Hepimizin bildiği gibi, gökbilimle ilgili Türkçe kaynak sayısı çok az. Var olanların çoğu da, ya konuya tam vakıf olmayanlar tarafından çevirisi yapılmış haber ve makalelerden ya da kopyala-yapıştır mantığı ile klonlanmış bilgi yığınlarından oluşuyor. Bu açıdan GökGünce; özgün, anlaşılır ve güncel yapısıyla çok önemli bir yere sahip bence. Sevgili Arif’in GökGünce’sinin 1. yaşını kutluyor ve bir okur olarak günlüğüne katkıda bulunmam için verdiği bu fırsattan ötürü kendisine çok teşekkür ediyorum.
Gökyüzüne Ne Kadar Yakınsınız?
Arif, benden GökGünce için yazı hazırlamamı rica ettiğinde hangi konu üzerine yazacağımı uzun süre düşündüm. GökGünce’nin 1. yaşı anısına farklı ve özgün bir şeyler yapmalıydım. Bu yüzden güncel bir haber aktarmaktan ya da açıklayıcı bir makale yazmaktansa, gökbilimle nasıl ilgilendiğimize dair bir denemeyi uygun gördüm. Yazıdaki fikirler tamamen bireysel gözlem ve deneyimlere dayanıyor. Dolayısıyla, kapsayamadığım veya kaçırdığım noktalar mutlaka olacaktır. Bu yüzden yorum bölümüne yapacağınız katkılar çok değerli olacaktır.
Gözlemlerime ve deneyimlere dayanarak, gökbilim denen uğraşın ya da bilimin içine üç aşamada girdiğimizi söyleyebilirim. Bu aşamalar aynı zamanda, gökyüzüne ne kadar “yakın” olduğumuzun bir göstergesi de sayılabilir.
1. Heveslenme
Bu aşama başlangıç aşamasıdır. Kişinin içinde hevesin kıvılcımlanması için bir dış etkene ihtiyaç vardır. Bu etken, gökcisimlerinin büyük teleskoplar ve pahalı kameralar tarafından çekilmiş renkli, cezbedici fotoğrafları olabileceği gibi; bir yaz gecesinde sahil kenarına kurulmuş bir teleskoptan görülen etkileyici bir Ay manzarası da olabilir. Hatta bugünün ciddi amatör gökbilimcilerinin bir kısmı eksi birer “UFO meraklısıdır.” Doğuştan gökbilimci diyebileceğimiz bazı insanlar ise, çok küçük yaşlardan beri gökyüzüne tutkundurlar. Bu yüzden, ilk hevesin nasıl ve ne zaman ateşlendiğini hatırlayamazlar. Bu insanlardan “Kendimi bildim bileli gökyüzüne meraklıyımdır” gibi cümleleri sıklıkla duyabilirsiniz.
Heveslenme aşamasından sonra kişinin önünde iki yol vardır: İkinci aşamaya geçmek ya da kıvılcımlanan hevesin geçici olduğunun anlaşılmasıyla ilginin sona ermesi. İkinci aşamaya geçemeyenlerde bir tutkudan bahsedemeyiz. Ateşleyici dış etkenin kişi üzerinde yeterli etkiyi göstermemesi bu durumun sebebidir.
2. Hobi Aşaması
Bu aşamada artık ilk zamanlardaki kadar büyük bir heves ve heyecan yoktur. Kişinin kendini ve girdiği bu yeni uğraşı tanıma aşamasıdır. Gökbilimin hayatımızın neresinde olacağına ve bu alanda ne kadar ileri gitmek istediğimize bu aşamada karar veririz. Hobi aşaması olarak adlandırdığım bu zaman diliminde, gökbilim merakı; “iş-güç, okul” gibi kendimizi yapmaya zorunlu hissettiğimiz etkinliklerden arta kalan zamanı değerlendirmenin bir yolu olarak görülür. (“Boş zaman” tabirini sevmediğim ve kabul etmediğim için böyle bir tanım kullandım.) Bu aşamada kişi istikrarlı bir gözlemci olabilir ya da en azından güncel gelişmeleri takip eder, bilgisini arttırır. Maddi durumuna göre bir gözlem aleti de olabilir. Hatta yeterli ekipmana sahip, çok iyi bir gökyüzü fotoğrafçısı bile olabilir; ama gökbilimle ilgili etkinliklere önceliği vermez, fırsat buldukça bunlara katılmaya çalışır. Kimi amatör gökbilimciler bu aşamada kalır, üçüncüye geçmezler. Yani onlar için gökbilim yaşamlarına renk katan bir çeşitlilikten başka bir şey değildir; bisiklet binmek, spor yapmak, enstrüman çalmak gibi bir uğraşıdır.
3. Tutku
Bu aşamadaki amatör gökbilimcileri, “gökyüzü tutkunları” olarak adlandırmak herhalde yanlış olmaz. Artık, gökyüzünün güzelliklerini seyretme ve evrenin sırlarını keşfetme arzusu kişinin yaşamdaki önceliklerinden biridir. Gökbilimle ilgili etkinlikler birinci plandadır. Fakat bence gökyüzü tutkunlarının en belirgin özelliği, evrendeki yerimizi ve konumumuzu özümsemiş olmalarıdır. Bu aşamadan sonra artık dünyaya daha farklı bakmaya başlarlar. Bu farklı bakıştan kastım, “bedenimizdeki atomlar bir zamanlar yıldız tozuydu” ya da “evrenin büyüklüğü göz önüne alındığında, fiziksel varlığımız matematiksel olarak ihmal edilebilecek kadar küçüktür” gibi gerçeklerin kavranmasından sonraki algıdır. Küçük hesaplar için didinmekten ve hayata sıkı sıkıya bağlanmaktan vazgeçmek, kimsenin arkasından kuyusunu kazmamak, rekabet hırsını yitirmek bu aşamanın belirtileri olabilir. Aslında yukarıda saydığım gerçeklerin kavranıp yaşamımıza yansımasının bir sınırı da yoktur. Demek istediğim, bu algı, insanı -eski tabirle- “dünyadan elini eteğini çekmeye” kadar götürebilir.
Evet, amatör gökbilimciliğin (gözlemlediğim kadarıyla) üç aşamasından kısaca bahsetmeye çalıştım. Peki siz bu aşamaların hangisindesiniz? Başka bir deyişle gökyüzüne ne kadar yakınsınız?
Ozan KANBERTAY
0 yorum:
Yorum Gönder