0
yorum

28 Haziran 2008 Cumartesi

GLAST heyecana hazırlanıyor!

Geçtiğimiz haftalarda uzaya fırlatılan GLAST gama ışını uzay teleskobunun hazırlık aşaması devam ediyor ve gelen verilere göre herşey yolunda! Dün GLAST'ın resmi blogundan görev yetkilisi Steve Ritz tarafından yapılan açıklamaya göre teleskop üzerindeki 16 LAT dedektörü aktive edilmiş durumda ve kozmik yüksek enerji parçacıklarından ilk alınan veri görev merkezine işlenmek üzere gönderildi. Uzaydaki kozmik ışınım yoğunluğu değişkenlik gösterebildiğinden alınan bu veriler ışığında GLAST'ın çalışma aralığı hassas bir şekilde ayarlanmaya çalışılıyor.

Bunun yanında GLAST üzerindeki bir diğer alet olan GBM(GLAST Burst Monitor)'de aktive edildi, önümüzdeki haftalarda ilk gama ışını izlerini gözlemek için ince ayarları yapılıyor.

Görevde planlanan gelişmeler herhangi bir sorun olmadan, beklenen zamandan bir gün öncesinden ilerliyor. Görevin önümüzdeki bir yıllık planına bu bağlantıdan(pdf-170kb) erişebilirsiniz.

Görev ekibi alınacak ilk görüntüler için şimdiden sabırsızlanıyor. Paylaşılacak ilk sonuçları bizler de merakla bekliyoruz. Görev hakkında detaylı bilgi almak için daha önce yazdığım görev yazısından(Gama Işınımda Yeni Ufuklara) ya da aşağıdaki bağlantılardan yararlanabilirsiniz.

GLAST Resmi Sitesi

GLAST Görev Blogu
0
yorum

26 Haziran 2008 Perşembe

Uzayın Dokusundaki Dalgalanmalar

Bu hafta Gökbilim Dergisine Gama Işını Patlamaları ile ilgili bir makale yazarken araştırma imkanı bulduğum ve bugün de Physics and Physicists blogunda karşılaştığım bir konu kütle çekim dalgaları. Einstein'ın genel görelilik kuramının bir sonucu olarak karşımıza çıkan, uzayın dokusundaki dalgalanmaları ifade eden bir kavram. Bilindiği gibi cisimler sahip oldukları kütle nedeniyle etraflarındaki uzay-zamanı tıpkı gerili bir çarşaf üzerine atılmış bilyeler gibi bükerler. Einstein'ın getirdiği bu yaklaşımla Newton'un uzaktan etkileşim ile açıkladığı kütle çekimi etkisi, cisimlerin ve ışığın bükülen uzay-zamanı izlemesiyle kolayca açıklanabilir oldu.

Uzayın dokusundaki değişimler kütle çekim dalgaları aracılığıyla iletilir ve bu dalgalar ışık hızıyla yayılır. Bunu en güzel şu şekilde açıklayabiliriz. Örneğin Güneş sistemini ele alalım. Güneş'i olduğu yerden bir şekilde kaldırdığımızda etrafındaki gezegenler de anında yörüngelerinden fırlar mı sizce? Newton'un kütle çekim kanununa göre evet, fırlar; fakat Einstein 'ın kütle çekimi uzayın bükülmesi ile ilişkilendirdiği kurama göre anında fırlamaz. Dünya-Güneş arası mesafe yaklaşık 8 ışık dakikası olduğundan, Güneş'i yerinden kaldırarak uzay dokusunda yarattığımız bozukluk dalgalanarak ışık hızında bize ulaşır ve biz ancak 8 dk sonra yörüngemizden fırlarız.

Bahsettiğim bu kütle çekim dalgaları uzayda nötron yıldızlarının çarpışmaları, karadelik birleşmeleri gibi olaylarda yüksek kütleli ve dolayısıyla uzayı yüksek derecede büken ve hareketleriyle uzay dokusunda büyük dalgalanmalara neden olan gökcisimleri tarafından yoğun olarak yayınlanırlar. Kütle çekim dalgaları etkileştikleri cisimleri öncelikle yatayda uzatıp dikeyde sıkıştırırker, ardından yatayda sıkıştırıp dikeyde uzatırlar. Bu etki çok zayıftır , örneğin 1 metrelik çubukta gerçekleştireceği uzama/kısalma protonun büyüklüğünün milyonda biri kadardır.

Kütle çekim dalgalarını tespit etmek için Amerika'da kurulmuş olan LIGO(Laser Interferometer Gravitational wave Observatory) gözlem evleri kurulduğu yıldan beri yoğun bir şekilde gözlemler yapıyor. Kütle çekim dalgalarını tespit etmek için ise müthiş bir teknik kullanıyorlar. Deney tıpkı 1887'de "ether" adlı hayali maddeyi tespit etmek için kurgulanmış Michelson-Morley deneyine benziyor ve ışığın dalga özelliği nedeniyle girişim yapmasına dayanıyor.

L şeklinde iki kanaldan oluşan gözlem evinde bir uçtan gönderilen laser ortadaki ışın ayırıcı(beam splitter) aracılığıyla ikiye ayrılarak bir kısmı düz devam eder, bir kısmı diğer yolu seçer. Işınlar uca ulaşıp geri döndüklerinde yine bir kısmı fotodetektöre gelir, bir kısmı da lazere geri döner. Eğer biz ilk başta gönderdiğimiz ışınların fazını ayarlayarak photodetektörde %100 yıkıcı girişim elde edebiliriz(dalga tepeleri ve dalga çukurları üst üste biner) Kütle çekim dalgaları etki ettiğinde L şeklindeki kanallardan birinin boyu diğerine göre daha farklı uzayacaktır(yönelimlerinden dolayı), böylece ışığın bir koldan fotodetektöre ulaşması gecikecek, ışınlar arasındaki faz farkı da değişecektir. Böylece girişim örgüsünde ilk gözlediğimizden farklı bir şekil görmemiz gerekir.


Bütün bu tekniklere rağmen şu ana kadar LIGO'da herhangi bir dalga tespit edilebilmiş değil. Bunu kurulan deneyin yeterli hassaslıkta olmamasına ve Dünya üzerindeki "gürültü sinyallerine" bağlayanlar var. Evrenin fiziksel gerçekliğinin temellerini açıklayan Einstein'ın genel görelilik kuramı önümüzdeki günlerde test edilmeye devam edilecek.

LIGO hakkında detaylı bilgi almak için bu bağlantıdaki videoyu izlemenizi tavsiye ederim.

LIGO ile ilgili olarak 2009 Astronomi Yılında yapılması düşünülen halka yönelik aktivitelerin anlatıldığı makaleye erişmek için tıklayınız. Eğitimcilerin işine yarayabilir.

İlgili bağlantılar :
LIGO - Ana sayfası
LIGO - Einstein's Messenger
0
yorum

24 Haziran 2008 Salı

ISS'de Kuantum Deneyi

Uzun süredir üzerinde çalışılan Uluslararası Uzay Istasyonu(İngilizce kısaltması ISS) 2010'da tamamlanıyor. Düzenli aralıklarla katkı sağlayan ülkelerin deney modülleri istasyona ekleniyor; en son Joponların bir milyar dolarlık KIBO modülü eklendi. Uzay istasyonunda bir çok bilimsel çalışma yapılması düşünülüyor, ama aralarından kulağa en ilginç gelen kuantum deneyi olsa gerek.

Viyana Üniversitesinden Anton Zeilinger ve grubunun ESA'ya önerdikleri deney gerçekten fiziğin en kafa karıştırıcı alanını, belki de daha açıklığa kavuşturacak bir çalışma.. Konu, kuantum dolaşıklık(entanglement)..

Kuantum teorisi 20. yüzyılın başında geliştirilirken klasik teoriyle taban tabana zıt ifadeleri nedeniyle bilim çevrelerinde belki de en çok tartışılan konuydu. Bu konunun bu kadar tartışılmasında rol oynayan iddialarından biri de "eşlenik değişkenler" olarak ifade edilen değerlerin bir sistemde belirli olasılık kuralları dahilinde değerler alabileceğiydi. Eşlenik değişkenler arasında "konum-momentum", "enerji-zaman" gibi değişkenler bulunuyor. Gündelik hayattaki klasik kavramların mikro dünyada hala mevcut olduğunu, fakat bunların ancak belirsizlik ilişkilerinin ortaya çıkardığı sınırlı haliyle uygulanabileceğini söylüyordu Heisenberg. Bir parçacığın konumunu ne kadar doğru bilirsek momentumunu o derecede az doğru biliriz, ya da tam tersi.

Bu ifadeler yayınlandığında yer yerinden oynadı. Bilimin en önde gelen insanları dahi kendi "dünya gerçeğine" uymadığı için teoriyi çürütmek adına çeşitli karşı teoriler sundular. Bunlar arasında belki de en ünlüsü Einstein, Podolsky ve Rosen'in öne sürdükleri EPR Paradoksu olarak da bilinen sorgulamadır. John Gribbin'in Schrodinger'in Kedisinin Peşinde(Metis Yayın) kitabından alıntılıyorum :

"Birbiriyle etkileşim içine girip sonra birbirinden ayrılarak uçan ve deneyci onlardan birini ayrıştırmaya karar verene kadar başka hiçbir şeyle etkileşime girmeyecek iki parçacık hayal edin, diyordu Einstein,Podolsky ve Rosen. Her bir parçacığın kendi momentumu var, her biri uzayda bir konumda yerleşmiş durumda. Kuantum kuramı kuralları çerçevesinde bile iki parçacığın toplam momentumu(birbiriyle toplayarak) ve birbirlerine yakın oldukları zaman aralarında bulunan mesafeyi tam olarak ölçmemize izin vardır. Çok daha sonra parçacıklardan tekinin momentumunu ölçmeye karar verirsek öteki parçacığın momentumunun ne olması gerektiğini otomatik olarak biliriz çünkü toplamın değişmemesi gerekir. Aynı şekilde ilk parçacığın tam konumunu ölçüp bundan ikinci parçacığın konumunu ortaya çıkarabilirdik. Şimdi, A parçacığının momentumunun fiziksel ölçümünün, kendi konumuyla ilgili bilgiyi yok ettiğini, bu yüzden tam olarak konumunu bilemeyeceğimizi, aynı şekilde A parçacığının konumunun fiziksel ölçümünün momentumunu bozacağını bu yüzden momentumunun bilinemeyeceğini ileri sürmek ile Einstein ve çalışma arkadaşlarına göre B parçacığının durumunun A parçacığı üzerinde bizim karar vererek yapacağımız iki ölçümden birine bağlı olduğunu ileri sürmek bambaşka birşeydi. B parçacığı nasıl olur da kesin olarak tanımlı bir momentumu mu olsun yoksa kesin olarak tanımlı bir konumu mu olsun "bilebilir"? Kuantum dünyasında buradaki bir parçacaık üzerinde yaptığımız bir ölçüm onun oradaki ortağını etkiliyor gibiydi. Bu nedenselliğe karşıydı, uzayda seyahat eden, "uzaktan etki" adı verilen bir anında "iletişim"di. EPR yazısı şu sonuca varıyordu : Kopenhag yorumunu kabul ederseniz o zaman bu yorum (ikinci sistemdeki konum ve momentumun) gerçekliğini ikinci sistemi herhangi bir şekilde etkilemeyen ilk sistem üzerinde yapılan ölçme sürecine bağlı kılar. Akla yatkın hiçbir gerçeklik tanımı buna izin vermez..."

Einstein ve arkadaşları ne yazık ki yanılıyorlardı. 1970'lerde Dell deneyiyle parçacıkların gerçekten birbirlerine uzaktan etki ile sıkı sıkı bağlı oldukları anlaşıldı.

Bu giriş kısmından sonra asıl konuya gelirsek araştırmacılar kuantum dolaşıklığı olarak ifade edilen bu durumun uzun mesafelerde de etkin olup olmadığını ölçmek amacıyla deneyleri uzayda yapmayı planlıyorlar. Bu deneyleri aynı kaynaktan elde edilip bir kristal içinden geçirilerek oluşturulan foton çiftleriyle yapıyorlar. Bu dolaşık çiftlerle Dünya üzerindeki deneyler şu ana kadar maksimum 144 km'ye kadar yapılmıştı. Bunu sınırlayan faktör mevcut fiber optik teknolojisi. Bu etkinin büyük boyutlarda da geçerli olup olmadığını sınamak için Dünya yörüngesinde bulunan uzay istasyonu üzerinden Dünya'daki farklı iki noktaya fotonlar gönderilip ölçümler yapılması planlanıyor.

Space-QUEST deneyinin bir gösterimi

Kuantum iletişim konusunda da bir çok ilerlemeye yol açacak bu deneyler özellikle uzun mesafeler arası bilgi aktarımı ve kuantum kriptoloma gibi araştırma alanlarının gelişimini sağlayacaktır.

Space-QUEST(QUantum Entanglement for Space ExperimenTs) olarak adlandırılan bu tasarı ISS'in önümüzdeki yıllarda çok ciddi deneylere ev sahipliği yapacağının belki de bir göstergesi.. Bekleyip göreceğiz..

Konu ile ilgili sunulan akademik makale (arXiv:0806.0945)
Space-QUEST proje sitesi
Schrodinger'in Kedisinin Peşinde-John Gribbin(Kuantum Teorisi konusunda çok güzel bir popüler bilim kitabı)
0
yorum

Carnival of Space #59

Uzay Karnavalının 58. haftası bir şekilde arada kaynadı, 59. hafta ile devam ediyoruz. Bu haftaki blog turuna Green Gabbro blogunda Maria Brumm ev sahipliği yapıyor.

Carnival of Space #59 için tıklayınız

Yazılar arasında ilgimi çeken bir çok başlık bulunuyor. Bunlar :
  • Karanlık madde araştırmalarında, baryonik olmayan maddeler kategorisinde izine rastlanmaya çalışılan "axion" parçacıklarını tespit etmek için zihin açan bir yönetimin açıklandığı yazı (Astroengine blogu)
  • Orbiting Frog blogunda kütle çekim dalgalarının ses karşılıkları ile ilgili makale ve konuyla ilgili bir bağlantı
  • Güneş Sistemi dışı gezegen keşifleri hakkında güncel bulguların paylaşıldığı Centauri Dreams blogundaki makale
  • Catholic Sensibility blogunda yayınlanmış Titan hakkında bilgilendirici bir yazı
  • Gelecekte geçen ve mesleği Dünya yörüngesindeki artıkları toplamak olan bir karakterin hikayesinin anlatıldığı Planetes anime dizisinin ilk bölümü... AniDB bağlantısı için tıklayınız. Anime ve uzay tutkunlarına duyurulur!
Keyfini çıkarın!
5
yorum

22 Haziran 2008 Pazar

Samayolu'nun merkezi

Büyük bir teleskopla, açık bir gökyüzünde gözlem yaptığınızda evrendeki en büyük yapı taşlarını, muhteşem galaksileri görebilirsiniz. Eliptik, spiral ya da karma yapıda olabilen bu galaksiler milyarlarca yıldıza ev sahipliği yapıyor; evren de bu galaksilerden milyarlarcasına.. Göz alıcı görünümlerinin yanında merkezlerinde yatan "tüyler ürperten" karadelikler ise hepsinden daha ilgi çekici...
Samanyolu'nun hayali çizimi (Kaynak : atlasoftheuniverse.com )

Bizim galaksimiz olan Samanyolu, eliptik bir galaksi ve bir uçtan diğer uca uzaklığı yaklaşık 100 000 ışık yılı. Güneş, merkezden 26 000 ışık yılı uzaklıkta, biraz dışında bulunuyor. Büyük galaksilerin merkezlerinde olduğu gibi bizim galaksimizin de merkezinde devasa bir karadelik bulunuyor. Devasanın anlamı 3 milyon Güneş kütlesi... Gece göğünde Yay takımyıldızına(Sagittarius) doğru baktığınızda Samanyolu'nun merkezine bakıyor olacaksınız. Özellikle bir dürbün ya da teleskopla bölgeyi incelerseniz yoğun yıldız, gaz ve toz bulutları göreceksiniz fakat karadeliğe rastlayamayacaksınız.. Bu çok normal çünkü karadelikler çekim kuvvetleri nedeniyle ışığın bile içinden kaçamadığı cisimler. Fakat karadelikler, etrafında büyük hızlarla dönen ve ışıma yapan maddeler sebebiyle, ayrıca etrafındaki cisimlere uyguladığı kütle çekim etkisiyle gözlenebiliyorlar. Bütün bunlara rağmen bölgedeki yoğun gaz ve toz kümeleri nedeniyle merkezdeki karadeliği gözlemek çok zor, en azından görünür spektrumda.. Kızıl ötesi spektrumda incelendiğinde gaz bulutlarının etkisi azalıyor ve görüntü alınabiliyor.

