0
yorum

24 Aralık 2009 Perşembe

Son 10 Yılda Uzay ve Astronomi Alanında Yaşanan En Önemli 10 Olay

Büyük heyecanla girdiğimiz 2000 yılının ardından on yıl geçti ve 2010'a girmeye hazırlanıyoruz. Her senenin sonunda olduğu gibi bu yıl da çeşitli konularda birçok sene sonu değerlendirmesi ve yılın en önemli olayları seçildi. Bunlardan biri de tabii ki UzayveAstronomi sitesinde sevgili İmir'in hazırladığı "Son 10 Yılda Uzay ve Astronomi Alanında Yaşanan En Önemli 10 Olay" derlemesi ve anketi. Siteyi ziyaret ederek sizin için en önemli olduğunu düşündüğünüz başlığı oylayabilirsiniz.



WMAP'in verileriyle oluşturulan kozmik mikrodalga fon ışınımı haritası - Evrenin 380 000 yaşındaki halini gösteren ve kameralarımızla görebileceğimiz en derin görüntü (Telif Hakkı : NASA )

Ankette uzay ve astronomi ile ilgili birçok alandaki önemli gelişmelere yer verilmiş. Benim seçimim kendi ilgilendiğim alan olan kozmoloji konusunda büyük çığırlar açan WMAP uydusunun elde ettiği bilgilere... Evrenin kökenini, yaşını, içeriği ve evrimini açıklama çabası insanlık tarihinde ilk defa mitlerden ve efsanelerden arındırılmış şekilde bilimin objektif yöntemleriyle bu kadar detaylı yapılabiliyor olmasının elde ettiğimiz en büyük kazanımlardan biri olduğunu düşünüyorum. 2003 yılında WMAP'in çığır açtığı, önümüzdeki yıl da Planck uydusunun göndereceği verilerle katkı sağlayacağı çalışmalar ile içinde yaşadığımız evreni çok daha iyi tanıma ve anlama fırsatı bulacağız. WMAP ve çalışmaların arka planındaki bilim hakkında bilgi almak için NASA - Universe 101 sitesini ziyaret edebilirsiniz.
0
yorum

16 Aralık 2009 Çarşamba

Herschel'den Kızılötesi bir Gösteri

Geçtiğimiz günlerde NASA'nın kızlötesi görevi WISE'ı uzaya uğurlamıştık, bugün de ESA'nın kızılötesi görevi olan Herschel Uzay Teleskobu'nun elde ettiği harika bir görüntü paylaşıldı. Gökyüzünü kızılötesi dalga boyunda inceleyen Herschel teleskobu bu yılın ortasında Planck uydusu ile birlikte fırlatılmıştı ve ilk gönderdiği görüntülere bakıldığında büyük gelişmelerin yolda olduğu görülüyordu. Herschel, şimdi de şu ana kadar görüntülenememiş bir yıldız doğum bölgesininin detaylı görüntüsünü elde ederek dedektörlerinin gücünü bir kez daha kanıtladı.

Telif Hakkı: ESA / Herschel

Görüntülenen alan Kartal takım yıldızı bölgesinde ve bizden 1000 ışık yılı ötede bulunuyor. Toz ve gaz bulutlarıyla çevrili alanın derinliklerini ancak Herschel'in hassas olduğu kızılötesi dalga boyunda gözlemek mümkün. Görüntülenen alan 70 ışık yılı genişliğinde ve içerisinde 700'e yakın yeni oluşan yıldız barındırıyor.

Dünya'dan yapılan astronomik gözlemlerde bilindiği gibi atmosferin bozucu etkisi çok büyük. Elektromanyetik spekturumun gama ışını, kızıl ötesi gibi bantları atmosferden geçemiyor. Kızılötesi bantın belirli dar aralıkları geçerken bir taraftan da atmoserin kendisinin kızılötesi bantta ışınım yapması bu gözlemlerin Dünya'dan yapılmasını imkansız hale getiriliyor. İşte bu yüzden Dünya yörüngesinde Herschel gibi uzay teleskoplarına ihtiyaç duyuyoruz.

Atmosferin geçirgenliği; dalga boyunun soldan sağa arttığı üstteki grafikte çukur bölgeler atmosferin geçirgen olduğu bantları gösteriyor. Optik bantın ve radyo bantının tamamını geçirirken diğer dalga boylarında kısmen geçirgen olduğu veya hiç geçirmediği görülüyor. Detaylı incelemek için resme tıklayınız. (Kaynak Wikipedia)

Peki gökyüzünü kızılötesi bantta gözlemenin bize getirdikleri neler? Öncelikle gökyüzünde bazı cisimler gözümüzün gördüğü optik bantta ya da daha yüksek enerjili X-ışını gibi bantlarda ışınım yapabilecek kadar sıcak değillerdir. Örneğin ortalama 37 derece sıcaklığa sahip bizim vücudumuz da ancak kızılötesi bantta ışıma yapabilmektedir( yaptığı ışımanın en yüksek olduğu bant desek daha doğru olur... bknz: kara cisim ışıması) Bahsetiğimiz cisimlere örnek olarak çekirdeklerinde nükleer reaksiyonları daha tetiklememiş yeni oluşan yıldızlar, yıldızlar arasında veya yıldız oluşum bölgelerinde görülen gaz ve toz bulutları, gezegenlerin çoğunluğu gösterilebilir.

Yukarıdaki görüntüde de parlak olan bölgelerde gizlenmiş ön-yıldız(proto-star) aşamasında 700'e yakın yıldız bulunuyor. Bunlardan 100 kadarının tam olarak ön-yıldız aşamasında olduğunu, kalan 600'ünün de yakın zamanda bu aşamaya geçeceği tahmin ediliyor.

Herschel'in görevi boyunca elde edeceği bu şekildeki etkileyici görüntüler artık ESA'nın OSHI (Online Showcase of Herschel Images) sitesinde yayınlanacak. Şu ana kadar elde edilmiş üç görüntüyü daha detaylı incelemek için siteyi ziyaret etmenizi öneririm...

0
yorum

Hubble'dan Muhteşem "Bebek Yıldızlar"

Çocuklara astronomi anlatırken yıldızlarında da tıpkı insanlar gibi doğup, büyüyerek öldüklerinden bahsediyorum. Yaşları görece daha az olan(birkaç milyon yıl) bebek yıldızları örnek vermek için genelde Avcı Bulutsu'nun içinde gelişen parlak mavi yıldızların olduğu bir fotoğrafı kullanıyordum. Ama artık kesinlikle farklı bir fotoğrafı kullacağım : Hubble'ın dün yayınladığı muhteşem bir fotoğrafı :

Ekim ayı içerisinde yapılan gözlemlerle elde edilen fotoğrafta morötesi ve görünür dalga boyunda ışıklar kullanılıyor. Mavi renkler yüksek ışıma gücüne sahip dev yıldızlardan, yeşil renkler oksijen ve kırmızılar ise parlayan hidrojen gazından geliyor.(Telif Hakkı : NASA/ESA )

Muhtşem bir fotoğraf! Galaksimizin uydu galaksisi Büyük Macellan içinde 30 Doradus bulutususu olarak anılan bir yıldız oluşum bölgesi... İçerisinde yaşları daha birkaç milyon yıl olan yüzlerce mavi "bebek" yıldız. Bebekler belki ama kütleleri Güneş'in yüz katı. Büyük kütleli yıldızlar "hızlı yaşayıp genç öldükleri" için de birkaç milyon yıl sonra büyük bir süpernova patlaması ile yok olacaklar. Bu kadar büyük bir yıldız oluşum bölgesine Samanyolu'nda rastlanmıyor; böylesine aktif bir bölgenin de bizden sadece 170 000 ışık yılı uzaklıktaki Macellan Bulutunda olması astronomların yıldız oluşumları konusunda inceleyecekleri harika bir hedef olmasınını sağlıyor.

Güney yarım küreden görülen Büyük Macellan bulutsusu(LMC) ve fotoğrafta dahi göze çarpan 30 Doradus yıldız oluşum bölgesi (Telif Hakkı :A. Fujii )

Hubble'a en son eklenen Geniş Alan Kamerası 3 yerleştirildiği günden bu yana elde ettiği her görüntü ile mükemmel sonuçlar veriyor. Yukarıdaki fotoğrafa bakıp etkilenmemek elde değil! Düşselliğin sınırıda duru bir gerçeklik....

Kaynak : HubbleSite
0
yorum

15 Aralık 2009 Salı

Benzer bir Güneş Sistemi Bulmaya Doğru...

Dün Twitter üzerinden "küçük yeşil adamları" bulmaya gittikçe yaklaştığımızı belirtip yeni duyurulan 6 Güneş Sistemi dışı gezegen keşfini paylaşmıştım. Konuyla ilgili bugün okuduğum bir çok kaynak bu keşfin gerçekten Güneşdışı gezegen araştırmalarında Dünya benzeri bir gezegen bulma yolunda çok önemli bir adım olduğunu vurguluyor. Peki yapılan keşif tam olarak neydi?

Güneşdışı bir gezegenin hayali çizimi (Kaynak : Gezegenavı)

Duyurulan 6 yeni gezegen keşfi, Gezegenavı sitesine göre şu anda sayıları 400'ü aşmış Güneşdışı gezegen keşifleri arasında artık çok da alışılmadık değil, fakat bu seferki durumu özel kılan gezegenlerin etrafında dolandıkları yıldızların Güneş'e çok benzemeleri, hatta başka bir deyimle ikiz Güneş'ler olmaları. Duyuruya konu olan ilk yıldız Başak takım yıldızında çıplak gözle dahi görülebilen 61 Virginis yıldızı. Bize uzaklığı 28 ışık yılı olan bu sistem, yakınlığı ve yıldızının Güneş'e kütle, yaş ve kimyasal bileşim yönünden benzerliği nedeniyle astrobiyologların ve Güneşdışı gezegen araştırmacılarının en favori hedeflerinden biriydi. Araştırmacılar Keck ve Anglo-Australian teleskoplarının son verilerini kullanıp dikey hız tekniği ile 61 Virginis etrafında üç gezegen gözlemeyi başardılar. Bunun yanında ayrı bir grubun Spitzer uzay teleskobu ile aynı yıldızın etrafında Güneş-Pluton mesafesinde kalın bir toz halkası olduğunu keşfetmesi bu yıldız sisteminin Güneş Sistemine beklenildiğinden daha da fazla benzediğini ortaya çıkardı.
61 Virginis'in etrafındaki gezegenlerin yörüngelerinin Güneş Sistemi'ndeki iç gezegen yörüngeleriyle yapılan karşılaştırılması. Üç gezegenin yörüngesi de Venüs'ün yörüngesinin içinde kalıyor. Telif hakkı : University of New South Wales/Carnegie Institution.

Keşfedilen üç gezegenin yörüngesi de 61 Virginis yıldızını Güneş Sistemi'nin merkezinde gibi düşünürsek Venüs'ün yörüngesinin içinde kalacak şekilde ve kütleleri 5-7 Dünya kütlesi arasında. Elde edilen sonuçlar, Güneş'e benzer yıldızlarla etrafındaki toz diskleri arasında Dünya'ya benzer, yaşam barındırabilecek özelliklere sahip olan gezegenlerin olabileceğini gösteriyor.

Başak takımyıldızındaki 61 Vir'i görmek için sabah 5-6 gibi Güney yönüne bakmanız gerekiyor. Stellarium'dan alınan yukarıdaki görüntüde yıldızın konumu gösteriliyor.

Habere konu olan ikinci yıldız ise bizden 76 ışık yılı uzaklıkta olan (katolog numarası ile) HD 1461. Bu gezegen etrafında da varlığı kesinleştirilen üç gezegen bulundu ve bunlardan biri 7.5 Dünya kütlesinde bir "Süper-Dünya". Diğer iki gezegenin de bilgileri verilerden oluşturulmaya çalışıyor.

Bu keşifler uzun zamandır hareketli olan Güneşdışı gezegen araştırmalarını daha da heyecanlı hale getiriyor. Bir zamanlar herhangi bir temel dayanağımız olmadan ancak bilim-kurgularda öne sürdüğümüz yaşanabilir gezegenleri artık bilimsel yöntemlerle keşfetmeye çok yakınız. Bilim insanları Güneş'e benzer bir yıldız etrafında Dünya benzeri bir gezegenin keşfinin önümüzdeki birkaç yıl içinde olacağına kesin gözüyle bakıyorlar. Buna tanıklık edebilecek olmamız muhteşem bir şey!

Keşfilerin makalelerine ilgili bağlantılardan (61 Vir ve HD1461 ) erişebilirsiniz.

Kaynak: Centauri Dreams
0
yorum

11 Aralık 2009 Cuma

Gökyüzünü Kızıl Ötesinde Taramak : VISTA

Astronomi alanında yapılan çalışmalar on-yirmi yıl öncesine kadar teleskop zamanları alınarak, belirlenen hedeflere yönelip tek tek veriler alınarak gerçekeleştiriliyordu. Zamanla bilgisayarların işlem gücünün artması ve robotik teleskop teknolojilerinin de ilerlemesiyle yavaş yavaş belirli zaman aralıklarına yayılmış gökyüzü tarama projeleri yapılmaya başladı. Gökyüzünün belirli bir bölgesi seçilip bu alan uzun zaman boyunca sürekli gözlenerek çok detaylı veriler elde edilebiliyor, ardından bu veriler tüm dünya ile paylaşılarak herkesin üzerinde çalışması sağlanabiliyor. İlk başlarda, hali hazırda tek tek gözlemler yapılan teleskopların çalışma zamanlarının bir kısmı gökyüzü taramalarına ayrılıyorken artık bütün çalışma programı taramalara adanmış teleskoplar kuruluyor. Elde ettiği ilk görüntüleri yayınlanan Avrupa Güney Gözlemevi'nin VISTA Gökyüzü Tarama teleskobu da işte bu teleskoplardan biri...

Telif Hakkı: ESO/Y. Beletsky

4.1 metrelik dev aynası ile Avrupa Güney Gözlemevi ESO'nun Şili-Atacama çölündeki Paranal gözlemevinde yer alan VISTA teleskobu kızılötesi dalga boyunda çalışıyor. Bizim gözlerimizin algılayabildiği görünür ışıktan daha büyük dalga boyuna sahip olan kızılötesi ışınlar evrende genelde soğuk veya gaz ve toz bulutlarının arkasına saklanmış cisimleri ayrıca evrenin genişlemesi nedeniyle yaptığı ışıma kızılötesine kaymış cisimleri gözlememize yardımcı oluyor. (Hatırlarsanız bundan önceki yazımda bahsettiğim erken evrene ait görüntünün kızılötesinde olmasının sebebi son saydığım nedenden yani evrenin genişlemesiyle galaksilerin yaydıkları ışığın kızılötesine kaymasıydı.) Üzerinde bulunan 67 megapixellik kamerası bir taraftan çok yüksek çözünürlüklü görüntüler elde ederken aynı zamanda geniş bir görüş alanına sahip olduğundan bulutsular gibi geniş bir alana yayılmış bölgeleri kolaylıkla görüntüleyebiliyor.

ESO, VISTA teleskobunun ilk gözlemlerinden elde edilen üç tane muhteşem fotoğraf yayınladı ve herbiri teleskobun gücünü gözler önüne seriyor.

Telif Hakkı: ESO/J. Emerson/VISTA. Acknowledgment: Cambridge Astronomical Survey Unit

İlk fotoğraf Avcı takımyıldızında bulunan Alev Bulutsusunun muhteşem görüntüsü. Görünür ışıkta bulutsunun merkezi gaz bulutları nedeniyle görünmezken kızılötesi dalga boyunda merkezdeki genç yıldız kümeleri gözler önünde. Fotoğrafın ortasının hemen altında yansıma bulutsusu NGC 2023, sağ altta ise ünlü At Başı Bulutsusu görülüyor. Fotoğrafın sağ üst bölgesindeki parlak yıldız Avcı'nın kuşağındaki parlak üç yıldızdan biri.

Telif hakkı: ESO/VISTA

İkinci fotoğraf galaksimiz Samanyolu'nun merkezinin bir görüntüsü. Karşılaştırmak amacıyla sol tarafta görünür dalga boyunda elde edilmiş bir görüntü, sağ tarafta ise VISTA tarafından elde edilmiş kızılötesi bir görüntü bulunuyor. Sağdaki fotoğrafta kızılötesi ışınların galaksi merkezindeki yoğun gaz bulutlarının içinden kolaylıkla geçebilmesi sebebiyle çok daha fazla yıldız olduğu görülebiliyor.

Telif Hakkı: ESO/J. Emerson/VISTA. Acknowledgment: Cambridge Astronomical Survey Unit

En son fotoğraf ise Samanyolu'nun içinde bulunduğu Yerel Galaksi Kümesine en yakın kümelerden olan Fornax galaksi kümesinin etkileyici bir görüntüsü. Farklı yapılarda galaksilerden oluşan küme kütle çekimiyle birbirine bağlı durumda.

VISTA şu an için en büyük gökyüzü tarama teleskobu olma özelliğini taşıyor ve elde ettiği bu görüntüler önümüzdeki yıllarda kızılötesi dalga boyunda büyük gelişmeler kaydedileceğinin bir göstergesi.

Kaynak : ESO
0
yorum

8 Aralık 2009 Salı

Evrenin En Derin Görüntüsü

Ortaokul-lise yıllarımda Bilim ve Teknik dergisinden okuduğum ve anlamaya çalıştığım astronomi yazıları üzerine çok fazla kafa yorardım fakat genelde çoğu sonuçsuz olurdu. Bir yazıda ışığın sonlu bir hıza sahip olması nedeniyle evrende ne kadar uzağa bakarsak bir o kadar da geçmişe baktığımızı öğrendiğimde yaşadığım şaşkınlığı tarif edemem. Üzerinde biraz düşününce şöyle bir şey gelmişti aklıma : "Madem evrenin 13 milyar yıl gibi bir süre önceye dayanan bir başlangıcı var, ben de öyle derine bakarım ki Büyük Patlama'yı da görebilirim!!" Vay canına!! Düşüncesi bile heyecan veriyor...Bu gerçekten mümkün mü peki? Teknik birkaç sebepten dolayı malesef hayır(bu konuyu başka bir yazıya saklıyorum) fakat bu argümanın ilk başlangıca kadar olmasada Büyük Patlama'dan belirli bir zaman sonrasına kadar işe yarayacağını öğrenmiş bulunuyorum ve bilim insanları Hubble uzay teleskobunu kullanarak bu zamanı sürekli geriye çekmeye yani gittikçe evrenin daha genç halinin görüntüsünü elde etmeye çalışıyorlar. Hubble'ın son yayınladığı fotoğraf da evrenin daha sadece 600 milyon yaşındaki halini ortaya koyuyor... Bu görüntü şu ana kadar elde edilmiş en derin görüntü!


Yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki her bir nokta içinde ortalama 400 milyar yıldız barındıran birer galaksi ve bu görüntü gökyüzünde Ay'ın kapladığı alanın sadece 15'te biri kadar büyüklükteki bir bölgeyi kapsıyor. Tek kelime ile muhteşem!

Bu görüntü geçtiğimiz aylarda teleskoba yeni yerleştirilen Wide Field Camera 3 ile kızılötesi bantta alınan bir görüntü. Normalde bu galaksileri görünür ışıkta(optik bantta) gözlememiz beklenirken evrenin genişlemesi sebebiyle galaksilerden çıkan ışığın yol boyunca dalga boyu uzamış ve kırmızı renge doğru, daha net bir şekilde belirtmek gerekirse yakın-kızılötesine kaymıştır. Bunu aşağıdaki şekil gibi düşünebilirsiniz:

Evren genişlediğinde ışığın dalga boyunun(iki ardışık tepe arasındaki uzaklık) arttığını gösteren bir çizim

Bu dalgaboyu uzamasını galaksiden gelen ışığı bir tayfçeker ile analiz ederek kolaylıkla gözleyebiliriz. Bunu beyaz ışığı pirizmadan geçirdiğimizde renklerine ayrılması gibi düşünebilirsiniz. Burada anahtar nokta, kaynağımız yıldızlar veya galaksiler olduğunda renklerine ayrılan bu ışık tayfını tamamen düzgün ve sürekli olarak değil, aralarında kesikli kesikli çizgilerle gözleriz. Bu çizgilerin herbiri ışıma yapan atomlarla ilgili olup herbirinin kesin bir konumu vardır. Evrenin genişleme etkisi bu çizgileri olmaları gerektiği konumdan alıp kırmızıya doğru kaymalarına neden olur (bknz : aşağıdaki resim). Bu nedenle Hubble'ın yayınladığı yukarıdaki görüntü ancak kızılötesi bir kamera ile elde edilebilir.

Hubble'ın yayınladığı görüntüdeki renklendirme de bazı renkler için "yapay renklendirme metodu"(false colour image) ile yapılmıştır. Görüntüdeki mavi renkler kısa, yeşil renkler orta ve kırmızılar ise uzun kızılötesine yakın(near infra-red) dalgaboyunu temsil ediyorlar.

Büyük Patlama'dan bu kadar kısa zaman sonrasının görüntüleri kozmoloji çalışmaları için altın değerinde denilebilir. Erken evrendeki galaksi ve yıldız oluşumları; bu galaksilerin birbirleriyle etkileşimleri en tartışmalı konular arasında geliyor. Hubble ile bu gözlemlerin yapılmasının ardından üç ay geçmesine rağmen daha şimdiden verileri kullanarak 12 tane makale yazıldı bile.

Bu çalışmalardan ve 2014'te Hubble'ın takipçisi olacak James Webb Teleskobu ile elde edilecek verilerden Büyük Patlama'nın görüntüsü olmasa da evrenin en derin bölgelerinin görüntüleri alınmaya devam edilecek...

Kaynak : Hubblesite
0
yorum

Güneş Sisteminin Önerilen Yeni Şekli

Güneş Sistemi denildiğinde genellikle Güneş ve etrafındaki gezegenler, ardından belki Pluto ve birkaç cüce gezegen dışında pek birşey akla gelmez. Halbuki birçok cüce gezegene ev sahipliği yapan Kuiper Kuşağı ve Güneş Sistemini bir küre şeklinde sardığı düşünülen ve kuyruklu yıldızların da kaynağı olan Oort Bulutu genelde arkaplanda kalır. Bütün bunların yanında belki de en çok arka planda kalan şey ise Güneş Sisteminin sınırını çizen ve Güneş rüzgarlarının etkisinin en son hissedildiği bir bölge : heliosheat . Güneş rüzgarları Güneş Sistemimizin çevresinde heliosphere adında bir katman oluşturur ve bu katmanın en dış bölgesi de heliosheat bölgesidir.

Üstteki kutucukta Kuiper Kuşağı ve Güneş Sistemi'nin dış bölgelerindeki cüce gezegenlerin yörüngüleri görülürken kutucuğun altındaki gösterimde ise Oort bulutu görülüyor.

Bahsi geçen bölge Güneş Sisteminin yıldızlar arası ortam ile sınırını oluşturuyor ve biliyoruz ki Güneş de galaksimizin merkezinin etrafında döndüğünden, sınırı oluşturan bu yapı ile birlikte yıldızlar arası madde içerisinde hareket ediyor. Bundan önceki araştırmalar Güneş Sistemini sarmalayan bu yapının kuyruklu yıldıza benzer bir şekli olduğunu gösteriyordu; yani yoğun bir top şeklinde bir kafa ve ardında bir kuyruk. Cassini uydusunun son verileri ise bu model üzerine tekrar düşünülmesi gerektiğini gösteriyor, çünkü yapılan son ölçümler heliosphere'in bir küre şeklinde olduğunu söylüyor.

Küre şeklindeki Güneş Sistemi yıldızlar arası madde içinde ilerliyor. Küre üzerindeki renklendirme ise yüzeyinden gelen parçacıkların enerji yoğunluklarınıa göre oluşturulmuş. (Kaynak JPL)

Cassini'den haberdar olanlar "Cassini ve heliosphere'in ne ilgisi var?" diyebilirler(haberdar olmayanlar için Cassini Saturn etrafında dolanan bir uzay aracı); ben de öyle düşünmüştüm fakat bilmediğimiz şey Cassini'nin üzerinde Satürn'ün manyetik alan ölçümlerini yapan bir dedektör olması ve bu dedektörün heliosheat'den Güneş Sistemi'nin içine doğru yönelmiş yüksüz parçacıkları da tespit edebilmesi.

Peki yüksüz parçacıklar nasıl oluşuyorlar? Yıldızlar arası madde sınırındaki soğuk yüksüz gaz ve Güneş rüzgarları ile gelen yüksek enerjili plazma(elektron ve iyonlardan oluşan) bulutunun karşılaşması sonucunda plazma haldeki atomlar yüksüz hale geçerek manyetik alanın etkisinden kurtulurlar ve Güneş Sistemi'nin içine doğru yönelirler. Bu gibi durumlar Güneş Sistemi'nin sınır bölgesinin yanında gezegenlerin çevresinde de sıklıkla görülür. İşte, Cassini üzerindeki dedektörler Satürn dışından gelen bu yüksüz parçacıkları tespit ederek bir harita çıkardılar ve bundan yola çıkarak Güneş Sisteminin şeklini modellediler. Elde edilen verilere göre sınır bölgenin kalınlığı Dünya-Güneş mesafesinin 30-40 katına yakın ve şekli daha çok küreye benziyor.

Cassini verileriyle oluşturulmuş bu görüntüde merkezde Satürn ve etrafında da Güneş Sistemi gösterilmiş. Kırmızı renkler heliosheat'den gelen yüksek enerjili yüksüz parçacık kaynağı bölgeleri, maviler ise daha düşük enerjili bölgeleri gösteriyor. Kahverengi bölüm ise Satürn'ün etkisiyle gözlenemeyen "karanlık bölgeleri" gösteriyor. (Kaynak : JPL )

Küçük bir not olarak da 70'lerin sonlarında uzayın derinliklerine gönderilen Pioneer araçları şu anda heliosheat içinde hareket ediyorlar ve yeni modele göre 2020'ye kadar Güneş Sistemi'nden çıkıp artık yıldızlar arası maddenin içinde yol almaya başlayacaklar...

Yeni verilere göre oluşturulan bu çok renkli resim Güneş Sistemi'nin şeklini, ayrıca Pioner araçlarının da konumlarını gösteriyor. (Kaynak : JPL )
4
yorum

7 Aralık 2009 Pazartesi

Gökyüzü nasıl görünürdü?

Işıklardan uzak, temiz bir gökyüzü altında oturup o muhteşem manzarayı seyrederken hayallere dalmaktan kendimi alamam. Devasa evrendeki olağan bir galaksi içinde belki de sıradan bir gezegen üzerinden yıldızlara bakıyorum, iç çekiyorum ve şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum : "Acaba başka bir yerden gökyüzü nasıl görünürdü?"

Tabii bu başka yerden kastım Güneş Sisteminin dışında bir yer, zira Güneş sistemi içerisinde gökyüzündeki yıldızların görünür konumları ve yoğunlukları pek de farklı olmayacaktır. Örneğin bir arkadaşım saniyede yüzlerce kez dönen bir nötron yıldızının (pulsar) etrafında dolanan bir gezegenden gökyüzü nasıl görünür diye sormuştu. Düşünsenize, kutuplarından yüksek enerjili jetler saçan ve saniyede devasa hızlarda dönen bir cisim gökyüzünde nasıl bir görüntü oluştururdu. Tabii böyle bir nötron yıldızının çevresindeki ortamın manzaranın keyfini çıkarmak için oldukça "kaotik" olacağını unutmamak gerek ama sadece hayal kuruyoruz değil mi? Aşağıdaki görüntü bu konuda çizilmiş hayali bir resim. Böyle bir görüntü gerçekten etkileyici olurdu.

Bir pulsar etrafındaki bir dış-gezegen görüntüsü (Kaynak : Discovery)

Bir başka hayal ettiğim gökyüzü manzarası ise küresel bir küme ya da evrenin ilk zamanlarında görülen kompakt bir galakside oluşmuş bir gezegene ait. Aralarındaki ortalama mesafeler bir ışık yılından daha az yüzbinlerce yıldızın arasında gökyüzünde oluşan görüntü oldukça parlak olsa gerek. Geçen yıllarda Hubble'ın yayınladığı bir haberde böyle bir çizime yer verilmişti.

Bugünkü bildiğimiz galaksilerden çok çok daha küçük olan fakat aynı sayıda yıldıza ev sahipliği yapan kompakt bir galaksiden gökyüzü manzarası (Kaynak : HubbleSite)

Bir başka merak ettiğim görüntü ise yaklaşık 4 milyar yıl sonra gerçekleşeceği düşünülen Andromeda ve Samanyolu galaksilerinin etkileşerek birbirinin içinden geçeceği anda Dünya'dan görülecek gökyüzü görüntüsü. İki galaksinin kütle çekimi etkisiyle birbirine yaklaşırken ve birbirlerinin şeklini bozarken bizim gözleyebilecceğimiz görüntüyü hayal etmekte gerçekten zorlanıyorum. Bu muhteşem olayı göremeyecek olmamız ise işin en can sıkıcı tarafı...
Samanyolu galaksisi Andromeda galaksisi ile etkileşirken (Kaynak : STSCI)

Bu yazıya ilham veren asıl konu ise ,Orbiting Frog blogunda rastladığım, eğer Dünya'nın etrafında tıpkı Satürn'ünki gibi bir halka olsaydı bu nasıl görünürdü? Ekvator düzleminde konumlanmış bir halkanın Dünya'nın çeşitli yerlerinden nasıl görünebileceğine dair harika bir video hazırlamışlar. Videodan alınan aşağıdaki görüntüde Paris'te gökyüzünde doğudan batıya uzanan halkanın muhteşem görüntüsünü görüyorsunuz.

Açıklamalarla birlikte oluşturulmuş videoyu aşağıdan ya da burdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz :



Sizin de bu şekilde hayal ettiğiniz bir gökyüzü görüntüsü var mı? Yorum kısmından cevaplarınızı bekliyorum!
0
yorum

3 Aralık 2009 Perşembe

LHC'de ilk çarpışmalar

Geçtiğimiz haftalarda CERN'deki dev parçacık hılandırıcısı LHC'nin çalışmaya başladığı duyurulmuştu. Bir yıllık aradan sonra ilk ışınların hızlandırıcı tünele inject edilmesiyle günümüzün en büyük fizik deneyi başlamış oldu.

Geçen yılki sorunun ardından kontrollü bir başlangıç ile 900 GeV enerji ile hızlandırıcı devreye girdi ve 20 Kasım tarihinde ilk proton demetleri hızlandırıcı tünelinde saat yönünde dönmeye başladılar. (Hızlandırıcının çalıştığı enerji düzeyleri hakkında geçen yazıma göz atabilirsiniz ) CERN'deki bu heyecanlı anı aşağıdaki fotoğraf çok güzel bir şekilde özetliyor.

Proton demetlerinin hızlandırılmaya başlanmasınının üstünden üç gün geçmişti ve deneyin alt gruplarındna ilk çarpışma tespiti haberi geldi. 23 Kasım'da önce ATLAS, ardından LHCb ilk çarpışmaları görüntülediler. Bununla ilgili CERN'in hazırladığı videoya göz atmanızı tavsiye ederim:


Ve dün LHC'nin bir alt deneyi olan ATLAS elde ettiği ilk çarpıştırma verileriyle oluşturulan ilk makaleyi yayınladı( arXiv:0911.5430 ). Quantum Diaries'den Zoe Louise Matthews yazısında merak edeneler için ilk çarpışmaların tespit edilip verilerin nasıl işlendiğine kadarki süreci detaylı bir şekilde anlatmış. İlgili yazı için tıklayınız.

Son olarak, hızlandırıcı çalışmaya başlamadan medyada ilginç bir haber yayılmıştı: civardan geçen bir kuşun ağzından düşen bir ekmek parçasının elektrik sisteminde bir soruna yol açtığına dair. Haberlerde anlatıldığı kadarıyla komik duruyordu fakat bu hafta CERN'in yayınladığı basın bülteninde böyle bir şeyin olmadığını, yaşanan bir günlük elektrik probleminin çarpıtıldığı açıklandı... İlgili yazı için tıklayınız...

Doğanın en ince detaylarını gözler önüne serecek böylesi bir deneyin başlangıcı ve somut ilerlemeler kat ediyor olması gerçekten heyecan verici. Önümüzdeki günlerde çok daha heyecan verici gelişmelere tanık olacağımıza eminim...
2
yorum

2 Aralık 2009 Çarşamba

Yılbaşına Uzay Fotoğrafları ile Geri Sayım!

İki aya yakın bir süre geçmiş son yazımın üstünden.. En son yeni başladığım bölümüm hakkında birşeyler karalamışım ve öyle bırakmışım. Bir süredir bilgisayar sorunu yaşadığımdan dolayı tam anlamıyla "çevrimdışı" durumdaydım, yavaş yavaş geri dönmeye çalışıyorum. "İki aydır nerelerdeydim, neler yapıyordum" temalı nispeten sıkıcı bir yazı yerine muhteşem uzay fotoğrafları ile ilgili birkaç bağlantı paylaşmak istiyorum...

Boston Globe bir süredir yayınladığı "Big Picture" albümlerinde bu ay Hubble'ın muhteşem fotoğraflarını ağırlıyor...Noel'e geri sayım şeklinde her gün yeni bir fotoğrafın yayınlanacağı bölümü geri sayan bir takvim gibi düşünebilirsiniz. Noel sizin için pek birşey ifade etmeyebilir ama aynı şeyi fotoğraflar için söylemek mümkün olmasa gerek. Açılışı etkileyici bir görüntüsü olan gezegenimsi bulutsu NGC 2818 ve Samanyolu'nun merkezi fotoğraflarıyla yaptılar; devamını merakla bekliyoruz.

Bu harika görüntüde galaksimiz Samanyolu'nun merkez bölgesininin 300 ışık yılı genişliğindeki bölümü görülüyor. Görüntüde yeni oluşan dev kütleli yıldız bölgeleri ve merkezi çevreleyen yüksek sıcaklıklı iyonize gaz oluşumları görülüyor. Bu fotoğraflar Hubble ve Spitzer uzay teleskoplarının elde ettikleri görüntüler birleştirilerek elde edilmiştir.. (Kaynak : HubbleSite)

Aynı düşünceyle Planetary Society blogunda yazılar yazan Emily Lakdawalla'da yılbaşına kadar blog üzerinden Güneş Sistemi ile ilgili ilginç ve etkileyici görüntüleri paylaşacağını duyurdu. Dün gönderdiği ilk fotoğrafta Satürn'ün dördüncü büyük uydusu Dione'nin Cassini uzay aracı tarafından elde edilmiş görüntüsünü ve ilgili birkaç bilgiyi paylaştı.

Cassini tarafından görüntülenen Satürn'ün uydusu Dione. Yüzeydeki parlak yol şeklindeki bölgelerin Pioneer görevindeki biliminsanları tarafından volkanik akıntılar olduğu düşünülmüştü fakat yakın zamandaki Cassini göreviyle bunların yakın zamanda oluşmuş parlak yarıklar olduğu tespit edildi. (Kaynak : Planetary Society)

İlginizi çektiyse her gün Planetary Society bloguna göz atmayı unutmayın!
0
yorum

23 Eylül 2009 Çarşamba

Alp Akoğlu ile Röportaj!


Bilim ve Teknik dergisini takip ediyorsanız ve gökyüzü de ilginizi çekiyorsa bu isim size çok tanıdık gelecektir. Yıllardır dergide astronomi yazıları ve aylık gökyüzü köşesini hazırlayan Alp Akoğlu ile UzayveAstronomi.com adına sevgili Ozan Kanbertay bir röportaj gerçekleştirdi ve geçtiğimiz hafta sitemizde yayınlandı. Bu güzel röportajı okumak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.


Yakında gelecek diğer röportajlar ve ilginç dosya konuları için UzayveAstronomi'yi takip etmeye başlayın derim! Eminim beğeneceksiniz...
4
yorum

22 Eylül 2009 Salı

Yeni Ben ve Yeni GökGünce

GökGünce'ye uzun süreli aralar verip ardından çeşitli özürlerle dönmekten ben de sıkıldım, eminim siz de sıkılmışsınızdır... Ben buralarda yokken birçok şey oldu elbet; çoğunu diğer Türkçe gökbilim kaynaklarından takip etmekle ve keşke fırsatım olsa da birşeyler karalayabilsem demekle geçirdim. Bu dönem benim için hayatımda büyük değişikliklerin yaşandığı bir dönemdi aslında; bu blogun okuyucularının da bu kişisel maceram hakkında bir fikirlerinin olmasını istedim çünkü tüm bu olan bitenler GökGünce'ye de çeşitli değişiklikler şeklinde yansıyacak...

Üzerinden yaklaşık iki buçuk yıl geçti ilk defa başımı kaldırıp gökyüzünü bilinçli bir şekilde izlemeye, astronomi ile uğraşmaya başladığımda. Sayılarla düşününce pek de fazla geçmemiş üzerinden ama yaşananlarla değerlendirince çok uzun bir zaman... Astronomiyi kendime hobi olarak edindikten sonra piyasada hangi kitap, hangi kaynak varsa alıp okumaya koyuldum. İnternet muhteşem bir derya zaten, içine çokça girip çıkamadığım oldu. Astronomi öyle bir bilim ki çıktığınız yolculukta bir taraftan pratik olarak gökyüzü gözlem teknikleri, teleskoplar hakkında bilgi edinirken bir taraftan da ilk defa duyduğunuz yıldız evrimleri, karadelikler, nötron yıldızları, genel-özel görelilik kuramları, kuantum mekaniğinin gariplikleri ile tanışıyorsunuz. İşte beni asıl etkileyen ve istisnasız her okuduğumda coşkuya kapılmama neden olan ikinci kısımdakiler...

Aslında herşey ilk defa katıldığım Kültür Ünv.'de düzenlenen amatör astronomi sempozyumunda 19 Mayıs Ünv.'den iki fizikçinin sunum arasında bir köşede bana elektronun ve diğer tüm parçacıkların çift yarık deneyindeki garip davranışlarını anlatmaya çalışmalarıyla başladı diyebilirim. Bahsi geçen elektronlar aynı anda iki yarıktan geçebiliyorlar, aynı anda her yerde olabiliyorlar, gözlediğim anda fark edip belirli bir konum alıyorlar falan filan... Tabi o ana kadar okuduğum Newton Mekaniğine göre saçmalığın dik alası olan bu durum evrenin en temelde işleyişini betimleyen Kuantum Mekaniği ile gayet de uyuşuyordu. Ben "Nasıl olur ya?" diye şaşkınlıkla dinlerken bana bir kitap önerdiler : Schrodinger'in Kedisi'nin Peşinde...

Aynı anda hem ölü hem de diri olan Schrodinger'in Kedisi

Bu kedinin peşinde yaklaşık iki yıl koşarak sonunda kendimi Boğaziçi Fizik bölümünde buldum :) Sonuç biraz çarpıcı oldu ama aradaki iki yılı hızlı sarayım dedim... Evet yaklaşık 3 yıllık İTÜ Elektronik Müh. maceramın üzerine bir sünger çekip bu yıl Boğaziçi'nde sıfırdan fizik bölümüne başlıyorum. Artık şaşkınlıkla takip ettiğim parçacıkların garip hareketlerine, evrenin hızlanarak genişlemesine, karadeliklerin tuhaflıklarına birinci elden şahit olma fırsatım olacak... Tabi bunlar için fazlasıyla çalışmam gerekecek ama bu konuda bir problemim olacağını sanmıyorum... Yazılarımı genelde "Yıldızların ışığının her zaman yolunuzu aydınlatması dileğiyle" diye bitiririm; bu konuda gerçekten çok samimiyim. Kendim de yaptığım bu seçimle çoktandır yıldızların aydınlattığı bir yolda ilerliyorum; her ne kadar yolun sonu görünmese de yolu yürümenin başlı başına bir zevk olduğunu düşünüyorum..

Şimdi gelelim bu durumun GökGünce'ye yansıyacak kısmına. Artık resmi olarak bir temel bilim öğrencisi olarak bu blogu biraz daha fizik-matematik ağırlıklı hale getirip kişiselleştirmeye çalışacağım. Buradan, bloğun "Sevgili Günlük" haline dönüşeceği izlenimine kapılmayın sakın tabii :) Daha somutlaştırmak gerekirse eskiden gökbilim haberlerinin derlemelerine yer veriyordum artık bunlardan ziyade haberler hakkında yorum ve heyecanımı paylaşağım yazılara yöneleceğim. Bunların yanında temel fizik ve matematik konularında da bazen içinde birkaç formülün de geçtiği ilginç yazılara yer vermeyi düşünüyorum.(Nasıl olabilir diye düşünüyorsanız harika bir örnek olarak Built on Facts'i inceleyebilirsiniz. ) Tabi en önemlisi bloğun ana teması kozmoloji konusunda aynı çizgide hatta bazen çok daha zorlayıcı yazılara devam edeceğim. Bir taraftan da yarım kalan BilimGünce'ye devam edeceğim, oraya da uğramayı unutmayın!

Kısacası yazının başlığını elimden geldiğince, kelimelerimin yettiğince açıklamaya çalıştım. Benim için yepyeni bir başlangıç olan bu macerayı ve yaşadıklarımı sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.. Tüm bu uğraşılarımın karşılığı olarak da çok fazla birşey beklemiyorum, ufak bir yorum yeter :) Sevgiler...
0
yorum

6 Eylül 2009 Pazar

Gökyüzüne Gönül Koymak - Gökyüzü Gönüllüleri

Geçtiğimiz aylardaki iletilerimden bazılarında birkaç etkinliğinden bahsettiğim Gökyüzü Gönüllüleri hakkında şöyle detaylı bir yazı yazmanın zamanı geldi de geçiyor. Bir aylık yokluğumun da mazeretlerini araya sıkıştırarak gökyüzüne gönül koyup yola çıktığımız bu güzel proje hakkında birkaç laf etmek istiyorum.

"Gökyüzünü çocukların ve halkın avuçlarına indirmek; yıldızların ışığını insanların üzerine saçabilmek" hedefiyle 2009 Dünya Astronomi yılı vesilesiyle amatör bir insiatif kurduk : Gökyüzü Gönüllüleri. Uzun bir süredir bireysel olarak ya da bir arada küçük teleskoplarımızı arka bahçeye kurup gökyüzü gözlemleri yapan, çeşitli etkinliklerde beraber çok güzel zaman geçiren ve en önemlisi biribiriyle uyuşan 8 kişilik bir ekip oluşturduk; Türkiye'nin üç büyük şehrine (İstanbul, Ankara, İzmir) dağılmış olarak çeşitli yer ve zamanlarda birçok astronomi etkinliği gerçekleştiriyoruz.


2009 yılında profesyonellerin yanında bir de amatör bir insiyatifin olması bizler açısından büyük bir önem taşıyor zira astronomiyi amatör olarak yapmak bu işi en az profesyoneller kadar hatta bazı durumlarda daha da fazla sevmek anlamına geliyor. Bu coşkuyu çocuklarla ve halkın herkesimden insanlarla paylaşmak, amatör astronomi ruhunun yayılmasını sağlamak ve çoktandır unutulan gökyüzünü tekrar hatırlatmak ve tanıtmak öncelikli hedeflerimiz arasında...

Çalışmalarımızı planlarken özellikle büyük şehirlerin olanaklarından uzak veya çeşitli sebeplerden dolayı ikinci planda kalmış yerleri seçiyoruz ve ilk başta bahsettiğim gibi öncelikli hedefimiz hala gözlerinde "merak ışıltısını" kaybetmemiş çocuklar! Bu amaçla ilk olarak Nisan ayında Edirne ve Kocaeli'nin köylerindeydik. Yüzlerce çocuğu ve köy ahalisini ilk kez Ay ve Satürn ile tanıştırdık. Hepsinin gözlerindeki ışıltıyı ve bilgiye aç meraklı sorularını görecektiniz! Onlar şehirlerindeki yaşıtlarından çok daha şanslıydılar; kafalarını kaldırdıklarında gördükleri manzara spotlarla ve yoğun ışıklarla daha kirletilmemişti, Samanyolu tüm güzelliğiyle gökyüzünü süslüyordu.

Kocaeli köy etkinliklerinden kareler

Bu çalışmaların ardından topluluğumuz yavaş yavaş hareketlenmeye başladı ve çeşitli derneklerden eğitim amaçlı teklifler almaya başladık. Bunlardan biri de Çekmeköy Gönüllüleri Derneği'ydi. Yaz süresince astronomi konulu bir yaz okulu yapmak üzere beraber oturduk, konuştuk ve ortaya harika bir program çıkardık. 30'un üzerinde çocuğun katılımıyla oldukça renkli ve eğlenceli bir yaz okulu gerçekleştirdik. Detayları GökGünce üzerinden de paylaşmıştım zaten. (1, 2, 3, 4, 5. gün) Bu çalışmayı Kültür Üniversite'sinde düzenlenen Amatör Astronomi Sempozyumunda sunduğumuzda ise artık platformumuz astronomi çevrelerinde de duyulmaya ve ses getirmeye başladı. Çalışmalarımızı beğenen ve benzer çalışmalar yapmak isteyen bir çok kişiyle iletişim kurabilme imkanına sahip olduk. Bu iletişimler sonucunda da ortaya çok güzel şeyler çıktı; Adalar'da halk gözlemi gibi.

Amatör Astronomi Sempozyumunda çalışmamızı sunarken

Adalar etkinliğine gelmeden önce tüm bu çalışmalarımızı yakından takip eden Türkiye Astronomi Derneği'nden ve Sabancı Üniversite'sindeki hocalarımız Gökyüzü Gönüllüleri'ni Ağustos ayında gerçekleştirilen Galileo Öğretmenler Ağı programına davet ettiler. Ellinin üzerinde öğretmen ve çeşitli gönüllü kuruluşlardan gelenlerle birlikte üç gün boyunca dolu dolu bir program geçirdik. Gece gözlemlerini de diğer görevlilerle birlikte bizim koordine etmemizi istediler ve birçok öğretmen ve gönüllü kuruluşla diyalog imkanı yakaladık. Elbette burdan da birçok proje ortaya çıktı ama bunların detayları daha sonra :)

Galileo Öğretmen Ağı programından bir hatıra!

Sabancı'daki Galileo Öğretmen Ağı programından sonra Ağustos ve Eylül ayının başlarında oldukça yoğun bir programımız vardı. İlk olarak İStanbul'da Yakacık Çocuk Esirgeme Kurumundaki çocuklara astronomi sunumu ve Güneş Saati interaktif çalışması gerçekleştirdik. Etkinlik ile ilgili yorumları ve fotoğrafları aşağıdaki bağlantıdan inceleyebilrsiniz:


Sevgili Zeynep ve ben Yakacık Çocuk Esirgeme'de sunum sırasında

İkinci etkinliğimiz diğer bir Gökyüzü Gönüllüsü, sevgili Nuray ve Zeynep'in İstanbul Vişnezade Mahallesinde bir parkata yaptıkları halk gözlemiydi. 7'den 77'ye birçok farklı profilden katılımcının olduğu Ay ve Jupiter gözlemi oldukça renkli geçti. Detaylar için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz:


Vişnezade Mah. halk gözleminden güzel bir kare

Üçüncü etkinliğimiz ise Kültür Üniversitesi'nde fikri yeşeren daha sonra Sabancı'da gelişip ortaya koyduğumuz İstanbul Adalar gözlemi. Sevgili Yester Hoca'mızın büyük desteği ve evsahipliğiyle Kınalı adada bine yakın katılımcıyla muhteşem bir gözlem gerçekleştirdik. Anakara Ünv.'den Ethem Hoca'nın sunumuyla başlayan gecede lazerlerle gökyüzü tanıtımı ve ardından gökyüzü gözlemi gerçekleşitrildi. Bu kadar büyük katılımlı bir gözlem Türkiye için bir rekor olsa gerek fakat fotoğrafla daha elime geçmediği için ne yazık ki bu rekoru kanıtlayamıyorum :)

En son olarak ise geçtiğimiz hafta Çekmeköy Gönüllüleri Derneği'nde yaz okulunun ardından tekrar bir çalışma gerçekleştirmek istedik. Yaz okulunda çocuklar tarafından çok sevilen ve merak edilen Uzay Robotlarıydı konumuz. Genel olarak robotlardan bahsettikten sonra Mars'taki robotlardan ve çelışma prensiplerinden bahsettik. Yanımızda da götürdüğümüz LEGO robot kiti ile çocuklara bir robotun nasıl çalıştığını ve programlanmasını gösterdik. Bu çalışma bizim için oldukça özgün bir çalışmaydı. Geleneksel astronomi sunumlarından ziyade konu odaklı bir çalışma olması çocuklar açısından da çok verimli oldu. Sunumun sonunda da çocuklardan kendi hayallerindeki Mars robotunu çizmelerini istedik ortaya çok ilginç çalışmalar çıktı. Sunumun ardından gece de mahalle parkında yaklaşık iki yüze yakın katılımcıyla gökyüzü gözlemi gerçekleştirdik. Hedeflerimiz arasında Ay, Jupter ve Albireo çift yıldızı vardı. İlk kez teleskoptan bakan mahallelinin heyecanın görülmeye değerdi.


Uzay Robotları sunumunda interaktif robot gösterimleri


Hayalindeki Mars robotunu çiz!

Gökyüzü Gözlemi sırasında teleskoplar arkasında uzun bir sıra

Hareketli geçen bu dönem ileriki etkinliklerimiz için bir prova oldu aslında bizim için. Okulların açılacağı hafta (28-29 Eylül) Ankara Fen Lisesi'nde bir etkinliğimiz olacak, ardından da 22-24 Ekim'de Galileo Geceleri için güzel planlarımız var. Gökyüzü aşkımızı tüm herkesle paylaşmaya son hızla devam edeceğiz. Bizi sitemiz www. gokyuzugonulleri.org'dan takip edebilirsiniz!
1 yorum

9 Ağustos 2009 Pazar

Perseid Meteor Yağmuruna Hazır mısınız?

Dünya, kaynağı olan kuyruklu yıldız 109P/Swift-Tuttle gibi Güneş'in etrafında dolanışını 130 yılda tamamlayan kuyruklu yıldız artıklarının içinden geçemeye hazırlanıyor . Meteor yağmurları olarak bilinen bu olaylarda etkinliğin maksimuma ulaştığı gecelerde saatte 60'a yakın meteor saymak mümkün olabiliyor. Dünya'nın Güneş çevresindeki hareketi boyunca her yıl Ağustos aylarının başında gerçekleşen Perseid(Kahraman) Meteor yağmuru bu yıl da en yüksek etkinliğine 12 Ağustos gecesi Türkiye saati ile 21:00'de erişecek fakat Güneş battıktan hemen sonra doğan azalan yarım ay bu muhteşem gökyüzü şölenini biraz gölgeleyecek gibi duruyor.

Meteor yağmurunu izlemek için yukarıdaki haritadan yararlanarak gökyüzü karardığında Kuzey Doğu yönünde Kraliçe takımyıldızına yönelmeniz ve takımyıldızın biraz altında kırmızıyla işaretlediğim alanı gözlemeniz gerekiyor.

Meteor yağmuru ayın 12'sinden önce ve birkaç gün sonrasında da aktif olacak; fakat saatteki meteor sayısı nispeten daha az olacak. Perseidleri oluşturan meteor akıntısının oldukça yüksek eğim açılı (~113 derece) ters yörüngesi nedeniyle meteorların hızları da 66km/sn'ye kadar çıkabiliyor. Bu nedenle de atmosfere girdiklerinde oldukça parlayarak arkalarında etkileyici izler bırakıyorlar. Perseidlerin bu parlaklıkları, Ay'ın gökyüzünde olmasına rağmen görünecek meteor sayısındaki azalmaya rağmen sayının sıfıra inmeyeceğinin bir nevi garantisi diyebiliriz... Bu arada şu sıralar halen etkileri azalarak devam eden Delta Aquarids(Kova) ve Kappa Cygnids(Kuğu) meteor yağmurlarına ait meteorlar da görebilirsiniz fakat bunları düşük hızları ve geldikleri yönlerin farklı olmasıyla kolaylıkla Perseid'lerden ayırabilirsiniz.

Zamanında Günün Gökbilim Görüntüsü olarak yayınlanmış bir Perseid fotoğrafı. Uzun süreli pozlama ile kayan bir çöok meteoru dijital bir fotoğraf makinası ile kaydedebilirsiniz. ( Telif Hakkı : Fred Bruenjes )

12 Ağustos gecesi ışıklardan uzak bir yer bulup üzerinizi sıkı sıkı giyinin ve yanınıza rahat bir sandalye alarak gökyüzünün bu harika gösterisini izlemeye koyulun. Ben de bu meteor yağmurunu izlemek için yarın Tekirdağ'dan ayrılıp 3-4 günlüğüne köye gidiyorum. Bir hafta boyunca buralar sakin olacak. Sabancı Ünv'deki Galileo Öğretmen Ağı Eğitiminden sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz...
0
yorum

8 Ağustos 2009 Cumartesi

LHC Kasım'da başlıyor!

Neredeyse bir yıllık aradan sonra CERN'deki dev parçacık hızlandırıcı başalangıç için geri saymaya başladı. CERN'den bu hafta yapılan açıklamaya göre yüksek-akım elektrik bağlantılarının kontrolü tamamlanan hızlandırıcının Kasım ayında 3.5 TeV(terra elektron volt) başlangıç enerjisiyle çalışmaya başlayacağı belirtildi!

LHC'nin yukarıdan görüntüsü

CERN'in genel direktörü Rolf Heuer, seçilen 3.5 TeV enerji seviyesinin operatörlerin hızlandırıcıyı tanımaları ve deneyim kazanmaları için en güvenli enerji seviyesi olduğundan dolayı bu şekilde belirlediklerini söyledi. Bilindiği gibi LHC dizayn edildiği ve şu ana kadar hiçbir hızlandırıcının erişemediği en yüksek enerji seviyesi olan 7 TeV'a kadar çıkabilecek. Fakat bu enerji seviyesine belirli aşamalarla geçilecek.

LHC'de aranan Higgs parçacığının elde edilmesi için yapılan bir çarpışma simulasyonu. Görüntüdeki çizgiler çarpışma sonucu etrafa saçılan parçacıkların dedektör tarafından tespit edilmesiyle oluşturuluyor. Çizgilerim yönleri, sapma açıları gibi bilgiler yeni parçacıklar hakkında ipuçları sağlıyor. (Kaynak : CERN)

Hızlandırıcıdaki enerji seviyeleri hızlandırıcıda dolanan ve kafa kafaya çarpışması istenen ışın demetlerinin enerjilerini ifade ediyor. Dev elektromıknatıslarla hızlandırılan demetlerin enerjisi ne kadar fazla olursa şu ana kadar incelenmemiş ölçeklerde keşifler yapabilme olanakları da daha fazla ortaya çıkıyor. Enerji seviyelerini biraz daha somutlaştırmak adına şöyle bir örnek verilebilir. Görünür spektrumdaki ışığın enerjisi yaklaşık 1-10 eV arasındadır.(Bu arada 1 eV, 1 volt gerilimde hızlandırılan bir elektronun enerjisine denk gelir) Bu ışığın dalga boyuna baktığımızda ise 10^-7 m (10 üzeri -7 metre) gibi bir değerle karşılaşırız. Bu ışıkla örneğin, büyüklüğünün ortalama 10^-14 m olduğunu bildiğimiz bir atom çekirdeğine baksak görüntüyü çözemeyiz. Ancak bunun için kuantum mekaniğinden faydalanarak yüksek momentum değerlerine erişebileceğimiz madde dalgalarını kullanmamız gerekir. Bunun için de ihtiyacımız olan enerji 100 MeV(1 milyon eV) ve 1 GeV(1 milyar eV) arasındadır. İşte atomların üzerine fener tutup inceleyememizin, bu nedenle parçacık hızlandırıcıları kullanmamızın da temel sebebi bu. Konumuza dönersek yaptığım açıklama ışığında bahsedilen 3.5 TeV (3.5'un yanına 12 sıfır koyun) quarkları ve elektronları rahatlıkla çözebilecek bir enerji... Bir de 2010'dan sonra ulaşılacak 2 katını düşünün...

Geçen seneki talihsiz kaza onarım aşamasında aynı zamanda bilimadamlarının ve operatörlerin LHC'yi çok daha iyi tanımalarını sağladı. Ekstra testler ve birtakım yükseltmelerle hızlandırıcı Kasım'daki başlangıca hazır görünüyor. Bize de nefesimizi tutup, herşeyin yolunda gitmesi için umut etmek kalıyor...

CERN'in orjinal basın bülteni için tıklayınız.
0
yorum

7 Ağustos 2009 Cuma

Kepler'den Haber Var!

Dünya'nın evrenin merkezinde ve dolayısıyla çok özel bir konumda olduğu iddiası yüzlerce yıl insanlığın egosunu tatmin etmişti; taa ki Galileo teleskobunu gökyüzüne çevirip Dünya'nın kendisinden daha büyük bir sistemin sıradan bir parçası olduğunu gösterene kadar... Böylelikle insanoğlunun vizyonu kendi Güneş Sisteminin dışına açılmış olsa da 1900'lü yıllara kadar bütün evrenin kendi galaksimiz olduğu düşünülüyordu. Edwin Hubble'ın gözlemleriyle başlayan süreç sonucunda artık biliyoruz ki evrende kendi galaksimiz gibi milyarlarca galaksi var ve büyük ölçekte hiçbirinin kendine özel bir konumu yok. Bu mantığın daha ileri götürülmüşü ise gezegenimiz Dünya gibi başka gezegenlerin hatta bunların üzerinde gelişmiş olası yaşam formlarının olabileceği. Yani bizim Güneş'imiz gibi bir yıldız çevresinde dönen Dünya benzeri gezegenler... Mart ayında fırlatılan Kepler uzay teleskobu uzayın derinliklerinde bu gezegenlerin izlerini arıyor. Yeni yayınlanan habere göre ise gözlemlerinde doğru yolda olduğu belirtiliyor.

Güneş Sistemi dışı gezegen(öte-gezegen) keşifleri 90'lı yıllardan itibaren hızla artarak günümüzde keşfedilen gezegen sayısı 350'ye ulaştı. Bulutsu.org'un büyük emekle hayata geçirdiği Gezegen Avı sitesine göre bugün itibariyle 300 yıldız etrafında 357 öte-gezegen bulundu ve her geçen gün bir yenisi daha listeye ekleniyor.

Şu ana kadar bulunan gezegenlerin çoğu dev Jupiter'ler olarak tabir edilen büyük gaz devleri çünkü kullanılan metodlarla uzmanların Dünya'daki teleskoplar ve uzaydaki Carrot uydusuyla alabilecekleri en detaylı ölçümler ancak buna el veriyor. Bu öte-gezegenleri keşfetmek için ev sahibi yıldızı uzun süreler gözleyen uzmanlar gezegenin yıldızın önünden geçişi sırasında örttüğü yüzeyle orantılı olarak ışığındaki azalmayı hesaplıyorlar. Onlarca ışık yılı öteden böyle bir örtünmeyi tespit etmek gerçekten muhteşem birşey!

Güneş sistemi dışı gezegenleri keşfetme yöntemlerinden biri gezegenin yıldızını örterken alınan ışık eğrisi (Kaynak : Gezegen Avı)

Gönderilen Kepler uydusu gökyüzünde Kuğu ve Lir takım yıldızları bölgesinde çok küçük bir bölgeyi yaklaşık üç yıl boyunca tarayacak ve Dünya benzeri gezegenleri keşfetmeye çalışacak. Aldığı ilk 10 günlük verilerin bu hafta Science dergisinde yayınlanmasıyla Kepler'in önümüzdeki günlerde bir Dünya benzeri öte-gezegen keşfini duyurma yolunda olduğu belirtildi. Bu sonuca nasıl ulaşıldı diye soruyorsanız, şöyle ifade edelim: Çevresinde bir öte-gezegen olduğu bilinen bir HAT-P-7 adlı yıldız Kepler tarafından gözlenerek aşağıda gösterilen sistemin parlaklığının zamana göre değişim grafiği(ışık eğirisi) oluşturuldu.

Üstteki grafik Dünya'dan yapılan gözlemlerle oluşturulan ışık eğirisi, alttaki ise Kepler'İn elde ettiği eğri. Alttaki eğrideki noktaların grafiğin tam üzerine oturması ölçümün keskinliğinin bir göstergesi.(Kaynak : NASA)

Bu eğrideki çukur tam gezegen geçişi sırasında yıldızın parlaklığındaki azalmayı gösteriyor. Buradan yola çıkarak gökbilimciler gezegen ve yörüngesi ile ilgili bir çok bilgi edinebiliyorlar. Örneğin bu gezegenin büyüklüğünün Jupiter'in yaklaşık 1.5 katı olduğu tahmin ediliyor. Yeni yapılan açıklamada da "Örtünmenin sistematik hata düzeltmesi yapılmadan tespit edilebilmiş olması Kepler'in Dünya büyüklüğündeki gezegenleri keşfedebilecek çalışma seviyesine ulaştığını gösteriyor" deniyor. Yani çok yakında yeni Dünya'lardan haber almaya başlayacağız! Yakın dediysem daha en az iki yıllık bir süre daha var - biraz daha sabretmemiz gerekecek...

Haberle ilgili detayları eminim yakın zamanda Ümit Fuat Özyar'ın Astronomi Diyarı'nda ve Gezegen Avı'nda göreceğiz. Bu kaynakları da favori bağlantılarınıza eklemeyi unutmayın!

GÜNCELLEME:
Astronomi Diyarındaki yazıya ulaşmak için tıklayınız.
Gezegen Avı sitesindeki yazıya ulaşmak için tıklayınız.
2
yorum

6 Ağustos 2009 Perşembe

Kuzey Işıkları mı yoksa Yeşil Parlama mı?

Çocukluğumda beni etkileyen bir numaralı yazardır Jules Verne. O zamanlar bir gazetenin kuponla verdiği bir kitap setinde karşılaşmıştım "Ay'a Seyahat" kitabıyla ve bir solukta okumuştum. Anlatımındaki akıcılık ve macera dolu kurgusu başımı döndürmüştü. Kitabı bitirdiğim gibi ilk yaptığım iş il halk kütüphanesine gidip diğer kitaplarının olup olmadığını kontrol etmekti ve kütüphande iki raf dolusu kitabı görünce hangisini seçip okusam diye saatlerce karar veremediğimi hatırlıyorum... Sonraki bir iki yılım yazarın Denizler altı yirmi bin fersahlar, Kaptan Grant'ın çocukları, İki yıl okul tatili, Esrarlı Ada, Balonla beş hafta, Seksen günde devri alem ve diğer sayamadığım kitaplarıyla geçti... Geçenlerde de sevgili dostum Nuray bana Jules Verne'un okumadığım "Yeşil Işın" kitabını hediye edince aklıma o çocukluk yıllarım geldi. Kitabı elime alıp arkasındaki açıklamayı okumaya koyuldum:

Jules Verne'in evreni ve bilimsel gelişmeleri, yeryüzünde yaşanan maceralarla süsleyerek anlattığı romanlarından Yeşil Işın, Kuzey Işıkları denilen doğa olayı üzerine kurulmuş. Kuzey Kutbu'ndaki manyetik alanın güneş ışınlarını etkilemesi sonucu gerçekleşen bu olay, 19. yüzyılda az sayıda insan tarafından biliniyordu. Kuzey Işıklarını görebilenlerin sayısı ise çok daha azdı.

Yeşil Işın'da bu ilginç doğa olayını görmek üzere yola çıkan bir grup meraklının maceraları anlatılıyor. Birçok başarısız denemenin ve heyecanlı olayın ardından sonunda başarıya ulaşan kahramanlarımız, şaşırtıcı bir sona ulaşıyor.

Jules Verne'in bilimsel zekasının yanı sıra nefes nefese okunan maceralar yazmaktaki ustalığını sergilediği Yeşil Işın'ı bir solukta okuyacaksınız.
Kitap İş Bankası Yayınları tarafından 2009 Dünya Astronomi Yılı nedeniyle üzerinde Astronomi Yılı 2009 logolu olarak basılmış. Kitabın üzerindeki logoyu görüp arkasını da okuduğumda heyecanlanıp hemen okumaya başladım. Kitabın tanıtıcı yazısında fark edildiği gibi Kuzey Işıklarından bahsediyor ve gayet de güzel bir şekilde bu olayları açıkılıyor. Kitapta daha 17 sayfa ilerlemedim ki üçüncü bölümün ilk paragrafında şunu okudum :

"Deniz ufkunda batan Güneş'i gözlemlediniz mi hiç? Yuvarlağının üst kenarı suya değerken batıp gittiği anda onu izlediniz mi? Büyük olasılıkla izlememişsinizdir. Ancak, ışın saçan yıldızın, gökyüzü, bütün sislerden arınmış, dupduru olduğu zaman, son ışınını gönderdiği anda ortaya çıkan görüngüyü fark ettiniz mi acba? Belki de hayır! Öyleyse, bu gözlemi yapabilme fırsatı bulduğunuzda-kırk yılda bir ortaya çıkar- beklendiği üzere gözünüzün ağ katmanına kızıl değil, 'yeşil' bir ışın çarpacaktır, ama bu, hiçbir ressamın kendi paletinde elde edemeyeceği, harika bir yeşildir; doğanın, ne bitkilerin binbir çeşit renginde, ne de en saydam denizlerin renginde elde edebildiği bir yeşildir! Eğer cennette yeşil varsa, bu o yeşildir işte ve hiç kuşkusuz, umudun gerçek yeşilidir o!"
Çok etkileyici fakat ortada garip bir durum var! Maceracılarımız bir gazetede gördükleri yukarıdaki ilanda bahsedilen ve "Yeşil Parlama" olarak da bilinen doğa olayının peşinden gitmeye kararlı görünürlerken kitabın arkasında "Kuzey Işıkları"(Aurora)ların peşinde koşan kişiler anlatılıyor. İlerleyen sayfalarda maceracılar, üzerine bu kadar methiyeler düzülen "Yeşil Parlama"dan vazgeçip "Kuzey Işıkları"na mı yöneliyorlardı acaba? Pek de olası görünmüyor... Kitabı okuyup bitirdiğimde de ortada herhangi bir Kuzey Işıkları meselesi olmadığı gördüm... İyi de bu kadar işgüzarlık nasıl olur? Kitabın editörü çeviriyi okumadan ve ya araştırmaya tenezzül etmeden kitabın arkasına yanlış bir konuda nasıl yazı yazabilir?(ya da yazılmasına göz yumabilir?) Yayınlarıyla piyasada oldukça prestije sahip bir yayınevi de bu şekilde çalışıyorsa artık kimden kaliteli işler bekleyelim? Neyse daha fazla sızlanmak istemiyorum, biz işimize dönelim...

Madem yayınevi doğru bir açıklamayı araştırıp yazmaya tenezzül etmemiş hazır konusu açılmışken Yeşil Parlama'yı biz konu edinelim.

Yeşil Parlama olarak bilinen olay, genellikle deniz gibi ufkun açık olduğu yerlerde gün batımı sırasında atmosferdeki kırılmalar nedeniyle Güneş'in üzerinde, Jules Verne'in edebi diliyle, cennete has bir yeşil rengin oluşmasıdır . 2007 Ocak ayında Bulutsu'da bir Yeşil Parlama fotoğrafı yayınlanmıştı ve ordaki yazıyı alıntılarsak parlamayı şöyle daha iyi açıklayabiliriz:

Yeşil Parlama (Telif Hakkı: Danilo Pivato - Bulutsu.org)
Güneş nasıl yeşil renge dönebilir? Gözlenebilmesi zor olan ve batan veya doğan güneş üzerinde oluşan anlık yeşil parlama, güneş ışığının havayuvar(atmosfer) tarafından bükülmesi veya kırılması nedeniyle meydana gelen bir olay olarak kayıtlara geçmiştir. Dünya'nın havayuvarı, güçsüz bir prizma gibi görev yaparak, beyaz güneş ışığını renklere ayırır ve kırmızıyı hafifçe bükerken, yeşil ve maviyi gittikçe artan açılarla büker. Gökyüzü temiz, güneş ufka yakın olduğunda, bazen güneşin hemen üzerinde sadece bir iki saniye süren yeşil bir parlama görülebilir.
Bahsedilen parlama gerçekleşirken ard arda çekilen fotoğraflardan oluşturulmuş animasyonu Bulutsu'dan inceleyebilirsiniz.

Yeşil Parlama hakkında biraz detaylı araştırma yaptığımda olayın sadece atmosferdeki ışınların kırınım farklılıklarıyla değil, ayrıca atmosferdeki sıcaklık ve yoğunluk farklılıklarından kaynaklanan seraplarla da ilişkili olduğunu öğrendim. Atmosfer optiği ile ilgili harika fotoğrafların yayınlandığı AtmosphericOptics sitesine göre iki tip parlama görülüyor. Birincisi yukarıdaki fotoğraftaki tipte olan "Ufuk altı(Inferior) Yeşil Parlamalar", diğerleri ise Güneş tam batmadan hemen üzerinde beliren "Sahte(Mock) Yeşil Parlamalar". Bu parlamalar ve oluşumları hakkında detaylar için Atmospheric Optics sitesini mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

Soldaki iki parlama Güneş batmadan çekilen "Sahte Yeşil Parlama" örneği; sağdaki ise "Ufuk Altı Yeşil Parlama" (Telif Hakkı : Florian Schaaf - Atmospheric Optics )

Kitabı okuyacaklar için öykünün gidişi hakkında fazla konuşmayım. Eğer Yeşil Parlama yukarıda dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım şekliyle sizi etkilediyse kitabı alıp okumanızı öneririm. Ben de, böyle bir ışığı görebilmek için batı ufku açık ve dümdüz bir yere seyahat etmek ne güzel olurdu diye hayaller kurmaya devam edeyim...

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki