2009'a 1 saniye geç gireceğiz!
Dünya üzerinde özellikle hassaslık gerektiren işlerin birbiriyle senkronize hareket edebilmesi için herkesin ortak bir saati kullanması çok önemli. Özellike günümüz uzay çağında çoğu kritik işlemin uydular aracılığıyla yapıldığı bir dönemde aradaki bir zaman senkronizasyon problemi devasa problemlere yol açabilir. Çok öncelerde zaman tayini usturlab ve sekstant gibi aletlerle ölçümler aracılığıyla yapılır, ardından belirli merkezlerden saat sinyali şeklinde duyurulurdu. Bu çalışmaları Türkiye'de 70'li yıllara kadar Boğaziçi Ünv. Kandilli rasathanesi üstlenmişti. (Detaylı bilgiyi sitelerindeki "Zaman Servisi" kısmından edinebilirsiniz.)
Gelişen teknoloji ve ihtiyaçlar göz önüne alınarak eski ölçümler yerini atomik saatlere bıraktı. Atomik saatlerde zaman tayini ve saniye ölçümü için sezyum atomunun titreşimleri, rubidyum atomunun bozunması ve yıldızlardaki hidrojenin salınımlarının ölçümü gibi bir çok teknik kullanılıyor. Örneğin bunlardan biri olan Sezyum atomu tekniğinde 1 saniye , sezyum atomunun uyarılmış en alt iki seviyesi arasında 9,192,631,770 kez salınması sırasında geçen süre olarak standardize edilmiştir. (F1 Cesium Fountain Atom saati hakkında Space.com'daki bir makale için tıklayınız)
Atom saatleri hakkında kısa bir bilginin ardından yılbaşında bizi bekleyen 1 sn eklenmesi konusuna dönelim. Yukarıda bahsettiğim atom saatlerinin hassaslığı 200 milyon yılda 1 sn'den daha az. Fakat Dünya'nın kendi ekseni etrafında dönüşü bu kadar hassas mı? Yani yıldan yıla bizim "1 gün" olarak adlandırdığımız zaman aralığı atom saatlerindeki hassaslık aralığında mı değişmiyor? Buna cevabım hayır. Dünya'nın kendi ekseni etrafında dönüşü çeşitli etkiler nedeniyle (çalkalanan sıvı çekirdeği, okyanusların hareketi, kutup bölgelerindeki buzulların erimeleri, Güneş ve Ay'ın gelgit etkileri) her gün farklı sürelerde olmakta ve bu zaman aralığı günde atom saatlerinden ortalama 2 mili saniye geri kalmaktadır. Yani Dünya'nın dönüşü gittikçe yavaşlamaktadır. Bu yavaşlama nedeniyle şu anda Dünya'nın dönüşü, atom saatlerini saniyenin onda altısı kadar geriden takip ediyor.
Bu iki zamanı birbiriyle eşitlemek çok önemli; çünkü bu aralık açıldıkça problemlerle karşılaşıyoruz. Bu yüzden 1972 yılından beri belirli aralıklarla atom saatlerine 1 saniyelik sıçrama süresi ekleniyor. En son ekleme 2005 yılında olmuştu ve o tarihten beri yukarıda belirttiğim gibi atom saati ile Dünya'nın dönüşüne göre olan saat arasındaki zaman farkı saniyenin onda altısı kadar oldu.
Uluslarası olarak saatin doğru tutulmasından sorumlu olan Uluslararası Dünya Dönüş ve Referans Sistem Servisi tarafından belirlendiği şekliyle, 31 Aralık'ta Londra Greenwich'teki Evrensel Zamana göre saat 23:59:60'ı gösterdiğinde 1 sn beklenecek ve ardından saatler 00:00:'ı gösterecek. Yani yeni yıla 1 sn geç gireceğiz. Bu bizim saat dilimimizde ise 2 saat sonra yani 01:59:60 anında olacak.(Türkiye UTC+2 saat diliminde olduğundan)
Böylece atom saatlerine verilen 1 sn'lik sıçrama saniyesi ile Dünya, saniyenin onda dördü kadar bir süre ile atom saatlerinin önüne geçmiş olacak. Bu sürenin ileriki yıllarda eklenecek bir başka saniye ile daha da büyümesi engellenecek..
NOT : Bu makaleye yanlızca atıfta bulunabilir ya da kaynağını göstermek kaydıyla bağlantı verebilirsiniz. Lütfen yazının tamamını ya da bir kısmını bir başka sayfada yayınlamayınız!
Sizce Hangisi?
UzayveAstronomi.com Türkçe Astronomi Portalında 2008'in şu son günlerini geçirirken bu yıla damgasını vuran uzay olaylarını sizler için seçtik. Bunlar arasından en önemlisini seçmeyi ise size bıraktık!
İlk Güneş Sistemi dışı gezegen gözleminden Fermi Teleskobu'nun fırlatılışına; Phoenix'in Mars'a inişinden CERN'deki LHC deneyinin başlangıcına uzanan on tane Uzay ve Astronomi alanında yaşanan önemli olaylar arasından en önemlisi seçmek gerçekten zor!
Kendi oyumu açıklamam gerekirse CERN LHC deneyinin başlangıcı ile ilk Güneş Sistemi dışı gezegen görüntülenmesi arasında kaldım. Fakat biraz düşününce LHC'nin önümüzdeki yıllarda evrene bakışımızda yepyeni penceler açacak olması oyu fazlasıyla hakketmesini sağlıyor.. Oyum LHC'ye, ya sizin?
Oyunuzu kullanmak için aşağıdaki bağlantıya tıklamanız yeterli!
2008’de Uzay ve Astronomi Alanında Yaşanan En Önemli 10 Olay
Holografik Evren
Stephen Hawking'in Cambridge'den emekliliğinin ardından çalışmalarını sürdürmeyi düşündüğü Kanada'daki Perimeter Teorik Fizik Enstütüsü'nde geçtiğimiz günlerde başlayan "Black Hole Science Cafes"(Karadelik Bilim Kafeleri) serisinde ilk sunum gerçekleştirildi. Richard Epp ve Robert Macnees 'in konuşmacı olduğu sunumda konu "Hologram Şeklinde Dünya" olarak belirlenmişti. (Hologram, üzerine ışık tutulduğunda içinde 3 boyutlu görüntü oluşturan 2 boyutlu düzlemsel cisimlere deniyor. Özel tekniklerle yapılan hologramlarda 2 boyut üzerinde 3 boyut derinliği rahatlıkla hissedilebiliyor.) Sunumda da evrenimizin gerçekte 3 boyutlu bir hologram yüzeye kaydedilmiş ve bizim 4 boyutlu hissettiğimiz bir yapıda olup olmadığı tartışılıyor.
Peki bu algı biçimine nasıl ulaşılabilmiş? Fizikte süreçleri incelerken elde bulunan en önemli şey bilgidir. Madde ve enerjinin yanında bilginin de fiziksel bir yapısı olduğu kabul edilerek bilginin bir limitinin olup olamayacağı uzun süredir tartışma konusuydu. Burda tartışılan konu, belirli bir alana (örneğin 1 santimetre kare) en fazla ne kadar bilgi koyabileceğimiz. Bilgiyi ölçebilmek için ise klasik termodinamikte kullanılan entropi kavramına başvuruluyor. Entropi, bir sistemin düzensiliğinin ölçüsüdür ve termodinamiğin ikinci yasasına göre fiksel süreçler sonucunda (dış müdehalelere kapalı bir sistemde) entropi hiç bir zaman azalmaz. Termodinamik entropi bilgi için uyarlandığında, bilginin entropisi kodlandığı bit sayısıyla(bilgisayarlarda "bit" halinde kodlanır. 8 bit = 1 bayt) ifade ediliyor. Buradan hareketle belirli bir yarı çapa ve yüzey alanına sahip karadelikler içine sığdırabileceğimiz bilgi sayısını hesapladığımızda bunun karadeliğin hacmi ile değil, yüzey alanıyla orantılı olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Yani karadeliğe bir madde (dolayısıyla bilgi) eklediğimizde, eklediğimiz bilgiler sanki hacminin içinde yer tutmuyor, karadeliğin yüzeyinde kodlanıyor...
Peki bu evren modeli elimizdeki mevcut fizik problemlerine bir çözüm vaad ediyor mu? Uzun süredir evrenin iki farklı bakış açısı olan kuantum ve rölativite kuramlarını birleştirmek için yapılan çalışmalara destek verebileceği gösterilen holografik evren modeli, farklı boyutlardaki olayların birbirleriyle eş olabileceğini ortaya atarak Sicim Kuramı'nda bir çok başarılı matematiksel modelleri kurulan olaylarla tutarlı olduğunu gösterdi.
Etrafımızdaki tüm bu gerçekliği anlamlandırma yolculuğunda bilimin attığı adımlar gün geçtikçe daha da heyecan veriyor fakat öne sürülen her cevabın ardından bir o kadar soru getiriyor olması gerçekliğin saf doğasını kavrayıp kavrayamayacağımız konusunda beni şüpheye düşürüyor. Kavrayamayacak olsak bile varlığın derinliklerine yapılan bu yolculuğun, insanlığın evrendeki yerini anlamlandırma arayışına büyük katkılar sağladığı ortada...
PI'daki bahsi geçen sunumun(The World as a Hologram) videosunu izlemek için tıklayınız.
Konuyla ilgili Jakob Bekenstein'in Scientific American dergisi Ağustos 2003'de yayınlanan "Information in the Holographic Universe" makalesini bulup okumanızı tavsiye ederim.
Stephen Hawking'in karadelikler hakkında "Nature of Space and Time" makalesine erişmek için tıklayınız.(arXiv:hep-th/9409195v1)
Karadeliklerin termodinamik özellikleri için Wikipedia'dan detaylı bilgi edinebilirsiniz.
Ayrıca Varlık Felsefesi'ne başlangıç niteliğinde bir bölümün de bulunduğu Ahmet Arslan'ın "Felsefeye Giriş" kitabını(Adres Yayınları) tavsiye ederim.
UzayveAstronomi - Yeni Türkçe Astronomi Portalı
UzayveAstronomi.com'da
- Güncel haberlerin derleme ve çevirileri
- Astronomi fotoğrafları galerileri
- Aylık hazırlanan "Bu ay Gökyüzü" makalesi ve aylık gökyüzü atlası
- Amatör ve uzaman astronomlar tarafından hazırlanmış makaleler
- Astronomi konusunda tanınmış kişilerle röportajlar
- ve 2009'da duyuracağımız bir çok yeni proje
İlk Gezegen Görüntüleri
Sonunda başarıldı!... Yıllardır Güneş Sistemi dışındaki gezegen araştırmaları 300'e yakın gezegenin keşfini sağlamıştı ve bu ay yapılan iki keşifle bu çalışmaların ilk görüntülerle doğrulanması gerçekleşti. Galieleo'nun, Newton'un 17. yy'da başlattığı, yeryüzündeki yasalarla gökyüzündeki yasaların ortak olduğu, Dünya'nın evrendeki yerinin hiç de sanıldığı gibi özel olmadığı vurgulanan düşünce akımı için sağlam bir kanıt niteliği taşıyan bu keşif insanoğlunun evreni anlamlandırmasında dört yüzyılda ne kadar yol kat ettiğini gözler önüne seriyor.
İlk keşif Güney gök küresinde "Güney Balığı" olarak bilinen takım yıldızındaki Fomalhaut yıldızının etrafındaki Fomaulhalt b gezegeninin Hubble Uzay Teleskobu tarafından elde edilen görünür ışık fotoğrafı... Şu ana kadar bu gezegenler ya önünden geçtikleri yıldızın ışığındaki azalma ya da yıldızın radyal hızındaki sapmaların tespiti gibi dolaylı yöntemlerle keşfedilirlerdi, artık elimizdeki teleskoplar ve ileri uyarlanmış optik teknolojileri ile doğrudan gözleyebilir hale geldik.
UzayveAstronomi sitesinde derlediğim haberde belirttiğim üzere :
"Bunun öncesinde Fomalhaut, etrafında bizim Güneş Sistemimizdeki Kuiper kuşağına benzer bir kuşağın var olduğunun ortaya çıkmasıyla gezegen araştırmacılarının ilgisini üstüne toplamıştı. Bu keşif 1980’li yıllarda NASA uydusu IRAS’ın kızıl ötesi araştırmaları sonucu ortaya çıkmıştı. 2004 yılında Hubble’ın bahsedilen halka yapısını görünür dalga boyunda çözümlediğinde bunun bir ilkel gezegen oluşum diski olduğu ortaya çıkmıştı. California Üniversitesinden astronom Paul Kalas ve ekip arkadaşları 2005 yılında halka sisteminin yıldız ve halka arasındaki bir kütle sebebiyle kütle çekimsel olarak eğildiğini fark ettiğinde, aranan gezegen hakkında en önemli ip ucu bulunmuştu. Toz halkasının şeklini Hubble ile inceleyen araştırmacılar aranan gezegenin yerini buldular ve ACS (Advanced Camera for Survey) kamerası ile görüntülemeyi başardılar.
Gezegen Jüpiter’in 3 katı büyüklükte bir gezegene göre normalden çok daha parlak olduğunu söyleyen araştırmacılar bunun nedeninin gezegen etrafından ışınları yansıtan toz ve buzdan oluşmuş bir halka sisteminin olabileceğini öne sürüyorlar. Böyle bir halka sistemi mevcutsa gezegen etrafında uyduların olması da olası görünüyor."
Fomalhaut b'nin 2004 ve 2006 altıda alınan görüntülerinde toz diski üzerinde hareket ettiği gözlendi.
Keşif ile ilgili Hubble'ın basın duyurusuna erişmek için tıklayınız.
Daha bitmedi!! Science dergisinin dün yayınlanan Science Express ekinde bir diğer gezegen görüntüsü haberi yer alıyor. Hem de gözlenen yıldızın etrafında üç tane gezegen.. Dünya'dan 130 ışık yılı uzaklıkta HR 8799 olarak bilinen yıldız (Kanatlı At - Pegasus takım yıldızı) ve etrafındaki gezegenler Güneş'e göre çok daha genç olduklarından kızıl ötesi dalga boyunda kolayca fark edilebiliyorlar. Gözlenen üç gezegen yıldızdan sırasıyla Dünya-Güneş mesafesinin 25, 40 ve 70 katı uzaklıkta bulunuyorlar ve büyüklükleri Jupiter'in 7 katı ile 10 katı arasında değişiyor.
Gemini teleskobu ve Kızıl ötesine Yakın Görüntüleyici(NIRI) ile alınan bu görüntüde doğrulanan üç gezegenden ikisi görülüyor (b ve c). b 7 Jupiter kütlesinde ve yıldızdan 70 astronomi birimi(1 astronomi birimi = Dünya-Güneş arası uzaklık ~150 milyon km) uzaklıkta; c ise 10 Jupiter kütlesinde yıldızdan 40 astronomi uzaklıkta bulunuyor. Gezegenlerin görünürlüğünü arttırmak için yıldızın olduğu bölge karartılmıştır.(Yüksek çözünürlüklü görüntülere erişmek için tıklayınız)
Elde edilen bu görüntüler astonomide bir devrim niteliğinde. Uyarlanmış Optik(Adaptive Optics) tekniğinin geliştirilmesi ve 2013 yılında gönderilmesi beklenen James Webb teleskobunun yörüngeye yerleştirilmesiyle elde edilecek görüntüleri hayal dahi edemiyorum! Bu muhteşem keşiflerin yapıldığı bir dönemde yaşadığım için kendimi gerçekten şanslı hissediyorum, ya siz?
Biraz da "Hardcore" Fizik..
Birincisi Fermilab parçacık hızlandırıcısındaki deneylerden biri olan CDF deneyinde proton-anti proton çarpıştırmaları sonucu standart modelin öngördüğünden daha fazla ortaya çıkan muon parçacıkları akla "Ortada yeni bir temel parçacık mı söz konusu?" sorusunu getiriyor. Bu soru yıllardır çeşitli aksaklıklarına rağmen iyi iş gören bir teorinin öngöremediği bir sonuç olduğundan deneyde görevli bilim adamlarının yarısı yayınlanan makalenin altına imza atmaktan çekiniyorlar. Elde edilen verilerde söz konusunu garipliğin istatistiksel bir hata olamayacak kadar sık tekrarlanması yeni bir keşfin ufukta olduğunu söylüyor belkide. Probleme sicim kuramcıları dahil çeşitli çevrelerden olası çözümler gelmeye başladı bile. Hararetli tartışmaların sonuçlarını merakla bekliyoruz... Konuyla ilgili Nature'da(bu bağlantı kısıtlı bir süreliğine açık) ve physicsworld'de yayınlanan makalelerden detaylı bilgiye erişebilirsiniz.
İkinci haber ise karanlık madde hakkında. Ağustos ayında yapılan bir konderansta PAMELA(Payload for Antimatter Matter Exploration and Light-Nuclie Astrophysics) araştırma ekibinin yaptığı sunumda kozmik ışınlardaki pozitron fazlalılığı evrendeki karanlık madde bozunmasına bağlanmıştı. Ekip araştırma sonuçlarını Nature'de yayınlamadan konferans katılımcılarından bazıları elde edilen veriler üzerine öngörülerde bulunup bir kaç olası senaryo bile hazırlamışlardı. Bu makalelerini arXiv'de yayınladıklarında herkes karanlık madde bozunması konusunda sonunda doğrudan olmayan bir kanıta ulaşıldığını fısıldar olmuştu. Bütün bu söylentilere dayanamayıp PAMELA ekibi gerekli açıklamayı geçtiğimiz günlerde yaptı ve bulgularının karanlık maddeyle bağlantılı olabileceklerini açıkladı. Edinilen verilere göre kozmik ışınlardaki pozitron/elektron oranı enerjiyle orantılı olarak düzenli bir şekilde azalmıyor, beklenenin aksine artıyor. Bu da ortamda başka bir pozitron kaynağı olabileceğini gösteriyor. Ekip bu olası pozitron kaynağının yakın pulsarlar da olabileceğini belirtiyor. Fakat verilerdeki pozitronların, yükleri nedeniyle pozitronlardan ayırt edilmeleri güç olan protonlarla karıştırılıyor olduğunu savunanlar da mevcut. PAMELA ekibi verilerini sunduklarına göre bilim dünyası konuyla ilgili detaylı inceleme ve eleştirilerini yakın bir zamanda iletecektir. Belki de karanlık maddenin bir kısmı yavaş yavaş aydınlanacaktır... Konuyla ilgili physicsworld'deki makaleye erişmek için tıklayınız.
Son olarak Türkiye'nin de içinde bulunduğu Ürdün'deki Sinkrotron ışın kaynağı deneyi olan SESAME(Synchrotron Light for Experimental Science and Applications in the Middle East)'nin açılışı dün gerçekleştirildi. Çeşitli fizik,biyoloji,biyomedikal ve çevre araştırmalarında bir araç olarak kullanılacak ışın kaynağı hakkında bilgi almak için 2005 yılında Symmetry dergisinde çıkan detaylı yazıyı inceleyebilirsiniz.
Karşı Madde Arayışları
Geçen aylarda karanlık maddenin etkileri konusunda muhteşem veriler sağlayan Bullet Galaksi Kümesi üzerinde yapılan gözlemlerde madde - karşı madde karşılaşmaları sonucu ortaya çıkan gama ışınları aranıyor. Araştırmacılar karşı madde parçacıklarının hızlı genişleme nedeniyle normal maddeden uzaklaştığı ön kabulüyle, görünür evren sınırları içerisinde devasa iki galaksi kümesinin çarpışması ile oluşan yapıyı inceliyorlar. Çarpışan bu galaksilerden herhangi birinde karşı madde parçacıkları varsa çarpışma sırasında normal madde ile etkileşime girerek yok olacak, ısınan gazlar nedeniyle yayılan X-ışınlarının yanında gama ışınları da gözlenecek.
Chandra X-Işını teleskobunun X-ışını verileri ve Compton gama ışını teleskobu tarafından tespit edilemeyen gama ışınları gösteriyor ki Bullet Galaksi Kümesinde karşı madde oranı milyonda üçten çok daha az. Bunun yanında bu veriler kümenin 65 milyon ışık yıllı büyüklüğündeki tüm ölçeğine uyarlandığında elle tutulur bir karşı madde olmadığı gözlendi.
Araştırmacılar şimdilik bir sonuç alamamışa benziyor fakat diğer çarpışan galaki kümeleri üzerinde çalışmalarını sürdüreceklerini belirtiyorlar.
Meraklısına :
Madde-antimadde simetrisinin bozulmasını açıklayan CP violation konusu hakkında bilgi almak için tıklayınız.
AstronomyCast'in karşı madde(antimatter) konusundaki podcastini dinlemek için tıklayınız
Tübitak Yayınlarından çıkmış olan Steven Weinberg'in "İlk Üç Dakika" kitabını mutlaka tavsiye ederim.
Haber Chandra X-Işını Gözlemevi Basın Duyurusundan derlenmiştir.
Güneş Sistemi'nin "Genç İkizi"
Evrendeki muazzam çeşitlilik ve dinamik yapı sayesinde gökyüzüne baktığımızda çeşitli oluşum süreçlerinin çeşitli evrelerini farklı farklı yerlerde aynı anda gözleyebiliyoruz. Haberde sözü geçen ve bize en yakın dokuzuncu yıldız olan Epsilon Eridani Güneş'ten daha genç olup , yaklaşık 850 milyon yaşında. Çevresindeki sistemin Güneş Sistemi'nin aynı yaşlardaki haline çok benziyor olması onun ikizi olarak anılmasına sebep oluyor.
Güneş Sistemi'nde Mars ve Jupiter arasında Güneş'e uzaklığı yaklaşık 3 astronomi birimi (1 astronomi birimi = Güneş-Dünya arası mesafe) olan bir meteor kuşağı bulunuyor. Kuşağı oluşturan meteorların toplam büyüklükleri Ay'ın kütlesinin 1/20si kadar... NASA'nın Spitzer teleskobu yardımıyla Epsilon Eridani'nin çevresinde de yaklaşık 3 astronomi birimi uzaklıkta benzer yapıda bir meteor kuşağı tespit edildi. Bunun yanında yıldızdan yaklaşık 20 astronomi birimi uzakta (Güneş Sistemi'nde Güneş-Uranüs arası uzaklığa denk) bir başka meteor kuşağı daha olduğu görüldü. Bu kuşağın toplam kütlesi ise Ay'ın kütlesine çok yakın. Üçüncü ve son olarak da yıldızdan 35-100 astronomi birimi arası uzaklıkta Kuiper Kuşağına benzer yapıda bir halka sistemi olduğu gözlendi. Fakat bu dış halka Güneş Sistemi'ndeki yapıdan 100 kat daha fazla materyale sahip...
Teorisyenler Güneş'in 850 milyon yaşındayken Kuiper Kuşağı'nın Epsilon Eridani çevresindekine benzediğini düşünüyorlar. Zaman geçtikçe kuşaktaki maddelerin bir kısmı Güneş sisteminin dışına bir kısmı da içeri doğru fırlatılarak küçüldüğü tahmin ediliyor. Late Heavy Bombardment olarak bilinen içeri doğru fırlatmanın sonuçlarını Ay üzerindeki dev kraterlerde gözleyebiliyoruz. Araştırmacılar Epsilon Eridani sisteminin Güneş Sistemi'ne çok benzediğini ve zamanla benzer şekilde değişimler geçireceğini öne sürüyorlar.
Bu yıldızda ilginç olan tek şey kuşaklar değil, bu kuşaklar arasındaki boşlukları şekillendiren gezegenlerin olması gerekliliği... Büyüklükleri Jupiter veya Neptun kadar olan üç gezegen gözlem sonucu oluşturulan modellere çok güzel uyuyorlar. İç kısımdaki halkanın yakınlarında aranan gezegen radyal hız yöntemiyle bulundu bile! İkinci gezegen ikinci halka civarlarında, diğer gezegen ise 35 astronomi birimi uzakta Epsilon Eridani'nin Kuiper Kuşağının kıyısında bulunduğu düşünülüyor. Yapılacak araştırmalarla modellerde yeri tahmin edilen veya en içteki kuşakta bulunması olası görünen gezegenlerin gözlenmesi hedefleniyor...
Haber Harvard-Simithsonian Astrofizik Merkezi basın duyurusundan derlenmiştir.
Robert Winston - Bilim Herşeyin Cevabı mı?
Bir süredir çeşitli bahanelerle GökGünce'yi ihmal ediyorum farkındayım.. Eski performansıma geri dönmek için gün sayıyorum desem yanlış olmaz.. Bu durgun günlerde arada bir kaç duyuru ile okurlarla iletişimi koparmamaya çalışıyorum..
Bu hafta içinde haberini aldığım ve İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampüsü'nde düzenlenecek olan çok önemli bir seminer duyurusu yapmak istiyorum. Kendi alanında ve popüler bilim konusunda ismi çok duyulmuş İmperial College'da görev yapan Lord Robert Winston İstanbul'da bilimseverlerle buluşuyor. Genetik konusunda yaptığı önemli çalışmalar ve hazırladığı çeşitli televizyon programları ile adından çokça bahsettiren Robert Winston çağımızın en büyük sorularından biri olan "Bilim Herşeyin cevabı mı?" sorusu üzerine konuşacak. Konferansa katılım ücretsiz olup, simultane tercüme yapılacaktır..
Robert Winston ve çalışmaları hakkında detaylı bilgiye web sitesi üzerinden erişebilirsiniz.
Tarih : 24 Ekim 2008 Cuma
Yer : İTÜ Maslak Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi
Saat : 18:30
British Council'ın sponsorluğunda gerçekleştirilen toplantının yanında geçtiğimiz senelerde ülkemizde iki gösteri yapan ve bilimsel gerçekleri eğlenceli gösterilere dönüştürerek kitlelerle paylaştığı için bir çok ödüle layık görülmüş olan Science Made Simple Tiyatrosu, Visualise - Bilim Güzeldir gösterisini, 25 Ekim 2008, Cumartesi günü saat 15.00 ve 18.00'de Garaj İstanbul'da izleyicilerle buluşturuyor. Bu etkinlik de tüm bilimseverlere açık olup ücretsizdir.
Tarih : 25 Ekim 2008 Cumartesi
Yer : Yer Garaj İstanbul, Tomtom Mah. Yeni Çarşı Cad. Kaymakam Reşat Bey Sk. No:11a 34433 Galatasaray-Beyoğlu
Saat: 15:00 ve 18:00'de iki gösteri olacaktır
Hubble Miras'ı 10 Yaşında!
Fotoğrafta yoğun yıldız oluşumlarının gözlendiği NGC 3324'ün kenar bölgeleri görülüyor. Bu parlak nebula etraftaki genç yıldızlardan gelen şiddetli yıldız rüzgarları(stellar winds) ve morötesi ışınım etkisiyle şekillendirilmiş. 7200 ışık yılı uzaklıkta bulunan Carina nebulası ayrıca yakınlarda patlaması öngörülen ünlü Eta Carina yıldızına da ev sahipliği yapıyor.
Fotoğraf Hubble üzerindeki ACS(Advanced Camera for Surveys) ve WFPC2(Wide Field Planetary Camera) kameraları ile çekilip işlenmiş. Fotoğrafta sülfür filtresi ile alınan görüntüler kırmızı, oksijen filtresi ile alınanlar mavi, hidrojen filtresi ile alınanlar ise yeşil ile belirtilmiş.
Resim ile ilgili detaylı bilgilere ve aylık yayınlanan müthiş fotoğraflara Hubble Heritage sitesinden erişebilirsiniz.
"Karanlıklar" ailesine bir üye daha!
Hareket eden galaksi kümelerindeki (beyaz nokta ile işaretlenmiş) sıcak gazlar kozmik arka fon ışınımında kaymalara neden oluyorlar. Gökyüzündeki yüzlerce galaksi kümesi bir noktaya doğru hareket ettiği gözleniyor(pembe nokta ile işaretlenmiş) Kaynak : NASA
Evreni oluşturan madde yoğunluğunun %21'ini oluşturan karanlık madde ve evrenin hızlanarak genişlemesinden sorumlu tutulan karanlık enerji epeydir kozmologları uğraştıran bir konu. Ama haberde bahsedilen akış bu konularla doğrudan alakalı sayılmaz.
WMAP verilerine göre incelenen yüzlerce galakside belirli bir doğrultuya doğru, uzaklıklarıyla ve evrenin genişlemesi ile herhangi bir ilişki bulunmayan bir hız ortaya çıktı. Bu hızdan sorumlu tutulan ise evrenin başlangıcında gerçekleştiği öne sürülen şişme (inflation) sonucu görünür evrenimizin dışında kalan maddeler...
Bullet Cluster olarak da bilinen galaksi kümesi 1E 0657-56 3.8 milyar ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Bu galaksi kümesi de bahsedilen akışta yer alan yüzlerce kümeden biri.
Galaksi kümelerindeki X-ışını yayan sıcak gazlar Büyük Patlama'nın kalıntıları olarak bilinen Kozmik Arka Fon ışınımındaki(CMB) fotonları etrafa saçarlar. Kümeler uzayın genişlemesini tam olarak takip etmediklerinden, saçılan fotonların dalgaboyu değişimlerinin ölçümünden kümelerin tekil hızlarını belirlemek mümkün olmakta. Bunun sonucunda galaksi doğrultusundaki Kozmik Arka Fon ışınımı sıcaklığında bir dakikalık bir kayma oluşuyor. Astronomlar bu değişime kinematik Sunyaev-Zel'dovich etkisi diyorlar. Bu etkiyle bağlantılı olan termal etki 80'li yıllardan beri galaksilerde gözlenebiliyordu fakat termal etkinin onda biri kadar kuvvetli olan kinematik etki şu ana kadar gözlenmemişti.
Astronomlar kinematik etkiyi bir çok galaksi kümesini beraber inceleyerek görünür kıldılar. Galaksi kümeleri katoloğu ve WMAP'in son 3 yıllık verilerini kullanarak galaksi yığınlarının saatte 3 milyon km hızla gökyüzünde Centaurus(Erboğa) ve Vela takım yıldızları bölgesindeki 20 derecelik alana doğru yol aldıkları ortaya çıktı. İlginç olan ise bu hızın bir milyar ışık yılı uzaklığa kadar gözlenen kümelerde aynı olması.
Büyük Patlama teorisi WMAP'in 2006'da yayınladığı veriler ışığında evrenin başlangıcında hiper bir hızla şiştiğini doğruluyor. Bu hızla şişme sonucunda şu anda bizler evrenin sadece bir kısmını görebiliyoruz ve bu da yaklaşık 14 milyar ışık yılı uzaklığa karşılık geliyor. Araştırmacılar galaksi kümelerinin bu gizemli hareketine görünür evrendeki maddenin sorumlu olamayacağını, aksine görünür evrenin dışındaki maddelerin bu etkiyi yaratabileceği belirtiliyor.
Astronomlar yaptıkları incelemelerdeki belirsizlikleri daha aza indirerek ve X-ışınımı yapan gazların galaksi kümelerindeki dağılımlarını detaylı inceleyerek bu "karanlık akışın" gizemini çözmeyi planlıyorlar.
Haber NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi'nin yayınladığı "Scientists Detect Cosmic 'Dark Flow' Across Billions of Light Years" adlı haberden derlenmiştir.
Avrupa Bilim Eğlence Gecesi - 26 Eylül Cuma
Podcast Turu - Ağustos/Eylül
- Önereceğim ilk podcast Manchester Üniverstesi'nin 15 günlük hazırladığı Jodcast. Ağustos'ta Güneş tutulması ve Uzaydan Sesler konulu iki podcast ve Eylül ayında yeni yayınlanan, Teleskop projeleri ve güncel haberler üzerine yayınlanan podcaste erişmek için tıklayınız.
- Scientific American dergisinin haftalık Science Talk yayınında bu hafta nobelli fizikçi Frank Wilzcek ile LHC hakkında konuşuluyor. Erişmek için tıklayınız.
- AstronomyCast'in geçtiğimiz haftalarda temel kuvvetler üzerine çok güzel podcastleri yayınlandı. Elektromanyetik kuvvet , Kütle Çekimsel Kuvvet , Güçlü ve Zayıf Nükleer Kuvvetler konusundaki bu yayınları kaçırmamanızı tavsiye ederim.
- Haftalık StarStuff'ın 10 Eylül podcastinde karadelikler hakkında tartışma ve bilgiler yer alıyor. Erişmek içn tıklayınız(mp3).
- Planetary Radio'un bu haftaki yayınında Alexis Livanos çeşitli uzay görevleri ve özellikle James Webb teleskobu hakkında bilgiler veriyor. Bir çok konuya değinilen yayına erişmek için tıklayınız.
- SETI Enstitusu'nun resmi podcast yayını olan "Are We Alone"'un 11 Ağustos sayısında Mars'taki yaşam araştırmaları üzerine bir kaç derin düşünce işleniyor. Göz atmanızı tavsiye ederim.(mp3)
- BBC kanalında ünlü astronom Patrick Moore'un yıllardır sunduğu Sky at Night programında Ağustos ayında "Large Binocular Telescope" konuşuluyor. Kaçırmamanız gereken bir program.
- Son olarak bilimsel ve sorgulayıcı düşüncenin vurgulandığı haftalık Scepticallity podcastinde ünlü sihirbaz James Randi'nin sihirin doğruları göstermekte nasıl etkili olabileceğini anlattığı konferans kaydı için tıklayınız.
Carnival of Space #70 ve Haber Turu
Carnival of Space #70
En çok beğendiğim ve ilgimi çeken yazılar arasında :
- Astronomy at the CCSSC blogunda Hubble'a 10 Ekim'de yapılacak servis görevini konu alan "Hope for Hubble" yazısı
- Geçen günlerde astronomi çevrelerinde yayılan bir fısıltıda PAMELA dedektörünün galaksimizin merkezindeki pozitron bolluğundan yola çıkarak karanlık madde konusunda doğrudan kanıt sağladığı duyulmuştu. Starts with a Bang blogunda Ethan konuyu açıklayan "Rumors About Dark Matter" yazısı
- Bad Astronomy blogunda Phil Plait'in ilginç bilgilerle dolu "Dünya hakkında bilmediğiniz 10 şey" yazısı
- Cosmic Ray blogundaki Dünya'dan 10 ışık yılı uzaklıktaki Epsilon Eridani etrafındaki Jupiter gezegeni benzeri gezegen ve uydularında yaşam olasılıklarını konu alan yazı
- Mart ayında gözlenen ve parlaklığı 5.3 kadire kadar yükselmiş olan gama ışını patlaması GRB 080319b'nin tam olarak Dünya'ya yönelmiş bir patlama olduğu açıklandı. Konu ile ilgili açıklama için tıklayınız.
- Chandra X-Işını Gözlem evinin geçen günlerde yayınladığı Abel 1689 galaksi kümesine ait görüntüler için tıklayınız.
- LHC'de oluşması beklenen karadeliklerle ilgili güzel hesaplamaların olduğu bir en kötü senerya yazısı Starts With a Bang blogunda yaınlandı. Erişmek için tıklayınız.
- Galaksimizdeki en vahşi tabiata sahip yıldızlarından olan Eta Carina'ya dair yeni haberler yayınlandı. İncelemek için tıklayınız.
- New Scientist tarafından yayınlanan makalede karanlık madde adayları tartışılıyor, incelemek için tıklayınız.
- Karadeliklerin ne kadar büyüyebileceklerini merak ediyorsanız New Scientist'in bu makalesine göz atmalısınız. Erişmek için tıklayınız.
- Gezegenimsi bulutsu oluşumlarının altındaki fiziksel süreçleri anlatan ScienDaily'deki makaleye erişmek için tıklayınız.
LHC çalışmaya başladı!
Bütün bu saçma sapan olaylara rağmen, bilimadamları dün TSİ 10:00 gibi ilk proton demetini hızlandırıcıya başarıyla saldılar. Başlangıç olarak 0.45 TeV(Tera electron Volt) enerji ile hızlandırıcının 27 kilometrelik tünelinde ışık hızının 99.9998% 'i hızda dolandırılan proton demeti ilerleyen haftalarda enerjisi yükseltilip birbiriyle çarpıştırılmaya başlanacak. Bu yıl sonunda 5TeV enerji düzeyine çıkması beklenen hızlandırıcı, tasarlandığı 7TeV enerji seviyesine ise önümüzdeki ilk baharda ulaşacak.
LHC tünelinde belirli aralıklarla proton demetlerini yönlendirmek için kullanılan kolimatörler (collimater)bulunuyor. Bilim adamları protonların tam olarak yönlendirildiklerine emin olduklarında bu kolimatörleri teker teker açtılar. Dün yapılan çalışmalarda protonlar beklenenden çok daha rahat bir şekilde 55 dakikada tam olarak yönlendirilebildiler.
CMS ve ATLAS deneyindeki bilimadamları dedektörün yakınındaki kolimatörlere çarpan protonların oluşturdukları parçacık izlerini gözlediler.
Deneyin ilk günü tamamıyla sorunsuz geçmedi tabiki. Akşam saatlerinden LHC'yi 1.3 kelvin sıcaklığa soğutan kriyojenik sistemin bir kısmında problem çıktı. Tüneldeki süperiletken mıknatısların çalışması için bu dereceye kadar soğutulmaları gerekiyor. Fizikçiler probleme hemen müdehale ederek çözdüler ve testlerin çizelgedeki gibi ilerlemesini sağladılar.
Beklenenin aksine deney bir iki hafta içerisinde beklenen sonuçları vermeyecek. Karşılıklı çarpıştırmalar gerekli enerji seviyelerinde yapıldıktan sonra yapılacak detaylı analizler sonucu ancak elle tutulur sonuçlara ulaşacağız. Bunun içinde en az bir yıl kadar beklememiz gerekiyor..
CERN Basın açıklaması
Galaksimizin Merkezindeki Karadeliğe Yakın Bakış
Uzun süredir yapılan araştırmalarda Smanyolu'nun merkezinde Güneş'in kütlesinin 4 milyon katı büyüklükte Sagittarius(Sgr) A* olarak adlandırılan karadelik olduğu ortaya çıkmıştı.(Araştırmalarla ilgili yazdığım eski bir yazıya erişmek için tıklayınız) Astronomlar VLBI(Very Large Base Interferometry) tekniği ile Hawaii, Arizona ve California'daki üç radyo teleskobu birlikte kullanarak çanağının büyüklüğü 2800m olan bir sanal teleskop yaratmış oldular. Bu teknikte birbirinden ayrı bir çok teleskop birleştirilip ışık dalgalarının yapıcı ve yıkıcı girişim özelliklerinden yararlanılıyor. Teleskopların konumlanışına ve ışığın geliş yönüne göre oluşan yıkıcı veya yapıcı girişim analiz ediliyor. Sistemin performansı teleskopların büyüklüklerine ve birbirlerinden uzaklıklarına bağlıdır.
MIT'den Sheperd Doeleman'ın başında bulunduğu araştırma ekibi 37 mikro açı saniyesi çözünürlüğe ulaşabildiklerini açıkladılar. Bu çözünürlük galaksi merkezinde Güneş-Dünya arasındaki mesafenin üçte biri olan yaklaşık 30 milyon mile denk geliyor. Üç teleskop yardımıyla astronomlar ışınım yapan bölgeyi ancak beli belirsiz gözleyebildiklerini söylüyorlar. İleri araştırmalar tam olarak ne gördüklerini açıklığa kavuşturacak : kardelik etrafında parlayan bir hale mi, ya da etrafında dönen bir "sıcak bölge" mi, yoksa bir madde jeti mi? En azından yapılan detaylı araştırma Schwarzschild yarıçapı 10 milyon mil olan karadeliğin kendi büyükülüğü boyutlarına kadar inceleme fırsatı vermiş bulunuyor.
Araştırmalar karadeliklerin yakınında uzay ve zamanın yapısının anlaşılması ve Einstein'ın genel görelilik kuramının testi açısından büyük önem taşıyor.
2006 yılında Harvard Üniversitesi'nden Loeb ve meslektaşı Avery Broderick galaksi merkezindeki karadeliğin gölgesi ya da silüetini, ayrıca karadeliğin içerisine maddeleri çektiği bölgede oluşabilecek olası "sıcak bölgeleri" ultra-yüksek çözünürlüklü görüntüleme teknikleri ile nasıl görüntülenebileceğini araştırmışlardı. Gelen bu sonuçlarla teorilerileri üzerinde analizler yapmak için hazırlar.
Araştırmacılar ilerde sistemede daha çok teleskop ekleyerek daha detaylı görüntüler almayı planlıyorlar. Bundan sonraki hedefleri 0.85mm. Fakat bunun önünde enstrümanların zorlanması ve her gözlem bölgesinde mükemmel hava koşullarının elde edilmesi gibi zorluklar bulunuyor.
Haber Harvard Smithsonian CfA Basın Duyurusundan derlenmiştir.
"Büyük sorular" sorabilmek ve Paul Davies
Konuyla ilgili olarak biraz Paul Davies'den bahsetmek gerekirse.. Başlıkta belirttiğim ve kendisinin de sık sık söylediği gibi "büyük sorular "soran ve cevaplarını arayan bir fizikçi/kozmolog kendisi. Evrenin başlangıcı, zamanın gerçek doğası, evrenin altında yatan temel fizik kurallarının neden bu şekilde olduğu, bizim evrenimizin nasıl canlı varlıklara ev sahibi olabilecek şekilde "kurgulandığı", bilim ve dinin karşılıklı konumlanışları kitaplarında bahsettiği konular arasında. 25'e yakın yayınladığı kitaplar arasında en önde gelenleri :
- The Mind of God
- The Cosmic Blueprint
- About Time
- The Goldilocks Enigma : Why Our Universe is Just Right for Life
Paul Davies'in çalışmalarına web sitesinden erişebilirsiniz.
Ayrıca SETI Enstitüsünün haftalık podcast yayını olan "Are We Alone"'da Paul Davies'in konuk olduğu programa da "büyük sorulardan" kastımın ne olduğunu anlamak için göz atabilirsiniz. İlgili podcast için tıklayınız(Extreme Physics - mp3).
LHC'yi bir de böyle dinleyin!
Konuya hala yabancı olanlar için Physicsworld'de yayınlanmış olan detaylı makaleyi incelemelerini öneririm.
Karanlık Madde Aydınlanıyor mu?
Bunun öncesinde 2006'da Bullet Cluster olarak bilinen birleşen iki galaksi kümesi üzerinde yapılan araştırmalarda karanlık madde adına doğrudan kanıt olarak belirtilen veriler elde edilmişti. 1E0657-56 adlı galaksi kümesinde yapılan X-ışını ve görünür spektrumdaki araştırmalarda çarpışma sonucu karanlık maddenin ve bildiğimiz maddenin belirli bölgelerde yoğunlaştığı gözlenmişti. Çarpışma sırasında bildiğimiz madde sürtünme sonucunda belli bir yerden sonra yavaşlarken karanlık madde kendisiyle ve bildiğimiz madde ile çok nadir ya da hiç etkileşime girmediğinden uçlara hareket edip, o bölgelerde yoğunlaştığı gözlenmişti.
Hubble'ın konuyla ilgili haberi için tıklayınız.
Chandra X-Işını Gözlemevinin konuyla ilgili haberi için tıklayınız.
Konuyla ilgili bilimsel makale için : Bradac et al. (Draft - August 24, 2008) (PDF)
2006 yılında Chandra X-Işını Gözlemevinin "Nasa Finds Diret Proof of Dark Matter" haberi için tıklayınız.
Eski adıyla GLAST; Yeni adıyla FGST
GLAST ismine uzun süredir alışmıştık aslında; FGST okunuş olarak da yerleşmesi biraz zaman alacak gibi duruyor. FGST yerine Fermi teleskobu olarak dilimize yerleşecektir diye düşünüyorum.
Bu haberin yanında çok daha etkileyici bir duyuru daha vardı. Uzun süredir teleskobun ilk ışığı alıp oluşturmaya çalıştığı tüm gökyüzünün gama ışını haritası yayınlandı. Bundan önceki teleskopların yıllar boyunca başardığını Fermi teleskobu LAT(Large Area Telescope) enstrumanı ile sadece 95 saatte elde etti. Bu sonuç gelecekte alınacak sonuçlar konusunda herkesi heyecanlandırıyor.
LAT'ın aldığı görüntüdeki dördüncü parlak bölge ise bizlerden çok uzaklarda, 7.1 milyar ışık yılı uzakta bulunuyor. Bahsedilen gökcismi 3C 454.3 olarak adlandırılan aktif galaksi türlerinden biri olan bir blazar. Bu gökcismini bu kadar parlak yapan parlama fazına geçiyor olması.
LAT gökyüzünün tamamını üç saatte bir tarıyor. Teleskobun ilk bir yıllık görev süresinde bu sürekli devam edecek. Bu çalışma modu araştırmacıların gökyüzünde sürekli değişen kaynakları detaylı inceleyebilmelerini sağlayacak. LAT enstrumanı 20MeV(milyon elektron volt) ile 300 GeV(milyar elektron volt) enerji aralığındaki fotonları yakalayabiliyor.
Fermi Teleskobunun diğer enstrumanı GBM, çalışmaya başladığından beri 31 gama ışını patlaması(GRB) yakaladı. Bu yüksek enerjili olaylar yıldız patlamaları ve iki nötron yıldızının birleşmesi sonucu gerçekleşiyor. GBM LAT'ın duyarlı olduğu enerji aralığındna daha düşük bir aralıkta çalışıyor(8000 eV'dan 30 MeV'a kadar). Her iki enstruman ile gözlenecek patlamalar bu gizemli olayların ardındaki sır perdesini yavaş yavaş aralayacak..
Enrico Fermi'nin biyogrorifisini okumak için tıklayınız.
Fermi Teleskobunun ilk ışığı ile ilgili telekonferansa erişmek için tıklayınız (mp3, 7Mb)
Kaynak : NASA Basın Duyurusu
Carnival of Space #66 - #67
Carnival of Space #66 - Mars Odyssey
Carnival of Space #67 - Next Generation
Bir Yıldızlar Arası Yolculuk Senaryosu..
Tüm bu gelişmeler insanlığın evrendeki yeri ve bu uçsuz bucaksız mekanda yanlız olup olmadığı gibi büyük soruların da cevapları için bir kaç ipucu vermeye başlıyor aslında. Yüzyıllar boyunca insan merkezli evren anlayışını kıran aydınlanmanın üstüne bir de bu gelişmelerden alınması olası somut çıktılar konulduğunda insanlık üzerinde oluşacak etkileri kestirmek gerçekten güç. Oluşabilecek senaryolar arasında ütopik yaklaşımların yanında Carl Sagan'ın ünlü "Contact" kitabındaki gibi saldırgan bir tepki dahi söz konusu olabilir. Nedense günümüz insanına bakınca Carl Sagan'ın yaklaşımı bana daha gerçekçi görünüyor..
Bütün bunların yanında Dünya dışı yaşam araştırmaları hız kazanırken, olası bir yaşam formu bulunduğunda ya da bulunması için ne gibi aşamalardan geçileceğini NASA'nın Astrobiyoloji Dergisi'nde yayınlanan bir makalede Ray Villard çok güzel bir şekilde sunuyor. Bunların içinde geleceği öngörürken yapay zekaya büyük bir önem atfediyor, ki doğru da yapıyor. Etkileyici grafikler ve akıcı anlatımıyla iki bölümden oluşan yazısını mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Okuyacaklarınız bilim kurgu tadında gelebilir ama yaşanan tüm gelişmeler bir zamanların bilim kurguları değil mi hep...
First Contact - 1.bölüm - Ray Villard
An Interstellar Mission Scenario - 2.bölüm - Ray Villard
Kaynak : NASA Astrobiology Magazine
Büyük deney 10 Eylül'de başlıyor!
Bir asır öncesine kadar atomu parçalanamaz bir bütün olarak düşünürken günümüzde gelişen deney imkanlarıyla proton ve nötronları dahi parçalayabilir duruma geldik. Proton, elektron gibi parçacıkları kafa kafaya çarpıştırarak uzayın küçük bir bölgesinde büyük bir enerjiyi yoğunlaştırıp temel parçacıkları, quarkları elde edebiliyoruz. Bahsedilen büyük enerjiler doğal olarak yüksek sıcaklıkları da oluşturuyor; burdan da hareket ederek evrenin oluşumunda günümüzdeki en geçerli teori Big Bang'in küçük bir simulasyonu oluşturulmaya çalışılıyor. LHC(Large Hadron Collider) ile bir çok soruya cevap aranıyor: parçacıklara kütlelerini veren gizemli Higgs bozonu, karanlık madde, süpersimetri, belki de buharlaşan karadelikler...
CERN'den dün yapılan açıklamada hızlandırıcının sekiz sektörünün 1.9 kelvin sıcaklığa soğutulmasının tamamlandığı belirtildi. Bundan sonraki adım LHC'yi Super Proton Synchrotron (SPS) hızlandırıcı ile senkronize etmek ve ilk ışınım salınımına hazırlıkları tamamlamak. İlk test bugün(9 Ağustos) gerçekleştirilecek ve Eylül'e kadarki testlerle hızlandırıcının 2008 hedefi olan 5 TeV'a (tera electron volt) erişebilmesi garantiye alınacak. 10 Eylül'de LHC'deki ilk dolanan ışınlar giriş enerjisi 450 GeV(giga electron volt) seviyesinde olacak.
Fizik dünyası bu deneye kilitlenmiş durumda. 10 Eylüldeki ilk ışını kutlamak için bir çok parti ve etkinlik düzenleniyor. Bunlar arasında Fermilab ve Brookhaven Ulusal Labaratuarı da bulunuyor.. Başlangıç ayrıca CERN webcast sitesinden de canlı olarak yayınlanacak.
CERN'den yapılan duyuru için tıklayınız.
İlgili video için tıklayınız.
"2015'de Ay'a çıkacağım, kimler benimle?"
Bill ve ekibi prototip robotun tasarımlarını tamamlayıp Dünya'nın en uç noktalarında, derin mağaralarda, buzulların altında denemeye başladılar bile. Projenin detaylarını videodan ve ilgili bağlantıdan (tıklayınız) öğrenebilirsiniz.
Konuşmada asıl beni etkileyen ise Bill Stone'un 2015 yılı için ticari uzay çalışmaları için öngörüleri ve projeleri. Şu anda uzay seyahatlerinin önündeki en büyük engel olan uzaya herhangi bir malzeme(özellikle yakıt) çıkarmanın maliyetini minimuma indirebileceğini söylüyor. Bunun için de Ay'a görevli bir madenci ekibi göndererek Schackleton Krater'in altında araştırma yapmayı öneriyor. Asıl etkileyici olanı ise konuşmanın sonunda "Ben bu tarihi görevi yürütmeye talibim" demesi ve herkesin kendisini ayakta alkışlaması..
Konu Ay'dan açılmışken, NASA'nın ünlü 2020'de Ay'a insanlı görevi için hazırlıklar son hızıyla devam ediyor. "Constellations" adıyla duyurulan görevde mürettebatı taşıyacak kapsül Orion'ın ilk üretim aşaması tamamlandı. Kapsülü fırlatacak olan Ares I aracının da yapımı ve testleri sürüyor. Konuyla ilgili NASA'nın blogunda yayınlanan habere erişmek için tıklayınız. NASA'nın uzay görevleri hakkında detaylı bilgi almak için NASA Exploration'ı mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.
DepthX projesinin web sayfası için tıklayınız
TED videolarına erişmek için tıklayınız
Merkezdeki Galaksilerde Küresel Küme Bolluğu
Astronomlar Hubble Uzay Teleskobu'nu kullanarak Dünya'ya en yakın (54 milyon ışık yılı) galaksi kümesi olan Virgo galaksi kümesindeki 11.000 küresel kümeyi incelediler. Bu kümelerin çoğu 5 milyar yaşındalar ve ACS(Advanced Camera for Surveys) kamerası 100 galaksi içerisinden bu kümeleri seçmeyi başardı.
Astronomlar uzun süredir galaksi kümesinin merkezindeki devasa eliptik galaksi M87'nin tahmin edilenden daha fazla küresel kümeye sahip olduğunu biliyorlardı, fakat bunun nedeni bilinmiyordu. Araştırmacılardan Patrick Cote,"Küme oluşumlarının etkinliği genel olarak çevre şartlarına fazlasıyla bağlı. Merkeze yakın cüce galaksiler dahi merkeze uzaklardan daha fazla küresel kümeye sahipler." diyor.
Galaksi merkezinden 3 milyon ışık yılı çapında bölgedeki cüce galaksilerde bir düzine küresel kümeden 2-3 düzine küresel kümeye kadar gözlendiği açıklanıyor. Fakat bu rakamlar galaksilerin kütlelerine bakıldığında beklenmedik bir durum oluşturuyor. Bunun yanında galaksi kümesinin dışındaki cüce galaksilerde küresel kümelere çok nadir rastlanıyor.
M87'den 130 000 ışık yılı uzaklıkta küresel küme sayısı gittikçe azalıyor. Bunu da M87'nin kendisine fazla yaklaşan cücelerden küresel kümeleri çalmasıyla açıklıyorlar. Bu cüce galaksiler M87'nin büyümesine bir nevi katkıda bulunuyorlar.
Hubble'ın yüksek çözünürlüklü kameraları, yerden bulanık olarak gözlenen galaksilerdeki küresel küme oluşumlarını dahi gözleyebiliyor. Çalışmada görüş alanındaki küresel kümelerin %90'a yakını gözlenebildiği belirtiliyor.
M87'nin bahsedilen küresel kümeleri çaldığına dair kanıt ise galaksideki demir gibi metaller bakımından fakir olan küme sayısının, zengin olan kümelere oranla 3 kat daha fazla olmasından geliyor. Bu metal fakiri yıldız kümelerinin etraftaki yine metal fakiri cüce galaksilerden alındığı düşünülüyor.
Virgo galaksi kümesinin merkezinde yıldız oluşumları diğer tüm bölgelerden çok daha hızlı gerçekleşiyor. Bu hızlı yıldız oluşumunu merkezdeki karanlık maddenin kütle çekimsel çöküşü ile de ilişkilendirilebileceğini söyleyen araştırmacılar bahsedilen küresel kümelerin Virgo galaksi kümesinin ilk zamanlarında oluştuğunu belirtiyorlar.
Çalışmanın sonuçları The Astrophysical Journal'ın 1 Temmuz sayısında yayınlandı.
Bilimsel makaleye erişmek için tıklayınız (Eric W. Peng et al.)
Kaynak : HubbleSite
Hubble'ın 100.000. dönüşünü kutluyoruz!
Hubble Uzay teleskobu 18 yıldır Dünya yörüngesinde hareket ederek bizlere evrenin muhteşem görüntülerini sunuyor. Şu ana kadar 2.72 milyar km yol alan uzay teleskobu saniyede 5km hızla yoluna devam ediyor!
Teleskobun 100.000. dönüşüne ithafen Space Telescope Institute küçük bir süpriz hazırlamış. Mail adresinizle katılarak 16"x20"'lik bir fotoğraf kazanan 18 şanslı kişiden biri olabilirsiniz... Yapmanız gereken hubblesite.org'a girerek ana sayfada mail adresinizi yazmak. Aynı sayfada Hubble'ın tur sayısını da göreceksiniz; 11 Ağustos'ta 100.000.turunu tamamlamış olacak.. Çekiliş 18 Ağustos'ta yapılacak ve kazananlarla bir hafta içerisinde mail yoluyla iletişime geçilecek.
İyi şanslar.
Gökbilim Dergisi - Ağustos'08 Sayısı Çıktı!
- ETKİNLİKLER
- BU AY GÖKYÜZÜ
- GÖKYÜZÜ FOTOĞRAFÇILIĞI
- AYIN GÖKBİLİM GÖRÜNTÜLERİ
Dergiye erişmek için tıklayınız.