Galaksi merkezindeki karadelik hakkında bilgi sahibi olabilmek için biraz önce belirttiğim üzere etrafındaki yıldızların hareketlerini incelemek gerekiyor. Bunun için de bu kadar uzaklıkta ve madde yoğunluğunda görüntüler alabileceğiniz hassas bir teleskoba, ayrıca iyi bir tekniğe ihtiyacınız var(lazer ile klavuzlama-uyarlanabilen optik). Bu alanda çalışmalar yürüten KECK/UCLA Galactic Center ekibi 2005 yılında merkezdeki yıldızların keskin görüntülerini elde etmeyi başardılar. Elde edilen eski görüntülere nazaran çok büyük yol kat edilmişti.

KECK teleskobu ile lazer kılavuzlama (solda) - yıldız ile klavuzlama (sağda). Soldaki görüntüde yıldızlar açık bir şekilde seçiliyor.

Peki bu görüntü ne ifade ediyor? Galaksi merkezine yakın yıldızların karadelik etrafındaki hareketleri incelenerek, kardeliğin varlığı, büyüklüğü ve özellikleri öğrenilebilir. Bunun için de çalışma ekibi bu yıldızların aralıklarla görüntülerini alarak hareketlerini izlediler. Ortaya çıkan sonuç ise teorilerle tamamen uyuşuyordu.

Yıldız ile işaretli alan galaksi merkezi. Yıldızların hareketlerine dikkat ederseniz galaksi merkezine yakın durumlarda karadeliğin etrafındaki uzayı aşırı bükmesi sonucu hızlanarak savrulma hareketi yapıyorlar ve yüksek seviyede ekzantrik(elips yörünge odakları merkezden çok uzak) yörüngede dolanıyorlar. Bu keşif karadeliğin izini bulmak adına büyük bir gelişmeydi.

İkinci olarak devasa karadelikler etraflarındaki maddeyi sürekli içine çekerek tüketirler, bir nevi beslenirler. Bu beslenme sırasında etrafta büyük harekete ve ışınımlara sebep olurlar. Samanyolu Galaksi merkezindeki karadeliğin beslenme alışkanlığını araştırmak için bu ışınımların varlıklarını gözlemek gerekiyordu. Ekip 5 günlük bir görev süresince Chandra X-Işını Teleskobu, KECK ve Hawaii'deki teleskoplarla yaptıkları gözlemlerde gözlenen bölgede 15 dakikalık ışınım patlamaları gözledi.

Karadeliğin içine düşen plazmanın ilk alınan kızıl ötesi görüntüsü. Geniş bir süre zarfında yapılan gözlemler sonucu süreleri 40 dakikayı geçmeyen parlamalar belirlendi.

Böylece Samanyolu merkezinde devasa bir karadelik olduğu yavaş yavaş kesinlik kazanmaya başladı. Bunun yanında Havard Simithsonian Astrofizik Merkezinden araştırmacılar Güney Kutup'ta galaksi merkezinden gelen yüksek frekans sinyalleri dinlerken ilginç bir şeyle karşılaştılar. Merkezin etrafında 400 ışık yılı kadar uzaklıkta halka şeklinde bir oluşum keşfettiler. Bu oluşum çok yoğun gaz ve toz bulutundan oluşuyor ve simulasyonlara göre daha da yoğunlaşarak yüksek hızda yıldız doğumlarına ve hemen ardından büyük yıldız patlamalarına, dolayısıyla karadelik oluşumlarına ev sahibi yapacak. Bu oluşan madde yavaş yavaş merkezdeki karadeliği besleyecek ve aktif galaksilerde gözlenen müthiş yoğunluktaki jetlere ve ışınımlara sebep olacak(Bizim galaksi merkezimizin aktif olmamasının sebebi karadeliği besleyecek etrafında yeterli madde bulunmaması). Fakat bu muazzam felaket için öngörülen süre 10 milyon yıl, bizim endişelenmemize gerek yok...

Astronomi ile ilgilenemeye başladığım ilk dönemlerde Samanyolu merkezinde bir karadelik olduğu, üstelik Yay Takım yıldızı yönüne baktığımda ona doğru bakıyor olacağım bilgisi beni çok heyecanlandırmıştı; o günden beri karadelikler konusu ilgimi çekmeye devam ediyor. Bu konuda ilgilenenler için önerebileceğim mükemmel bir kitap : Blackholes and Time Warps-Kip Thorne...

Kaynaklar:
UCLA Galactic Center Group
Harvard-Smithsonian Center for Astrophysics (CfA)
Monster of the Milky-Way- PBS Belgesel


0
yorum

21 Haziran 2008 Cumartesi

Mars'tan Buz Haberi

Beklenen haber geldi... Phoenix'in 20. görev gününde(Mars Günü) örnek aldığı Dodo-Goldilocks alanından 24. gün alınan görüntüler karşılaştırıldığında parlak bölgelerde gözle görülür farklılıklar yer alıyor. Bu da buzun işareti..
Resmin büyük hali için tıklayınız (Kaynak NASA-JPL)
Görev yetkilileri yüzeyin bir kaç cm altında karşılaştıkları bu bölge hakkında bekleyip görerek bilgi edinmeyi düşünüyorlardı ve 4 günde sonuca ulaştılar gibi görünüyor. Fotoğrafın üst bölgesinde kazma işlemi sonucu açığa çıkmış parlak alanın gittikçe azaldığı gözlendi ve soldaki fotoğrafta, sol alttaki kümelenmiş parçacıklara 24. gündeki fotoğrafta rastlanmadı. Bunun da açıklaması bu parlak bölgelerin buz olduğu ve ortaya çıkmalarıyla geçen sürede süblimleşerek yavaş yavaş yok oldukları. Yetkililer ilk başta bu bölgelerin tuz da olabileceğini söylüyorlardı fakat dün yapılan açıklamada Peter Smith :"Bu kümelenmiş materyallerin bir kaç gün içinde yok olması , bu bölgelerin buz olduğunu gösteriyor. Tuz olduğu durumda bu gerçekleşemez" dedi...

Snow White kazı alanı

Phoenix, 22.günden itibaren bilim çalışmaları için ayrılmış "Snow White" adlı bölgede kazı çalışmalarına başladı. Bu alan yüzeyde görülen poligon bölgelerin merkezine yakın bir alan. Bu bölgede buzla karşılaşmak ilk kazı alanındakinden biraz daha geç olması bekleniyor. Fakat araçtan gelen dünkü bilgilere göre robot kolu sert bir yüzeyle karşılaştı. Bunun beklenen buz yüzeyi olduğu tahmin ediliyor.

Phoenix üzerinde son günlerde kalıcı hafıza(flash) problemi yaşanıyordu. Rutin bilgilerin(batarya durumu-aracın sağlığı vs vs..) kontrol edilemeyecek şekilde artması ve bu bilgilere yüksek öncelik tanıması görev bilgilerin kalıcı diske kayıt edilmesini engelliyordu. Phoenix'i hazırlayan Lockhead Martin Space Center yeni bir yazılım yamasını Phoenix'e göndermeye hazırlanıyor. Böylece sorunu aşacaklarını tahmin ediyorlar.
2
yorum

20 Haziran 2008 Cuma

Güncel Haber Turu

Paylaşılacak çok fazla şey olduğunda bir başlık altında toplamak daha mantıklı oluyor. Blogların en sevdiğim özelliği bir çok kişinin yazılarından, verdikleri bağlantılardan onlarca yeni site,blog ya da yayın keşfetmeyi sağlıyor olması. Bu amaçla burdan da ilgimi çeken yayınları paylaşmaya çalışıyorum...

İlk olarak geçen hafta fırlatılan ve sabırsızlıkla ilk çalışmalarını beklediğimiz GLAST'ın hazırlıklarının paylaşıldığı resmi bir blog oluşturuldu. Uzay teleskobunun son durumunu ve gelecek planlarını burdan yakından takip edebilirsiniz. Ayrıca NASA'nın çeşitli konularda ev sahipliği yaptığı blogları bu bağlantıdan inceleyebilirsiniz.

Aylardır konuşulan, çalıştırılması sabırsızlıkla beklenen, bir kaç heyecanlı arkadaşın üstüne onlarca komplo teorileri yazdığı LHC, soğutma işleminin sonuna geliyor. CERN'in konuyla ilgili bugün yaptığı açıklamayı inceleyebilirsiniz. Bunun yanında LHC ile ilgili bu hafta yayınlanan SETI Radyo'da "Are We Alone- Get Your Boson" podcastini kesinlikle tavsiye ederim. CERN Direktörü Robert Aymer çarpıştırıcı hakkında Harvard'tan Simon Steel oluşacağı söylenen karadelikler hakkında çok değerli bilgiler veriyor. Bunun yanında çok büyük bir füzyon proje olan ITER hakkında da bilgi edinebilirsiniz.

BBC'nin yayınladığı Patrick Moore ve Chris Lintott'un sundukları Night Sky'ın Haziran bölümü yayınlandı. "The Battle of Giants" adlı bölümde dev gezegenlerin savaşı anlatılıyor. Ayrıca verdiğim bağlantıdaki sayfada eski bölümleri de izleyebilirsiniz.

Discovery kanalının web sitesi üzerinde Dünya'da hali hazırda geliştirilen en büyük 9 bilim projesi ile ilgili güzel bir yazı var. LHC'nin başı çektiği listede incelenecek daha 9 tane müthiş proje var..

Kızılötesi spektrumda Cassiopea A supernovasının yankıları ile ilgili ilginç bilgiler edinmek için Spitzer Uzay Teleskobu ekibi tarafından yayınlanan yeni videoya göz atmanızı tavsiye ederim.

Son olarak bu hafta yayınlanan ve hoşuma giden bir fotoğrafı paylaşmak istiyorum. Saturn'un atmosferinin hemen üstünden görünen iki yıldız Dünya'ya en yakın yıldız sistemi olan Alpha Centauri'nin iki yıldızı Alpha Centauri A ve B. Fotoğrafta çok rahat bir şekilde birbirinden ayrılabiliyor. Aslında bu sistem üçlü bir sistem fakat Alpha Centauri C görüntüde ayrılamıyor.

Resmin büyük hali için tıklayınız (Kaynak Cassini Huygens -NASA)
0
yorum

AmatorAstronomlar.org

Yaklaşık bir haftadır blogla ilgilenemedim, düzenli okuyucular fark etmişlerdir. İTÜ'de bir projemiz için Zaman gazetesine roportaj verdik, bunun için de İstanbul'a gitmem gerekti.. Pazar günü Genç Zaman ekinde yayınlanacak, robotlar konusuna meraklıysanız ilginizi çekebilir.


Bunun yanında bu yazıda tanıtmak istediğim bir site var : amatorastronomlar.org . Bir kaç aydır yayınlanan ve benim yeni tanıştığım bir site. Astronomi konusunda içeriğiyle, tasarımıyla takip ettiğim bir çok yabancı siteye taş çıkartabilecek mükemmel bir site. Amacını siteden alıntı yapıyorum :

"Kıyısından köşesinden Astronomi ve Uzay Bilimleri ile ilgilenen herkes için ortak sorun, yeteri kadar Türkçe kaynağın olmamasıdır. Genellikle hazırlanan yayınlar, ciltlenerek raflardaki yerini alırlar. Ya da internetin uçsuz bucaksız verileri içinde kaybolurlar. “Amatör Astronomlar” internet sitesi, astronomi konusunda bilgi sahibi tüm öğretim üyelerini, öğrencileri ve bu konuda çalışmalarda bulunmuş herkesi, bildiklerini paylaşmaya davet ediyor. Aynı zamanda, amatör olarak astronomi ile ilgilenen veya yeni başlamak isteyenler için de, bilimsel gerçeklere dayalı, herkesin anlayabileceği, açık bir kaynak sunuyor."

2009 Astronomi Yılı vesilesiyle aklımda olan ve gerçekleştirmek için hazırlıklara başladığım bir astronomi sitesi öncesi böyle bir siteyle karşılaşmak çok iyi oldu. Bu site, aklımda olan çoğu fikrin hayata geçirilmiş hali.. Sitenin yönetici kadrosuyla iletişim kurarak ortak çalışma teklif ettim, sağ olsun sevgili İmir Kalkancı olumlu bir şekilde döndü.

Bugünden sonra yabancı kaynaklardan çevrilmiş ve ya derlenmiş haberleri bu site üzerinden yayınlayacağım. GökGünce'yi biraz daha kişisel çalışmalarım ve astrofizik-kozmoloji ile ilgili çeşitli derlemeleri paylaşacağım bir alan haline getireceğim. Blogu hayata geçireli beri bunun yavaş yavaş denemelerini yapıyordum. Umarım okunması da çok daha keyifli olur.

Amatorastronomlar.org'da yayınlanan son yazım :
- Özdeş İkiz Yıldızların Görünür Farklılıkları

Pazartesi gününden itibaren de Mars'ta halen görevi devam eden Phoenix'e ait özel bir dosya hazırlamaya başlıyoruz. Görev ile ilgili günlük bilgilendirmeleri ordan paylaşmaya çalışacağım.

Bugün içerisinde de, araştırdığım bir konu olan çok yüksek enerjili kozmik ışınımlar ve Pierre Auger gözlem evi hakkında bir yazımı blogda yayınlayacağım..
0
yorum

15 Haziran 2008 Pazar

"Uzaylılara" Doritos reklamı

Evet, ilk duyduğunuzda dünya dışı yaşam aramalarıyla "Doritos" cipsi pek bağdaştıramayabilirsiniz.. Hazırlanan reklam pek de bağdaştırmıyor aslında, ama çalışmanın bütünü ilgi uyandırabilecek nitelikte. İngilitere'de yapılan halka açık bir reklam yarışmasında birinci olan reklam uzaya EISCAT Avrupa Uzay merkezinden güçlü radarlarla gönderilecek.. Dünya dışı yaşamla bağlantı kurmak açısından böyle popüler bi girişim ilk defa deneniyor.

Reklam ilginç bir cips reklamı, fakat uzaya gönderilmek için seçilmiş en iyi reklam olmasa gerek.. Olayın sansasyonel yanında, böyle bir çalışma halkın da bizzat katkı sağladığı şekilde sunulduğunda dünya-dışı yaşam aramalarının insanların gündelik hayatlarına girilebileceği, bu çalışmaların bilimsel yönlerinin insanlara aktarılabileceği bir ortam sağlıyor. UFO'ların ya da "alien"'ların peşinde koşanların malzemesi olmaması için de ayrı bir çaba sarf edilmesi gerekiyor. Bunun için de Leicester Üniversitesi'nden eğitim görevlileri bu etkinliği bilimin halka aktarılması yönünde destekliyorlar.

Mesaj Dünya'dan yaklaşık 42 ışık yılı uzaklıkta bulunan Büyük Ayı Takım yıldızındaki Güneş sistemi benzeri sisteme gönderilecek. Bu sistemdeki gezegenlerin yaşanılabilir bölgede olduğu ve yaşam barındırdığı tahmin ediliyor..

Reklamı aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz.

Doritos "Tribe" Reklamı
0
yorum

Ulysses görev süresini dolduruyor

1993 yılında NASA ve ESA ortaklığıyla gönderilen ve Güneş'i bir çok yönden derinlemesine inceleyen Ulysses uzay aracı görevinin 17. yılında emekliye ayrılıyor.. Ulysses Güneş araştırmalarında güneş fizikçilerine o ana kadar bilinmeyen Güneş'in kutuplarıyla ilgili bir çok değerli bilgi sunmuştu. Bunun yanında Güneş'i yıldızlar arası boşluktan ayıran "heliosphere" tabakasını ve manyetik alanlar sebeiyle oluşan güneş rüzgarlarını da incelemişti.

Ulysses Uzay Aracı (Kaynak ESA)

Güneş'in etrafında kutuplar üstünde hareket edebilecek şekilde bir eksene yerleştirilebilmesi için Ulysses, 1993 yılında Jupiter'e doğru fırlatılmış, dev gezegenin kütle çekimi kullanılarak ekliptik yörüngesinden saptırılarak Güneş'e doğru yönlendirilmişti.

Görev süresinin bitmesine rağmen 4 kez uzatılan Ulysses'in, üzerindeki güç jenaratörlerinin istenilen verimi vermemesi sebebiyle 1 Temmuz itibariyle görevine son veriliyor. ESA sitesinde Ulysses anısına üç yazıdan ve çeşitli animasyonlardan oluşan bir yazı dizisi hazırlamış incelemenizi tavsiye ederim :

ESA - The Ulysses legacy
0
yorum

Yakınlardan bir supernova

Yakınlardan derken mesafe olarak değil aslında.. Samanyolu galaksimizde bundan 1000 yıl önce patladığı belirlenen ve bu güne kadarki araştırmalarda çeşitli sebeplerle göz ardı edilen bir supernova keşfedildi : G350.1-0.3. Keşfedilen supernovanın hem çok genç olması hem de çok parlak olması supernovaların doğasını incelemek için büyük fırsat yaratıyor.

G350.1-0.3 supernovası(solda) ve ona eşlik eden nötron yıldızı(sağda) (Kaynak ESA)

Supernovalar büyük kütleli yıldızların kütlelerinin çözmesi ve dış katmanlarını uzaya püskürtmeleriyle oluşan gök olayları. Bu patlamalardan sonra geri kalan supernova kalıntıları yüksek yoğunlukta X-ışını ve radyo ışınları yayarlar. 1980 yılında astronomlar supernovanın ilk fotoğrafını çektiklerinde düzensiz bulut örgüleri ile karşılaşmışlar, kalıntının bu düzensiz yapısı ve kullanılan dedektörlerin yeteri kadar hassas olmaması sebebiyle arka planda bir galaksi olabileceğini düşünmüşler.

Sydney Üniversitesi'nden araştırma ekibi teleskopları aynı cisme yönlendirene kadar supernova bir şekilde göz ardı edilmiş. Araştırmacılar yüksek hassslıktaki XMM-Newton teleskobunu cisme yönlendirdiklerinde, düzensiz yapısına rağmen bunun bir supernova kalıntısı olduğunu keşfettiler. Hem de galaksimizdeki en genç ve en parlak supernovalardan biri...

XMM-Newton teleskobunun hayali çizimi(Kaynak ESA)

Supernovanın düzensiz şeklini açıklamak için aynı yönde Dünya'dan 1500 ışık yılı uzaklıktaki gaz bulutunu incelemişler ve bu bulutun supernovanın halka ya da boloncuk şeklinde yayılmasını engellediğini görmüşlerdir.

G350.1-0.3 astronomik ölçekle bakıldğında, alışılandan çok küçük bir supernova. Genişliği sadece 8 ışık yılı.. Çok genç olması sebebiyle de yıldız patlamaları sonucu etrafa saçılan ağır elementler üzerinde çalışmak için araştırmacılara bir çok ipucu sağlıyor. Yıldızlar patladıklarında etraflarına ağır elementler saçarlar ve bu elementler ileride yıldız ve gezegen oluşumları için birer hammadde özelliği taşırlar. Ayrıca etrafa saçılan ağır elementlerin özellikleri incelenerek patlayan yıldızın cinsi hakkında da bilgi sahibi olunabilir.

Galaksilerde 100 yılda ortalama 3 supernova patlaması görülüyor fakat Samanyolu sanki bu kurala uymuyor. Cassiopea A'dan bu yana sessizliği geçen ay açıklanan 140 yıl önce patladığı belirlenen G1.9+0.3 bozmuştu. Galaksi düzleminde yoğun gaz ve toz örtüsünün, yıldızlar arası maddenin patlamalar sonucu oluşan ışınımları engellediği düşünülüyor. Bulunan her genç süpernova, bu devasa patlamaların ve ilişkili yıldızıların incelenmesi için yeni veriler sunuyor..

Kaynak : ESA
0
yorum

14 Haziran 2008 Cumartesi

Discovery eve geri döndü!

Bugün Türkiye Saati ile 18:15'de Ululslararası Uzay İstasyonuna(UUİ) STS-123 görevi için gönderilen ve Joponların Kibo deney modülünü taşıyan Discovery uzay aracı Kennedy Uzay merkezine başarıyla iniş yaptı.

NASA TV'den canlı olarak verilen iniş herhangi bir problem olmadan planlandığı gibi gerçekleşti... STS-124 görevi UUİ'ye yapılan 26. inşa uçuşuydu ve UUİ'nin %71'i tamamlandı. NASA'nın planlarına göre istasyonun tamamlanması için 10 görev daha yapılacak ve 2010 yılına kadar bitecek.
Japon Uzay Ajansının gönderdiği bir milyar dolarlık KIBO deney modülü

Bundan sonraki uçuş görevi 8 Ekim'de Hubble Uzay Teleskobu'nun en son servis görevi olan STS-125. Kalkış günü şu anda kesin değil, Discovery'nin son görevinde kalkış rampasına verdiği zararın tamiri halen sürüyor.

Görevin detaylarını Space.com'da görev günlüğünden inceleyebilirsiniz.
0
yorum

13 Haziran 2008 Cuma

Coma Galaksi Kümesi

Hubble Haber Merkezi geçen günlerde Kuzey Gökküre'nin en muhteşem manzaralarından biri olan, Berenices'in Saçı (Coma Berenices) takımyıldızındaki Coma galaksi kümesinin görüntülerini yayınladı. Abel 1656 olarak da bilinen bu galaksi kümesi bizden 300 milyon ışık yılı uzakta bulunuyor. Samanyolu galaksi düzleminin kuzeyinde kaldığından galaksinin gaz ve toz etkisinden etkilenmeden karanlık bölgelerden teleskop ile çok rahatlıkla görülebiliyor.

Galaksi kümesinin orta bölgelerinde yaşlı yıldızlardan oluşan bulanık görüntüye sahip olan eliptik galaksiler bulunurken, kenarlara doğru gidildikçe renklerinden halen yıldız doğumlarına ev sahipliği yaptıkları belli olan spiral galaksiler görülüyor. Yukarıdaki görüntüde çapı yaklaşık 20 milyon ışık yılı olan alan binlerce galaksi içeriyor.

Görüntü koma galaksi kümesinin merkezinden itibaren toplam küme büyüklüğünün 1/3'ünü içeriyor. Sol üstte etrafındaki galaksilerden daha parlak, mavi bir spiral galaksi göze çarpıyor. Gaz yoğunluklu spiral kolların yanında kızıl kahverengiye kayan dış kollar bu galaksinin geçmişte bir şekilde başka bir galaksi ile etkileştiğinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Bu fotoğraflar yakın galaksi kümelerini gözlem çalışması sırasında çekildiler ve alınan veriler galaksi oluşumları ve yoğunlukları konusunda bir çok konuya ışık tutacak.

Fotoğrafların yüksek çözünürlüklü hallerine Hubble Haber Merkezinden ulaşabilirsiniz.
0
yorum

11 Haziran 2008 Çarşamba

GLAST artık gökyüzünde!

Son bir kaç gündür üst üste ertelenmelerle fırlatılışı bugüne kadar uzayan GLAST - Gama Işını Uzay Teleskobu bugün Türkiye saati ile 19:05'de Cape Canaveral Hava Kuvvetleri istasyonundan Delta 2 roketleriyle başarılı bir şekilde uzaya gönderildi. NASA TV canlı yayında fırlatılışı yayınladı ve ben de heyecanla bu tarihi olayı takip ettim. Fırlatılış sırasında NASA TV'deki yayına ulaşmak için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz. Açılacak videoyu 1 saat 15 dakika ileri alıdığınızda fırlatma anı izleyebilirsiniz.

Aşağıda fırlatılış öncesi gece çekilen etkileyici bir fotoğraf var :

Kalkış anından öncesi ve kalkışı gösteren fotoğraflar da aşağıda :

Kalkış öncesi GLAST Kalkış Rampası 17-B'de

Kalkışa saniyeler kala...

3-2-1 ve Kalkış...

Roketler ateşlendi ve GLAST yükseliyor...

Fırlatış herhangi bir problem olmadan gerçekleşti ve bir saat kadar sonra da teleskop araçtan ayrılarak yoluna kendi devam etmeye başladı. İki güneş paneli de sağlıklı bir şekilde açıldı. Bugünden sonra, önümüzdeki iki hafta boyunca teleskobun testleri ve kalibrasyonu yapılacak, ardından ilk test görüntüleri alınacak. Bilim ekibinin açıkladığına göre ilk resmi bilimsel gözlem 60 gün sonra yapılmaya başlanacak.

Günümüz kozmolojisi ve astrofiziğinin en zorlayıcı sorularını cevaplamak için gönderiliyor GLAST. Karanlık madde ve karanlık enerji, kozmik arka fon ışınımlarının kaynağı, karadelikler gibi konularda araştırmalar yapılacak ve belki de yeni bir fiziğin kapılarını ayarlayacak..

Fırlatma fotoğrafları Monstersandcritics.com'dan alıntıdır.
0
yorum

9 Haziran 2008 Pazartesi

Carnival of Space #57


Bu haftaki karnavalda okunacak bir çok yazı var. Özellikle Phoenix ve STS-124 ile hareketlenen uzay camiası birbirinden ilginç konularda, bir çok yazı yazıyor. Bu haftaki karnavala Out of The Cradle blogu ev sahipliği yapıyor.

Carnival of Space #57

Benim en çok ilgimi çeken, size tavsiye edeceğim yazılar arasında:

-Phoenix'in göreve başlamasıyla Mars roverlarının arka planda kaldığını belirten ve "onların da bir kalbi olduğunu" hatırlatan Cumbarian Sky'daki yazı

-Altari VI blogunda yayınlanan Mars keşiflerinin tarihi ile ilgili yazı

-Starts With a Bang blogunda etrafımızdaki hızlı dönen cisimlerle ilgili oldukça bilgilendirici bir yazı

-UniverseToday'e de katkıda bulunan AstroEngine blogu yazarından Wolf-Rayet yıldızları ile ilgili güzel bir makale bulunuyor...

Keyfini çıkarın!
0
yorum

Kayıp Beyaz Cücenin Peşinde

Geçtiğimiz hafta Hubble Haber Merkezi tarafıdan duyurulan araştırmada uzun süredir gözlenen bir gezegenimsi bulutsunun ortasında olması beklenen beyaz cüceye halen raslanılamadığı, bunun yerine araştırmacıların daha farklı bir teori geliştirildiği duyuruldu.

Dünya'dan 6500 ışık yılı uzaklıkta, güney yarım küreden gözlenebilen SuWt 2 adlı gezegenimsi bulutsu incelendiğinde neredeyse yatay düzlemde görünen halkalar rahatlıkla seçilebilirken ortasında olması beklenen beyaz cüce yıldız gözlenemiyordu. Bunun yerine, merkezde yapısı Güneş'e benzer ana kol yıldız çifti bulunuyor. Kendi etraflarında yaklaşık 5 günde dönen bu spektral A sınıfı yıldızlar Güneş'ten çok daha sıcaklar, fakat etraflarındaki halka nebulanın parlamasını sağlayabilecek kadar sıcak değil...

1995'de 1.5 metrelik teleskop ile Cerro Tololo Inter-American Gözlemevi'nden çekilen fotoğrafta bulutsunun ortasındaki parlak yıldız, iki yıldızdan oluşan bir sistem.

Uzay teleskobu Bilim Enstitütüsü'nden araştırmacılar yapılan detaylı fotometri ve spektroskopi çalışmaları ile yıldızların Güneş'ten daha büyük olduklarını, dolayısıyla anakol evrelerini yavaş yavaş tamamlayıp kırmızı dev evresine yaklaştıklarını gözlediler. Nebulanın ortasında beyaz cüce ararken bu yıldızlarla karşılaşmak araştırmacıların kafasını karıştırdı.

Bu durum için araştırmacıların öne sürdüğü teori şu : SuWt 2'nin merkezindeki yıldızlar zamanında üçlü bir yıldız olarak doğdular. A tipi yıldızlar birbirlerinin etrafında daha dar bir yörüngede dolanırken büyük kütleli yıldız daha uzakta bulunuyordu. Büyük kütleli yıldız çok daha hızlı büyüyerek diğer 2 yıldızı içine çekti. Büyük yıldızın yapısını bozan bu yıldızlar nedeniyle yıldızın dış katmanları dışarı fırlatıldı ve bugün gördüğümüz halka nebula oluştu. A tipi yıldızların birbirleri etrafında çok yavaş dönüyor olmaları da bu olaya bağlanıyor.

1- Yakın yörüngeli 2 beyaz A tipi yıldızı ve uzakta büyük kütleli yıldızı içeren üçlü sistem
2- Büyük kütleli yıldız daha hızlı gelişiyor ve büyük kırmızı dev oluyor

3- İkili sistem kırmızı dev tarafından yutuluyor
4- Yutulan ikili byük yıldızın kabuğunda düzensizlikler yaratıyor ve bir disk oluşturuyor
5- Diskin alt ve üstündeki loplar gezegenimsi nebulayı oluşturuyor, çekirdek ise çökerek sönük beyaz cüce oluşturuyor.


Patlayan yıldız sonucu oluşan mor ötesi fışkırmanın etraftaki halkayı parlattığı düşünülüyor. Yıldızın çok büyük kütleli bir çekirdeğe sahip olması sebebiyle de patlama ile ortaya çıkan beyaz cücenin hızla parlaklığını ve enerjisini yitirdiği, böylece çok sönük olduğu belirtildi..

Kaynak : Hubble Haber Merkezi
0
yorum

Yeni Yıldız Doğum Bölgeleri

Massachusetts Amherst Üniversite'sinden araştırmacılar yıldız doğum bölgelerine alışılmadık bir yer daha eklediler : Galaksilerin çarpışmaları sonucu oluşan ve dışarı saçılan gaz ve toz bulutları..

Geçen hafta düzenlenen Amerikan Astronomi Derneği kongresinden sunulan araştırma sonuçlarına göre çevra şartlarının birbirinden tamamen farklı olmasına rağmen galaksi içerisindeki yıldız oluşumlarıyla galaksilerin dışındaki gaz bulutları içerisindeki oluşumlar birbirine çok benziyorlar. Bunun öncesinde bu bölgeler karanlık madde araştırmaları için gözlenmişlerdi fakat bu bölgelerde yıldız oluşumları detaylı bir şekilde incelenmemişti.

Yukarıda çarpışma sonucu oluşmuş devasa gaz kütlesi olan NGC 5291 görülüyor. Kütlesi Güneş'in 30 milyar katı olan bu gaz bulutu güney gökkürede en büyük doğal gaz kütlesini oluşturuyor. Fotoğraf yıldızların mor-ötesi bandında (mavi), iyonlaşmış gazların optik bantta(yeşil), sıcak toz parçacıkların kızıl ötesi bantta(kırmızı) ve yıldız oluşumlarını tetikleyen atomsal gazların(yeşil kontur-çeper) görüntülerini içeriyor. Gaz yapısının içinde hafif parlak bölgeler yıldız oluşum bölgelerini gösteriyor.

Bu gaz ve toz bulutları birden fazla galaksinin birbiriyle çarpışması sonucu dışarı saçılan, kütle çekim etkisiyle de bir araya toplanan oluşumlar. Buralardaki kütle yoğunlaşmaları Güneş'in kütlesinden milyonlarca kez daha büyük olabiliyor, bu durumlarda yeni yıldız oluşumlarını da besleyebiliyorlar.

Araştırmacılar konu ile ilgili 6 çarpışan galaksiyi gözlediler ve galaksilerin dışı toz bulutlarındaki yıldız oluşumların oranı %85 iken, galaksi merkezindeki oluşumların yanlızca %15 olduğu ortaya çıktı. Bu olay, evrenin ilk zamanlarındaki galaksilerde yıldız oluşumlarına çok benziyor.

Çalışmalar sonucu bu bölgelerin yıldız oluşum araştırmalarında , galaksi merkezlerindeki alanlardan daha kolay kullanılabileceği belirtildi...

Kaynak : University of Massachusetts Amherst. "Galaxy Collision Debris As A Laboratory To Study Star Formation." ScienceDaily 9 June 2008. http://www.sciencedaily.com­ /releases/2008/06/080603183121.htm.
0
yorum

Samanyolu'nun 6 Gigapixel Fooğrafı!

Geçen hafta düzenlenen Amerikan Astronomi Derneği'nin toplantısı bütün çevrelerde büyük ilgi uyandırdı. Bir çok blogger katıldıkları toplantıdaki gelişmeleri günü gününe aktardılar. Toplantıda yapılan sunumlar da hemen izleyen gününde çeşitli haber kanalları vasıtasıyla bizlere ulaştı.

Toplantıda sunulanlardan bir tanesi ise gözleri kamaştıran, muhteşem bir mozaik. Spitzer kızıl ötesi uzay teleskobu tarafından çekilen binlerce fotoğraftan oluşan yepyeni bir mozaik toplantı salonunda sergilendi. Boyutları biraz(!) büyük olduğundan(yaklaşık 55 m) tamamını incelemek için boydan boya salonu gezmek gerekiyordu.

Aşağıdaki fotoğraf 4 yıl boyunca çekilmiş 800 000 fotoğrafın birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Fotoğrafa bakarken samnayolunun diskine bakıyor olduğunuzu düşünün. Yukarıdaki şeritten yavaş yavaş aşağı inerek Samanyolu'nun merkezine ulaşıyorsunuz. Gördüğünüz gibi yoğun bir gaz-toz bulutu ve yıldızlarla kaplı bölge merkezdeki karadeliği örtüyroz ve kenarlara doğru inceliyor...

Bu resimdeki renklerin alnamları ise; yeşil alanlar yıldız doğum bölgeleri, kırmızı alanlar ve sarı noktalar yeni doğmuş yıldızlar, mavi bölgeler orta yaşlı yıldızlar, turuncu bölgeler ise ölü yıldız bölgeleri..

Aşağıdaki fotoğraf ise kızıl ötesi spekturumun küçük bir bölgesi kullanılarak 449 580 fotoğrafla oluşturulmuş bir mozaik. Bu görüntüde çok daha hareketli bölgeler görülebiliyor..

Peki kızıl ötesinin anlamı ne? Kızıl ötesi ışınlar bizlerin uzaydaki toz parçacıklarının ötesini görebilmemizi sağlıyorlar. Toz parçacıkları görünür ışığı engelleyerek bu alanların optik bölgede gözlenmesini engelliyor. Kızıl ötesi ile ayrıca supernovalar tarafından ısıtılmış gaz bulutlarını, yıldız doğum bölgelerindeki yeni doğmuş yıldızlarıda gözlemleyebiliriz.

Spitzer'ın bu çalışmasını çok daha yakından ve detaylı inceleyebilmek için aşağıdaki bağlantıdan yararlanabilirsiniz. Şu ana kadar yayınlanmış en detaylı görüntü olan bu mozaikler gökadamız hakkında bir çok bilgi sunuyor.

Alienearths-Glimpse Spitzer Samanyolu Mozaik
0
yorum

3 Haziran 2008 Salı

Günlük Haber Turu - 3 Haziran

Dönemin bitmesiyle soluğu memleketimde aldım ve eve internet bağlatana kadar blogla pek ilgilenemedim. Bugün itibariyle kaldığım yerden devam ediyorum. Yaz süresince kendi çalışmalarım doğrultusunda da blogu biraz daha kişiselleştirmeyi düşünüyorum. Günlük haberlerin yanında kendi araştırmalarımı ve yazılarımı da yayınlamayı düşünüyorum... Blog okuyucularından gelecek önerilere de her zaman açığım...


Gökbilim Dergisi'nin Haziran sayısı yayınlandı. Tamamen gönüllü bir ekiple hazırlanan dergini bu 8. sayısı. Bu sayıda Yiğit Kaçar ile birlikte hazırladığımız "Anka Kuşu Mars'a Kondu" yazısını umarım beğenirsiniz. Phoenix göreviyle ilgili detaylı bir dosya oluşturduk. Diğer yazıları da okumanızı mutlaka tavsiye ederim.

Kaynak space.com

Uluslararası Uzay İstasyonu'na görev uçuşlarından STS-124 Pazar gecesi TSİ ile 00.02'de Discovery'nin fırlatılışıyla başladı. NASA TV'den canlı yayınlanan kalkış Discovery'nin son uçuşlarından biri olması sebebiyle özel bir öneme sahipti. Her hangi bir problem olmadan başarılı bir şekilde fırlatılan Atlantis dün itibariyle UUİ'ye kenetlendi ve mürettebat istasyona girdi. Discovery Japonya'nın büyük deney modülü olan KIBO'yu yanında taşıyor. Bugün yapılacak uzay yürüyüşü ile modülün istasyona monte edilmesine başlanacak. Kalkışın ve kalkış sonrası Discovery'den görüntülerin olduğu videolara space media sitesinden erişebilirsiniz. Bu sitede uzay görevleriyle alakalı çok derin bir arşiv var, incelemenizi tavsiye ederim.

Discovery'nin kalkışı sırasında her ne kadar problem yok gibi göründüyse de kalkıştan sonra alan incelemelerinde büyük hasar oluştuğu bildirildi. Hasar konusunda incelemenin başlatıldığını bildiren yetkililer, hasarın önümüzdeki görevleri engelliyeceğini düşünmediklerini belirttiler. Konuyla ilgili detaylı makaleyi Universetoday'den okuyabilirsiniz.

Spiral galaksilerin merkezlerindeki karadelikler ile kolların sıklığı arasında bir ilişki kuran araştırmanın sonuçları geçen gün yayınlandı. Araştırmaya göre merkezindeki karadeliklerinin kütlesi büyük olanların spiral kolları daha sık olduğu öne sürülüyor. Böylece galaksi merkezlerindeki karadeliklerin kütlelerinin hesaplanmasında etraflarındaki yıldızların hız ölçümü gibi zor yöntem yerine alternatif bir yöntem bulundu gibi görünüyor. Konuyla ilgili detaylı haber için tıklayınız.


Bugün yayınlanan bir haberde ise galaksimiz Samanyolu'nun bunun öncesinde bilindiğinden farklı olarak iki ana spiral kola sahip olduğu açıklandı. Konuyla ilgili makaleyi space.com'dan okuyabilirsiniz.

Ayrıca UniverseToday tarafından yayınlanan haftalık AstronomyCast'te çok güncel bir konu tartışılıyor: "Mars'ta Su Araştırmaları" , Are We Alone haftalık podcastlerinde ise ilginç bir konu, yaşlanmayı önlemenin mümkün olup olmadığı tartışılıyor. "Aging : Stop Right There" başlıklı podcast için tıklayınız.
0
yorum

Crab Pulsarında Gözlenemeyen Kütle Çekim Dalgaları

Uluslararası bir proje olan LIGO(Laser Interferometer Gravitational-Wave Observatory)'nun Crab Nebula'sının ortasındaki pulsar üzerine araştırma sonuçları bu hafta yayınlandı. Sonuçlara göre beklenenin aksine kütle çekim dalgalarının pulsarın dönüşündeki yavaşlamaya etkisi %4'ten daha az.

Crab Nebulası(Kaynak NASA)

Crab Nebulası geçmiş zamanlardan beri bilinen, Çinliler tarafından 1054 yılında patlaması gözlenmiş bir supernova kalıntısı. Çinli kaynaklara göre patlama anından yaklaşık 3 hafta boyunca gökyüzünde Dolunay kadar parlamış ve yavaş yavaş sönükleşmiştir. Nebulanın ortasında patlama sonucu oluşan bir nötron yıldızı bulunuyor.10km'lik çapa sahip Güneş'in kütlesinden daha büyük bu yıldız kendi etrafında saniyede 30 defa dönüyor. Dönme etkisiyle büyük bir manyetik alana sahip yıldız belirli periyotlarla Dünya'ya vurular gönderiyor. Son yapılan gözlemlerde pulsarın dönüş hızının çok hızlı bir şekilde azaldığı gözlenmişti. Bu azalmanın nedeni olarak da 3 hipotez öne sürülmüştü : asimetrik parçacık ışınımları, kütle çekim dalgaları ve manyetik dipol ışınımı...

Kütle çekim dalgaları uzay zamanın dalgalanması ile oluşan dalgalara verilen isim. Bu dalgalar Einstein'ın genel görelilik kuramının doğal bir sonucu olarak ortaya atılmıştı. Şekli tamamen simetrik olan nötron yıldızlarının bu kütle çekim dalgaları yaymadığı biliniyor, fakat yıldızın yüzeyinde bir kaç metrelik bir bozukluk dahi kendini kütle çekim dalgaları vasıtasıyla hissettiriyor. Bunu su içerisinde dönen kusursuz bir tenis topunun ve ya girintili çıkıntılı bir topun oluşturacağı etkiler arasındaki fark gibi düşünebiliriz.

LIGO üzerindeki üç yüksek çözünürlüklü detektör aracılığıyla interferometre yöntemi ile yapılan araştırmalarda herhangi bir kütle çekimi dalgasına rastlanılmadı. Peki bu bir başarısızlık mı? Hayır, bu araştırma sonucunda nötron yıldızının yüzeyinin pürüzsüz olduğu ortaya çıktı. Pulsarın hızındaki azalmanın ise diğer nedenlerden oluğu sonucu ortaya çıktı. Yani kısacası olası nedenler listesinden kütle çekim dalgaları çıkarıldı.
LIGO detektörü

Yapılan araştırma pulsarın yapısıyla alakalı aydınlatıcı bilgiler içermesine rağmen kütle çekim dalgalarının ortaya atıldığı yıldan beri halen keşfedilememiş olması, konu üzerinde kütle çekim dalgaları açısından yapılan yorumların ne kadar sağlıklı olduğu sorusunu akla getiriyor. Einstein'ın genel görelilik teorisinde açık bir şekilde "orda" olan bu dalgalar umarız ki LIGO'nun ilerleyen çalışmalarında bulunacaktır.
0
yorum

Yeni mini-Gezegen Bulundu!

Güneş Sistemi dışında gezegen araştırmaları son yıllarda büyük bir aşama kaydetti. Uzaya gönderilen yüksek hassaslıkta, kompleks araştırma cihazları sayesinde her geçen gün yeni bir gezegenin keşfi duyuruluyor. Bu seferki, şu ana kadar duyurulanların arasında özel bir yere sahip : Şu ana kadar bulunmuş en hafif, Dünya kütlesinin 3 katı bir gezegen...

Keşfi ilginç kılan sadece gezegenin küçüklüğü değil aslında, yapılan gözlemlerle çevresinde dolandığı yıldızın da Güneş'in kütlesinin %6'sı kadar olduğu tahmin ediliyor. Bu kütle tam da bir gökcisminin yıldız olma sınırı; yani bu kütlenin üzerindeki gökcisimleri yeterli basınç ve kütle çekimini sağlayarak( hidrostatik bir denge kurarak ) hidrojen yakmaya başlayıp bir yıldız haline geliyorlar. Bu kütlenin altındakiler ise "kahverengi cüce yıldız" olarak anılıyor. Kahverengi cüceler gezegenlerle yıldızlar arasındaki basamak olduğuna inanılıyor. Gözlemlerdeki hata payı göz önüne alındığında yıldızın en iyi ihtimalle çok küçük kütleli hidrojen yakan bir yıldız olduğu ihtimali de var, fakat kahverengi cüce ihtimalinin daha yüksek olduğu belirtiliyor. Yukarıdaki çizimde cüce yıldızın mor olarak gösterilmesi atmosferindeki sodyum ve potasyım gibi elementlerin bu renkleri soğurmalarından kaynaklanıyor.

MOA-2007-BLG-192L adlı yıldızın etrafında keşfedilen MOA-2007-BLG-192Lb adlı gezegen Dünya'dan 3000 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Bunun öncesinde Güneş'in kütlesinin %20'sinden daha az kütleye sahip hiçbir yıldızın etrafında bir gezegen bulunmamıştı. Üstelik bulunan gezegen yıldızın etrafında yaklaşık Venus-Guneş mesafesi etrafında dönüyor. Bunun öncesinde keşfedilen Jupiter büyüklüğündeki gezegenler hep Merkür-Güneş mesafesinden daha küçük yörüngeye sahiptiler.

Yıldızın bir kahverengi cüce olması ve gezegenin görece uzak bir yörüngeye sahip olması, gezegenin üst atmosferinin belki de Pluton'dan daha soğuk olmasına sebep oluyor. Astrofizikçilerin teorilerine göre yüzeydeki radyoaktif bozunma nedeniyle açığa çıkan ısı atmosferi ıstıyor ve ılık bir hava oluşturuyor. Teorilere göre ayrıca gezegen derin bi okyanusla kaplı.

Gezegenin keşfi diğer bir çok gezegenin keşfinden farklı olarak "kütle çekimi merceklemesi" yöntemiyle yapıldı. Büyük kütleli yıldızlar, etraflarındaki uzay-zamanı bükmeleri nedeniyle arka alanlarında kalan cisimlerden gelen ışınları bir mercek gibi yakınlaştırırlar. MOA-2007-BLG-192Lb bu yöntemle bulunan yedinci yıldız. Diğer 300'e yakın gezegen etrafında dolandıkları yıldıza yaptıkları kütle çekim etkileri sonucu keşfedilmişlerdi. Bu keşiflerin yapılması için büyük etkiler gerektiğinden, çoğu bulunan gezegen Jupiter kadar ya da daha fazla kütleye sahipler.

Yapılan bu keşif gün geçtikçe Dünya benzeri gezegen keşfine adım adım yaklaştığımızın bir göstergesi. Bilim, uçsuz bucaksız evrende Dünyamız benzeri bir ortamı bulmak ve binlerce yıldır evrende yerimizin özel olduğu inancını kırmak adına büyük adımlar atmış durumda...

Kaynak: Space.com
0
yorum

W28 : Karma Supernova Kalıntısı

Dün Candra X-Işını Teleskobu sitesinden yayınlanan fotoğraflarda, bir yıldızın patlaması sonucu etrafa yayılan supernova kalıntılarının yüksek enerjili X-ışını bandında görüntüleri bulunuyor.

Yıldızlar yaşmalarının son evrelerinde, çekirdeklerindeki yakıtlarını tüketip büyük bir patlama ile etrafa madde saçıyor; bu maddeler de yıldızın etrafında gaz ve toz bulutlarının oluşmasına neden oluyor. Yıldızın ve patlamanın türüne göre bu kalıntıların tipi de değişiyor. Yayınlanan W29 adlı supernova kalıntısı diğer bir çok supernovalardaki özelliği taşıdığından "karma-morfolojik" kategorisi altında inceleniyor. Kalıntının merkezinde çok yüksek sıcaklıklarda ısınmış maddeler X-ışını tayfında ışıma yapıyorlar; ayrıca bölgenin iç kısımları ancak radyo dalgalarında gözlenebilen bir kabuk tarafından kaplanmış durumda.

Resmin büyük hali için tıklayınız (Kaynak Chandra X-Ray Observatory)

Verilen görüntülerde her farklı dalga boyu supernova şok dalgasının yıldız etrafındaki maddeyle nasıl etkileştiğine dair bilgiler veriyor. Yukarıdaki görüntüde yıldızın kendisi ve arka planı Şili'deki Cerro Tololo Inter-American Gözlemevi tarafından elde edilen görünür ışık tayfında gösteriliyor(beyaz ve gri renkler). Radyo tayfındaki görüntüler(turuncu) ise Mexico'daki VLA tarafından , X-ışını tayfındaki görüntüler ise(turuncu) ROSAT X-Işını teleskobu ile elde edilmiş.

Resmin büyük hali için tıklayınız (Kaynak Chandra X-Ray Observatory)

Chandra X-Işını teleskobu ile yapılan yeni gözlemler W28 hakkında yeni detayları ortaya çıkardı. Yakınlaştırılmış alandaki görüntüde düşük enerjili bölgeler kırmızı, orta enerjililer yeşil ve en yüksek enerjili alanlar mavi ile gösterilmiş. Chandra'dan alınan veriler merkezdeki ışınımın şekli, yayılımı ve etrafa etkisi konusunda çok daha detaylı bilgiler sunuyor.

Astronomlar bu verilerle yıldız patlamaları sonucu oluşan ışınımları ve bu ışınımların etraflarındaki maddeler ile etkileşimleri konusunda yeni bilgiler edineceklerini düşünüyorlar.

Kaynak : Chandra X-Ray Observatory
0
yorum

1 Haziran 2008 Pazar

Carnival of Space #56

Bu haftaki Carnival of Space "Lifeboat Foundation Blog" tarafından yayınlandı. Bu haftaki haberlere bakıldığında Pazartesi gecesi Phoenix'in Mars'a inişinin büyük etkisi görülebiliyor. Konuyla ilgili bir çok detaylı bilgi veren blog yazıları mevcut. Benim en çok ilgimi çeken, özellikle son 2 haftadır Phoenix ile yakından ilgilendiğimden belki de, Music of the Spherese blogunda Dünya dışı hayat aramaya felsefik bir yaklaşım getiren "Much Ado About Nothing" adlı yazı ve buna biraz benzer Centauri Dreams blogunda "Astrobiology: Finding a Place Like Ours" yazısı. Göz atmanızı öneririm.

Carnival of Space #56

5 Haziran'da gönderilmesi beklenen daha önceden burdan incelemesini yaptığım GLAST'ın bilgilendirme videoları yayınlanmaya başlandı. Uzaya gama ışını penceresinden bakmamızı sağlayacak bu teleskobun kozmolojinin bir çok sorusuna ışık tutacağını inanıyoruz. Sabırsızlıkla bekliyor. Videoya NASA'nın sitesinden veya youtube'den erişebilirsiniz.

Ayrıca bu hafta Phoenix görevi ile ilgili güncel yazıları, brifing raporlarını Gökbilim Forumu'nda ilgili başlıkta paylaştım; final sınavlarım nedeniyle blogu düzenli olarak güncelleyemedim. Önümüzdeki hafta eve yerleşip internetimi bağlar bağlamaz günlük olarak güncellemeye başlayacağım. Yani 4-5 gün blog yenilenmeyebilir...

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki