1 yorum

9 Ağustos 2009 Pazar

Perseid Meteor Yağmuruna Hazır mısınız?

Dünya, kaynağı olan kuyruklu yıldız 109P/Swift-Tuttle gibi Güneş'in etrafında dolanışını 130 yılda tamamlayan kuyruklu yıldız artıklarının içinden geçemeye hazırlanıyor . Meteor yağmurları olarak bilinen bu olaylarda etkinliğin maksimuma ulaştığı gecelerde saatte 60'a yakın meteor saymak mümkün olabiliyor. Dünya'nın Güneş çevresindeki hareketi boyunca her yıl Ağustos aylarının başında gerçekleşen Perseid(Kahraman) Meteor yağmuru bu yıl da en yüksek etkinliğine 12 Ağustos gecesi Türkiye saati ile 21:00'de erişecek fakat Güneş battıktan hemen sonra doğan azalan yarım ay bu muhteşem gökyüzü şölenini biraz gölgeleyecek gibi duruyor.

Meteor yağmurunu izlemek için yukarıdaki haritadan yararlanarak gökyüzü karardığında Kuzey Doğu yönünde Kraliçe takımyıldızına yönelmeniz ve takımyıldızın biraz altında kırmızıyla işaretlediğim alanı gözlemeniz gerekiyor.

Meteor yağmuru ayın 12'sinden önce ve birkaç gün sonrasında da aktif olacak; fakat saatteki meteor sayısı nispeten daha az olacak. Perseidleri oluşturan meteor akıntısının oldukça yüksek eğim açılı (~113 derece) ters yörüngesi nedeniyle meteorların hızları da 66km/sn'ye kadar çıkabiliyor. Bu nedenle de atmosfere girdiklerinde oldukça parlayarak arkalarında etkileyici izler bırakıyorlar. Perseidlerin bu parlaklıkları, Ay'ın gökyüzünde olmasına rağmen görünecek meteor sayısındaki azalmaya rağmen sayının sıfıra inmeyeceğinin bir nevi garantisi diyebiliriz... Bu arada şu sıralar halen etkileri azalarak devam eden Delta Aquarids(Kova) ve Kappa Cygnids(Kuğu) meteor yağmurlarına ait meteorlar da görebilirsiniz fakat bunları düşük hızları ve geldikleri yönlerin farklı olmasıyla kolaylıkla Perseid'lerden ayırabilirsiniz.

Zamanında Günün Gökbilim Görüntüsü olarak yayınlanmış bir Perseid fotoğrafı. Uzun süreli pozlama ile kayan bir çöok meteoru dijital bir fotoğraf makinası ile kaydedebilirsiniz. ( Telif Hakkı : Fred Bruenjes )

12 Ağustos gecesi ışıklardan uzak bir yer bulup üzerinizi sıkı sıkı giyinin ve yanınıza rahat bir sandalye alarak gökyüzünün bu harika gösterisini izlemeye koyulun. Ben de bu meteor yağmurunu izlemek için yarın Tekirdağ'dan ayrılıp 3-4 günlüğüne köye gidiyorum. Bir hafta boyunca buralar sakin olacak. Sabancı Ünv'deki Galileo Öğretmen Ağı Eğitiminden sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz...
0
yorum

8 Ağustos 2009 Cumartesi

LHC Kasım'da başlıyor!

Neredeyse bir yıllık aradan sonra CERN'deki dev parçacık hızlandırıcı başalangıç için geri saymaya başladı. CERN'den bu hafta yapılan açıklamaya göre yüksek-akım elektrik bağlantılarının kontrolü tamamlanan hızlandırıcının Kasım ayında 3.5 TeV(terra elektron volt) başlangıç enerjisiyle çalışmaya başlayacağı belirtildi!

LHC'nin yukarıdan görüntüsü

CERN'in genel direktörü Rolf Heuer, seçilen 3.5 TeV enerji seviyesinin operatörlerin hızlandırıcıyı tanımaları ve deneyim kazanmaları için en güvenli enerji seviyesi olduğundan dolayı bu şekilde belirlediklerini söyledi. Bilindiği gibi LHC dizayn edildiği ve şu ana kadar hiçbir hızlandırıcının erişemediği en yüksek enerji seviyesi olan 7 TeV'a kadar çıkabilecek. Fakat bu enerji seviyesine belirli aşamalarla geçilecek.

LHC'de aranan Higgs parçacığının elde edilmesi için yapılan bir çarpışma simulasyonu. Görüntüdeki çizgiler çarpışma sonucu etrafa saçılan parçacıkların dedektör tarafından tespit edilmesiyle oluşturuluyor. Çizgilerim yönleri, sapma açıları gibi bilgiler yeni parçacıklar hakkında ipuçları sağlıyor. (Kaynak : CERN)

Hızlandırıcıdaki enerji seviyeleri hızlandırıcıda dolanan ve kafa kafaya çarpışması istenen ışın demetlerinin enerjilerini ifade ediyor. Dev elektromıknatıslarla hızlandırılan demetlerin enerjisi ne kadar fazla olursa şu ana kadar incelenmemiş ölçeklerde keşifler yapabilme olanakları da daha fazla ortaya çıkıyor. Enerji seviyelerini biraz daha somutlaştırmak adına şöyle bir örnek verilebilir. Görünür spektrumdaki ışığın enerjisi yaklaşık 1-10 eV arasındadır.(Bu arada 1 eV, 1 volt gerilimde hızlandırılan bir elektronun enerjisine denk gelir) Bu ışığın dalga boyuna baktığımızda ise 10^-7 m (10 üzeri -7 metre) gibi bir değerle karşılaşırız. Bu ışıkla örneğin, büyüklüğünün ortalama 10^-14 m olduğunu bildiğimiz bir atom çekirdeğine baksak görüntüyü çözemeyiz. Ancak bunun için kuantum mekaniğinden faydalanarak yüksek momentum değerlerine erişebileceğimiz madde dalgalarını kullanmamız gerekir. Bunun için de ihtiyacımız olan enerji 100 MeV(1 milyon eV) ve 1 GeV(1 milyar eV) arasındadır. İşte atomların üzerine fener tutup inceleyememizin, bu nedenle parçacık hızlandırıcıları kullanmamızın da temel sebebi bu. Konumuza dönersek yaptığım açıklama ışığında bahsedilen 3.5 TeV (3.5'un yanına 12 sıfır koyun) quarkları ve elektronları rahatlıkla çözebilecek bir enerji... Bir de 2010'dan sonra ulaşılacak 2 katını düşünün...

Geçen seneki talihsiz kaza onarım aşamasında aynı zamanda bilimadamlarının ve operatörlerin LHC'yi çok daha iyi tanımalarını sağladı. Ekstra testler ve birtakım yükseltmelerle hızlandırıcı Kasım'daki başlangıca hazır görünüyor. Bize de nefesimizi tutup, herşeyin yolunda gitmesi için umut etmek kalıyor...

CERN'in orjinal basın bülteni için tıklayınız.
0
yorum

7 Ağustos 2009 Cuma

Kepler'den Haber Var!

Dünya'nın evrenin merkezinde ve dolayısıyla çok özel bir konumda olduğu iddiası yüzlerce yıl insanlığın egosunu tatmin etmişti; taa ki Galileo teleskobunu gökyüzüne çevirip Dünya'nın kendisinden daha büyük bir sistemin sıradan bir parçası olduğunu gösterene kadar... Böylelikle insanoğlunun vizyonu kendi Güneş Sisteminin dışına açılmış olsa da 1900'lü yıllara kadar bütün evrenin kendi galaksimiz olduğu düşünülüyordu. Edwin Hubble'ın gözlemleriyle başlayan süreç sonucunda artık biliyoruz ki evrende kendi galaksimiz gibi milyarlarca galaksi var ve büyük ölçekte hiçbirinin kendine özel bir konumu yok. Bu mantığın daha ileri götürülmüşü ise gezegenimiz Dünya gibi başka gezegenlerin hatta bunların üzerinde gelişmiş olası yaşam formlarının olabileceği. Yani bizim Güneş'imiz gibi bir yıldız çevresinde dönen Dünya benzeri gezegenler... Mart ayında fırlatılan Kepler uzay teleskobu uzayın derinliklerinde bu gezegenlerin izlerini arıyor. Yeni yayınlanan habere göre ise gözlemlerinde doğru yolda olduğu belirtiliyor.

Güneş Sistemi dışı gezegen(öte-gezegen) keşifleri 90'lı yıllardan itibaren hızla artarak günümüzde keşfedilen gezegen sayısı 350'ye ulaştı. Bulutsu.org'un büyük emekle hayata geçirdiği Gezegen Avı sitesine göre bugün itibariyle 300 yıldız etrafında 357 öte-gezegen bulundu ve her geçen gün bir yenisi daha listeye ekleniyor.

Şu ana kadar bulunan gezegenlerin çoğu dev Jupiter'ler olarak tabir edilen büyük gaz devleri çünkü kullanılan metodlarla uzmanların Dünya'daki teleskoplar ve uzaydaki Carrot uydusuyla alabilecekleri en detaylı ölçümler ancak buna el veriyor. Bu öte-gezegenleri keşfetmek için ev sahibi yıldızı uzun süreler gözleyen uzmanlar gezegenin yıldızın önünden geçişi sırasında örttüğü yüzeyle orantılı olarak ışığındaki azalmayı hesaplıyorlar. Onlarca ışık yılı öteden böyle bir örtünmeyi tespit etmek gerçekten muhteşem birşey!

Güneş sistemi dışı gezegenleri keşfetme yöntemlerinden biri gezegenin yıldızını örterken alınan ışık eğrisi (Kaynak : Gezegen Avı)

Gönderilen Kepler uydusu gökyüzünde Kuğu ve Lir takım yıldızları bölgesinde çok küçük bir bölgeyi yaklaşık üç yıl boyunca tarayacak ve Dünya benzeri gezegenleri keşfetmeye çalışacak. Aldığı ilk 10 günlük verilerin bu hafta Science dergisinde yayınlanmasıyla Kepler'in önümüzdeki günlerde bir Dünya benzeri öte-gezegen keşfini duyurma yolunda olduğu belirtildi. Bu sonuca nasıl ulaşıldı diye soruyorsanız, şöyle ifade edelim: Çevresinde bir öte-gezegen olduğu bilinen bir HAT-P-7 adlı yıldız Kepler tarafından gözlenerek aşağıda gösterilen sistemin parlaklığının zamana göre değişim grafiği(ışık eğirisi) oluşturuldu.

Üstteki grafik Dünya'dan yapılan gözlemlerle oluşturulan ışık eğirisi, alttaki ise Kepler'İn elde ettiği eğri. Alttaki eğrideki noktaların grafiğin tam üzerine oturması ölçümün keskinliğinin bir göstergesi.(Kaynak : NASA)

Bu eğrideki çukur tam gezegen geçişi sırasında yıldızın parlaklığındaki azalmayı gösteriyor. Buradan yola çıkarak gökbilimciler gezegen ve yörüngesi ile ilgili bir çok bilgi edinebiliyorlar. Örneğin bu gezegenin büyüklüğünün Jupiter'in yaklaşık 1.5 katı olduğu tahmin ediliyor. Yeni yapılan açıklamada da "Örtünmenin sistematik hata düzeltmesi yapılmadan tespit edilebilmiş olması Kepler'in Dünya büyüklüğündeki gezegenleri keşfedebilecek çalışma seviyesine ulaştığını gösteriyor" deniyor. Yani çok yakında yeni Dünya'lardan haber almaya başlayacağız! Yakın dediysem daha en az iki yıllık bir süre daha var - biraz daha sabretmemiz gerekecek...

Haberle ilgili detayları eminim yakın zamanda Ümit Fuat Özyar'ın Astronomi Diyarı'nda ve Gezegen Avı'nda göreceğiz. Bu kaynakları da favori bağlantılarınıza eklemeyi unutmayın!

GÜNCELLEME:
Astronomi Diyarındaki yazıya ulaşmak için tıklayınız.
Gezegen Avı sitesindeki yazıya ulaşmak için tıklayınız.
2
yorum

6 Ağustos 2009 Perşembe

Kuzey Işıkları mı yoksa Yeşil Parlama mı?

Çocukluğumda beni etkileyen bir numaralı yazardır Jules Verne. O zamanlar bir gazetenin kuponla verdiği bir kitap setinde karşılaşmıştım "Ay'a Seyahat" kitabıyla ve bir solukta okumuştum. Anlatımındaki akıcılık ve macera dolu kurgusu başımı döndürmüştü. Kitabı bitirdiğim gibi ilk yaptığım iş il halk kütüphanesine gidip diğer kitaplarının olup olmadığını kontrol etmekti ve kütüphande iki raf dolusu kitabı görünce hangisini seçip okusam diye saatlerce karar veremediğimi hatırlıyorum... Sonraki bir iki yılım yazarın Denizler altı yirmi bin fersahlar, Kaptan Grant'ın çocukları, İki yıl okul tatili, Esrarlı Ada, Balonla beş hafta, Seksen günde devri alem ve diğer sayamadığım kitaplarıyla geçti... Geçenlerde de sevgili dostum Nuray bana Jules Verne'un okumadığım "Yeşil Işın" kitabını hediye edince aklıma o çocukluk yıllarım geldi. Kitabı elime alıp arkasındaki açıklamayı okumaya koyuldum:

Jules Verne'in evreni ve bilimsel gelişmeleri, yeryüzünde yaşanan maceralarla süsleyerek anlattığı romanlarından Yeşil Işın, Kuzey Işıkları denilen doğa olayı üzerine kurulmuş. Kuzey Kutbu'ndaki manyetik alanın güneş ışınlarını etkilemesi sonucu gerçekleşen bu olay, 19. yüzyılda az sayıda insan tarafından biliniyordu. Kuzey Işıklarını görebilenlerin sayısı ise çok daha azdı.

Yeşil Işın'da bu ilginç doğa olayını görmek üzere yola çıkan bir grup meraklının maceraları anlatılıyor. Birçok başarısız denemenin ve heyecanlı olayın ardından sonunda başarıya ulaşan kahramanlarımız, şaşırtıcı bir sona ulaşıyor.

Jules Verne'in bilimsel zekasının yanı sıra nefes nefese okunan maceralar yazmaktaki ustalığını sergilediği Yeşil Işın'ı bir solukta okuyacaksınız.
Kitap İş Bankası Yayınları tarafından 2009 Dünya Astronomi Yılı nedeniyle üzerinde Astronomi Yılı 2009 logolu olarak basılmış. Kitabın üzerindeki logoyu görüp arkasını da okuduğumda heyecanlanıp hemen okumaya başladım. Kitabın tanıtıcı yazısında fark edildiği gibi Kuzey Işıklarından bahsediyor ve gayet de güzel bir şekilde bu olayları açıkılıyor. Kitapta daha 17 sayfa ilerlemedim ki üçüncü bölümün ilk paragrafında şunu okudum :

"Deniz ufkunda batan Güneş'i gözlemlediniz mi hiç? Yuvarlağının üst kenarı suya değerken batıp gittiği anda onu izlediniz mi? Büyük olasılıkla izlememişsinizdir. Ancak, ışın saçan yıldızın, gökyüzü, bütün sislerden arınmış, dupduru olduğu zaman, son ışınını gönderdiği anda ortaya çıkan görüngüyü fark ettiniz mi acba? Belki de hayır! Öyleyse, bu gözlemi yapabilme fırsatı bulduğunuzda-kırk yılda bir ortaya çıkar- beklendiği üzere gözünüzün ağ katmanına kızıl değil, 'yeşil' bir ışın çarpacaktır, ama bu, hiçbir ressamın kendi paletinde elde edemeyeceği, harika bir yeşildir; doğanın, ne bitkilerin binbir çeşit renginde, ne de en saydam denizlerin renginde elde edebildiği bir yeşildir! Eğer cennette yeşil varsa, bu o yeşildir işte ve hiç kuşkusuz, umudun gerçek yeşilidir o!"
Çok etkileyici fakat ortada garip bir durum var! Maceracılarımız bir gazetede gördükleri yukarıdaki ilanda bahsedilen ve "Yeşil Parlama" olarak da bilinen doğa olayının peşinden gitmeye kararlı görünürlerken kitabın arkasında "Kuzey Işıkları"(Aurora)ların peşinde koşan kişiler anlatılıyor. İlerleyen sayfalarda maceracılar, üzerine bu kadar methiyeler düzülen "Yeşil Parlama"dan vazgeçip "Kuzey Işıkları"na mı yöneliyorlardı acaba? Pek de olası görünmüyor... Kitabı okuyup bitirdiğimde de ortada herhangi bir Kuzey Işıkları meselesi olmadığı gördüm... İyi de bu kadar işgüzarlık nasıl olur? Kitabın editörü çeviriyi okumadan ve ya araştırmaya tenezzül etmeden kitabın arkasına yanlış bir konuda nasıl yazı yazabilir?(ya da yazılmasına göz yumabilir?) Yayınlarıyla piyasada oldukça prestije sahip bir yayınevi de bu şekilde çalışıyorsa artık kimden kaliteli işler bekleyelim? Neyse daha fazla sızlanmak istemiyorum, biz işimize dönelim...

Madem yayınevi doğru bir açıklamayı araştırıp yazmaya tenezzül etmemiş hazır konusu açılmışken Yeşil Parlama'yı biz konu edinelim.

Yeşil Parlama olarak bilinen olay, genellikle deniz gibi ufkun açık olduğu yerlerde gün batımı sırasında atmosferdeki kırılmalar nedeniyle Güneş'in üzerinde, Jules Verne'in edebi diliyle, cennete has bir yeşil rengin oluşmasıdır . 2007 Ocak ayında Bulutsu'da bir Yeşil Parlama fotoğrafı yayınlanmıştı ve ordaki yazıyı alıntılarsak parlamayı şöyle daha iyi açıklayabiliriz:

Yeşil Parlama (Telif Hakkı: Danilo Pivato - Bulutsu.org)
Güneş nasıl yeşil renge dönebilir? Gözlenebilmesi zor olan ve batan veya doğan güneş üzerinde oluşan anlık yeşil parlama, güneş ışığının havayuvar(atmosfer) tarafından bükülmesi veya kırılması nedeniyle meydana gelen bir olay olarak kayıtlara geçmiştir. Dünya'nın havayuvarı, güçsüz bir prizma gibi görev yaparak, beyaz güneş ışığını renklere ayırır ve kırmızıyı hafifçe bükerken, yeşil ve maviyi gittikçe artan açılarla büker. Gökyüzü temiz, güneş ufka yakın olduğunda, bazen güneşin hemen üzerinde sadece bir iki saniye süren yeşil bir parlama görülebilir.
Bahsedilen parlama gerçekleşirken ard arda çekilen fotoğraflardan oluşturulmuş animasyonu Bulutsu'dan inceleyebilirsiniz.

Yeşil Parlama hakkında biraz detaylı araştırma yaptığımda olayın sadece atmosferdeki ışınların kırınım farklılıklarıyla değil, ayrıca atmosferdeki sıcaklık ve yoğunluk farklılıklarından kaynaklanan seraplarla da ilişkili olduğunu öğrendim. Atmosfer optiği ile ilgili harika fotoğrafların yayınlandığı AtmosphericOptics sitesine göre iki tip parlama görülüyor. Birincisi yukarıdaki fotoğraftaki tipte olan "Ufuk altı(Inferior) Yeşil Parlamalar", diğerleri ise Güneş tam batmadan hemen üzerinde beliren "Sahte(Mock) Yeşil Parlamalar". Bu parlamalar ve oluşumları hakkında detaylar için Atmospheric Optics sitesini mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

Soldaki iki parlama Güneş batmadan çekilen "Sahte Yeşil Parlama" örneği; sağdaki ise "Ufuk Altı Yeşil Parlama" (Telif Hakkı : Florian Schaaf - Atmospheric Optics )

Kitabı okuyacaklar için öykünün gidişi hakkında fazla konuşmayım. Eğer Yeşil Parlama yukarıda dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım şekliyle sizi etkilediyse kitabı alıp okumanızı öneririm. Ben de, böyle bir ışığı görebilmek için batı ufku açık ve dümdüz bir yere seyahat etmek ne güzel olurdu diye hayaller kurmaya devam edeyim...
2
yorum

Genç Evrende Alışılmadık Galaksiler

Doğanın bize sunduğu en harika olanaklardan biri kuşkusuz, ışığın sonlu bir hıza sahip olması nedeniyle gökyüzüne baktığımızda zamanda yolculuk yapabiliyor olmamız. Saniyede yaklaşık 300 000 km hıza sahip ışık parçacıkları(foton) evrenin derinliklerinden milyarlarca yıl önce yola çıkıyorlar ve bizler de günümüzde teleskoplarımızı ve dedektörlerimizi gökyüzüne yönelttiğimizde onları toplayıp geçmişteki görüntülerini oluşturabiliyoruz. Astronomi biliminin büyük bir kısmı, kozmolojinin ise nerdeyse tamamı bu kavram üzerine kurulu... Evrende ne kadar derine bakarsak zamanda o kadar geriye bakmış olacağımızdan kolay bir mantıkla evrenin derinlerinde bir yerlerde ilk zamanlara ait ipuçları bulabileceğimizi çıkarabiliriz. İşte biliminsanlarının uzaydaki Hubble teleskobu ve yeryüzündeki büyük Gemini ve Keck teleskopları ile yapmaya çalıştıkları tam da bu! Fakat alınan görüntüler pek de tahmin edildiği gibi değil!

Evrende zaman yolculuğu yaparak ilk zamanlara dair bilgiler alabileceğimizi evrenin sonlu bir yaşının olduğunu kabul ederek biliyoruz.(Bu kabulün dayanakları için diğer makaleme göz atabilirsiniz) 13,7 milyar yıl önce bilinmeyen bir mekanizma ile oluşan evren, zaman geçtikçe çeşitli aşamalardan geçerek günümüzdeki haline geldi. İlk başta milyarlarca derece sıcaklıkta, yoğun bir gaz halinde olup yavaş yavaş soğuyarak günümüzdeki yıldız ve galaksilerin oluşabilecekleri ortam oluştu. Büyük Patlama'dan yaklaşık 200 milyon yıl sonra ilk yıldızlar, onu takip eden 1 milyar yıl sürecinde ise ilk galaksiler oluşmaya başladı. Evrendeki büyük ölçekli yapıların oluşum süreçleri astrofizik ve kozmolojide en hareketli konulardan biri ve her geçen gün konu hakkında yeni şeyler öğrenmeye devam ediyoruz.

Biliminsanları yukarıda bahsettiğim kaygılarla yakın zamanda teleskoplarını evrenin derinliklerine, bizden 11 milyar ışık yılı ötede bulunan genç galaksilere çevirdiler. Evrenin oluşumunun üzerinden daha 3 milyar yıl geçmeden ışınlarını uzaya saçan bu galaksilerin görüntülerini modern teleskoplarımızla rahatlıkla elde edebiliyoruz. Fakat alınan görüntülerde göze çarpan galaksiler biraz garip! Günümüzdeki galaksilerden 5 kat küçük olmalarına rağmen kütle olarak hemen hemen aynılar. Bir uçtan diğer uca 5000 ışık yılı çapında olan bu yapılar içlerinde Samanyolu ile karşılaştırılabilecek kadar büyük, 200 milyar Güneş kütlesi, kütleye sahip... Bu galaksiler nasıl oluştu ve daha zor bir soru bu galaksiler günümüzdeki daha büyük galaksilere nasıl bir evrim sonucunda dönüştü?

Solda Samanyolu(Milky Way) ve sağda bahsedilen küçük ve yoğun galaksinin karşılatırmalı görüntüsü (Kaynak : HubbleSite)

Bu tip sıkışık galaksilerle yakın çevremizde karşılaşmadığımızı belirten uzmanlar gördükleri şeyin ileride büyük bir galaksinin kalabalık ve yoğun çekirdeği olacak merkez bölge olduğunu düşünüyorlar. Bilindiği gibi günümüzde galaksilerin merkez bölgelerinde çok yoğun bir yıldız nüfusu ve süper-dev karadelikler bulunuyor.(Samanyolu'nun merkezindeki karadelik hakkındaki makale için tıklayınız) Bu düşünceye göre galaksilerin merkezleri, dev karadelikleriyle birlikte ilk olarak oluştular; ardından yavaş yavaş genişleyerek ve çarpışmaların etkisiyle günümüzdeki şekli aldılar.

Hubble tarafından geçen yıl yayınlanan bu görüntüde bizden 11 milyar ışık yılı ötede bulunan çapları 5ooo ışıklı kadar olan yoğun galaksiler görülüyor. Küçük olmalarına rağmen günümüz sliptik galaksileri kadar kütleye sahip olmaları kafa karıştırıyor...(Kaynak : HubbleSite)

Bu galaksilerin nasıl oluştuğuna dair bir düşünceye de geçen yıl benzer bir çalışmanın duyurusunda yer verilmişti. "Erken evrende karanlık madde ve hidrojen gazının etkileşimi sonucunda böylesine yoğun ve alışılmadık galaksiler oluşmuş olabilirler" deniyordu açıklamada. Evrenin %25'ini oluşturduğu düşünülen ve normal madde ile etkileşime girmeyen bu "egzotik" maddenin güçlü kütle çekimsel etkisiyle kapana kısılan hidrojen gazı sıkışarak hızlı bir şekilde yıldız oluşum sürecine girmiş olabilir.

Bir sanatçının gözüyle böyle yoğun bir galakside bir yıldızın çevresindeki gezegenden gökyününün nasıl görünebileceğine dair bir çizim (Kaynak : HubbleSite)

Astronomlar bu galaksiler ve daha da erken yapılar hakkında bilgiler edinmek için daha da derinlere bakmaları gerektiğini söylüyorlar. Geçtiğimiz aylarda yapılan servis görevinde Hubble'a yerleştirilen Geniş Alan Kamerası 3'ün(Wide Field Camera 3) bu gibi gözlemleri daha da detaylı hala getirmesi ve bu nispeten karanlık erken evreni aydınlatması bekleniyor.

Kaynak : HubbleSite
5
yorum

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Yaz ve dolu dolu Astronomi!

Geri dönüşler hep zor oluyor bir kez günceye yazmayı bıraktıktan sonra. Bir çok kez sözler veriyorum kendime "yarın başlayacağım" diye fakat bazen tembellik bazen de yapılacak işler izin vermiyor. Yandaki Twitter köşesine bakıyorum da "15 Haziran'dan sonra başladığımız yerden devam..." yazmışım, gerçekten utandım şimdi :) Ama sevgili okur senden birazcık anlayış istesem, çok şey istememiş olurum sanırım; çünkü bu yaz oldukça hareketli geçiyor ve ancak daha yeni yeni soluk alacak vakit bulabiliyorum. Bu yazıda da yaptığım bir kaç şeyi paylaşayım istedim. Ama bu sefer söz: "Bugün yazmaya tekrar başlayacağım" :) Hem de bir süredir kafamı kurcalayan, evrenin hızlanarak genişlemesine neden olan karanlık enerji konusunda...

Karanlık enerji bir diğer yazının konusu tabii. Şimdi gelelim "tüm bu zaman boyunca nelerle uğraşıyordum" konusuna. Blogda son paylaştığım yazılarda Haziran'ın ortasında İstanbul Çekmeköy'de gerçekleştirdiğimiz Astronomi Yaz Okulu'ndan sıkça bahsettim. Tamamen gönüllülük esasıyla harika bir çalışma ortaya çıkardık. 2009 Yılı vesilesiyle bir araya geldiğimiz Gökyüzü Gönüllüleri grubu için geçmişteki köy okulları etkinliklerinden sonra en organize ve "profesyonel" etkinlikti. Yaptığımız çalışmaları tekrarlamanın bir gereği yok, ilgilenenler bağlantılardan(1.gün, 2.gün, 3.gün, 4.gün, 5.gün ) inceleyebilir.

Bu yaz okulu sonucunda harika deneyimler edindik ve kendimizi fazlasıyla geliştirdik. Yaz okulunda model olarak uyguladığımız "yaratıcı drama ile astronomi öğretimi" konusunda birçok somut çıktılar elde ettik ve bunları bu yıl Kültür Ünv.'de yapılan Amatör Astronomi Sempozyumu'nda bir bildiri olarak sunalım istedik. Çalışmaları ve sonuçlarını akademik makale formatına getirerek değerlendirme jurisine gönderdik ve sunum için kabul aldık. Bu bizim harika bir fırsattı. Gökyüzü Gönüllüleri ilk defa akademik bir ortamda kendini tanıtacaktı. 2009 yılı çalışmalarında amatör astronomların da yer aldığını, hem de fazlasıyla hevesli ve tutukuyla çalıştıklarını gösterecektik.

Sempozyum günü sıramız geldiğinde büyük bir heyecanla kürsüye çıktık. Bir diğer Gökyüzü Gönüllüsü dostum Emre Evren ile sunduk bildirimizi. Bizden önceki kişilerin sürelerini sorumsuzca kullanmaları nedeniyle bize az bir süre verilmesine rağmen sunumumuzla katılımcıları fazlasıyla etkilemişti dans eden; yıldızların, gezegenlerin şarkılarını söyleyen çocukların yülerindeki gülümsemeler...Galileo'nun mahkum edilişinin canlandırma görüntülerini gördüğünde katılımcılar çoktan alkışlamaya başlamışlardı bile. Bu harika bir duyguydu bizim için. Sunumuzu tamamlamamıza izin vermeseler de sunumun ardından dışarıda arkamızdan koşarak gelen yurtdışından gelmiş konukların boynumuza sarılmaları ve bizleri içten tebrik etmeleri herşeye yeterdi bile..

Sunuma başlarken: "Merhaba ben Arif, Gökyüzü Gönüllüsüyüm" :)


Emre eski etkinliklerimizden birini heyecanla anlatırken

Gönderdiğimiz bildiriyi incelemek isteyenler aşağıdaki bağlantıdan indirip okuyabilirler. Makale ile ilgili görüşlerinizi yorum kısmından veya mail yoluyla( arifbayirli@gmail.com) bana ulaştırabilirseniz harika olur!

Gökbilim Yaz Kampı - Bildiri - Rapidshare (800kb) - tıklayınız

Sempozyumun ardından Kilyos'a STARFEST etkinliğinin yapılacağı Solar Beach'e geçtik. Yaklaşık bir haftadır Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğretmenler ve astronomi meraklıları kendi teleskoplarını yapmaya çalışmışlardı ve bu çalıştayın finali olan STARFEST yıldız partisinde teleskopların ilk denemelerini yapacaklardı. Herkesin gözlerinde yorgunluk ve bazılarınınkinde de bezginlik okunsa da herkes merak ediyordu teleskoplarıyla alacakları Satürn, Jupiter ve Ay görüntülerini. Bu gecenin bir de "süprizi" vardı : Yıldız partisine yakışır bir şekilde "süperstar" Ajda... Böyle bir kurgudan başından beri kuşkulanırken hava yavaş yavaş karamaya başlayıp katılımcılar gelmeye başladığında kuşkularımın pek de yersiz olmadığını gördüm... Genel olarak "jet-sosyete" hanımlar ve beyler anlamsız bakışlarla dobsonian teleskoplarını ayarlamaya çalışan kalabalığa bakıyor, aralarından bazıları elleri ceplerinde, bir teleskoba yaklaşarak birşeyler soruyorlardı... Gecenin bombası dediğim Ajda sahneye çıktığında ise sahneye çıkarılan bir teleskop ile gökyüzüne baktırıldığında ilginç bir şekilde seyircileri gördüğünü söylemesi ve ardından "Bu aralar yarım ay dimi? O yüzden çok duygasalım" tarzında saçmalaması ise gerçekten gecenin "bombasıydı". Gece 11 olmadan arkadaşımla etkinlik alanından uzaklaşıp Kilyos kumsalında kıyıdan kaldığımız yurda doğru yürüdük. Denizin uğultusunu dinleyip yalın ayaklarımıza çarpan suyun verdiği his, Ajda ve diğerlerinin verdiği rahatsızlığı kolaylıkla geçirdi diyebilirim....

Bu kadar eleştirinin ardından biraz da güzel şeylerden bahsedelim. 20 Temmuz'da Çekmeköy Yaz Okulunun finali gerçekleştirildi. Biz, yaz okulun sadece iki haftasında aktif olarak yer almıştık fakat çalışmalar bizden sonra da 2 hafta boyunca sürmüştü. Kazım Koyuncu Kültür merkezinden perküsyon uzmanı sevgili Hilal, çocuklara beden ritmi ve çeşitli perkusyon aletleri konusunda eğitmişti. Yaratıcı drama hocaları sevgili Elif ile de çalışmalarını sürdürmüşlerdi. Tüm bu çalışmaların değerlendirmesini yapmak ve çocuklara katılım belgelerini vermek için tekrar Çekmeköy'deydik... Derneğin bulunduğu sokağı "işgal ederek" sandalyelerimizi dizdik ve sunum için projeksiyonumuzu ayarladık. Yavaş yavaş veliler gelmeye başlamışlardı...


Hava kararmaya başladığında Çekmeköy Gönüllüleri Derneği başkanı Canan Hanım açılışı yaptı. Mahalle dayanışması ve gönüllülük örneği olan bu çalışmalarının 5.sini başarıyla sonlandırıyorlardı. Herkesin gözleri parlıyordu. Çocuklar ise yaz okulu boyunca çalıştıklarını sergilemek için sabırsızlanıyorlardı.

Canan Hanım konuşmasını yaptıktan sonra diğer gönüllüleri de yanına çağırarak teşekkür belgelerini verdi. Mikrofonu bana uzattığında biraz heyecanlandım ama hemen toparlanıp çocuklardan bir söz istedim : "Her zaman akıllarının havada olup her zaman merak edeceklerine" dair...

Daha sonra çocuklar gösterilerini sergilemeye başladılar. Öncelikle perkusyon çalışmalarını ardından kendi yazdıkları gezegen şarkılarını gruplar halinde sergilediler. Çocukların bizlere harika bir süprizi de vardı : Gökyüzü Gönüllüleri çin yazdıkları ve ezbere okudukları 14 kıtalık bir şiir:

Canan abla gitti İTÜ’ye
Gördü kapıda bir afiş
Bir yıldız çaktı kafasında
Neden olmasın dedi mahallemizde,
Buluştu gökyüzüne gönül koyanlarla,
Yaptılar program birlikte,
Birleşti gönüllü yürekler,
Keşfe çıktık mahallede.

Kuyrukta anne babalar, komşular,
Heyecan içinde bekledi sırada,
Baktık hep birlikte evrene,
Buluştuk ayla bir gece,
Gördük kraterleri yakından.
Gecenin bir vaktinde
Bir de baktık karşımızda,
17 çocuklu Satürn
Yakalıyor başıboş dolaşanları
Belinde sihirli holi hopuyla
Usulca dans ediyor karşımızda.

(Şiirin tamamını okumak için tıklayınız - Sayfanın sonunda)

Bu muhteşem geceyi yaz okulunda çekilen fotoğrafların sinevizyon şeklinde sunumuyla bitirdik. Ayrılırken veliler tek tek içtenlikle teşekkür ettiler, çocuklar ise boynumuza sarılıp bir daha ne zaman geleceğimizi sordular... Tek kelimeyle harikaydı...

En son olarak da geçen hafta Antalya Saklıkent'te Tübitak Ulusal Gözlemevi tarafından düzenlenen Gökyüzü Şenliğindeydim. Uzun bir yolculuğun ardından vardığımız Saklıkent'te çadırlarımızı kurduktan sonra gün içerisindeki sunumlar eşliğinde etkinlik başladı. Geceleyin Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsün'den dostlarımızla kendi teleskobumuzu kurarak ufak çaplı bir Messier turu gerçekleştirdik. Gökyüzü o kadar muhteşemdi ki Samanyolu nerdeyse parıl parıl parlıyordu diyebilirim. Teleskoba ihtiyaç duymadan dürbünle, hatta çıplak gözle yerini bildiğim bir çok küresel kümeyi kolaylıkla görebildim. Gökyüzünü ışıklarla kürleterek kendimizi nelerden mahrum bıraktığımızı tekrar acı bir şekilde kavradık ama ne çare...

Etkinliğin 2. günü sırada Bakırlıtepe'ye, Tübitak Ulusal Gözlem Evine çıkmak vardı. Geçen seneden deneyimli olduğum için bu sefer pek korkmadığım telesiyej ile yukarı çıktık ve teleskop binalarını gezdik. 1.5 metrelik teleskop dünya standartlarında çok da büyük olmasa da görüntüsüyle karşısındakileri etkilemeyi başarıyordu...

Telesiyej ile yukarı çıkarken arkamızdaki "korkunç" görüntü!

Soldan sağa ROTSE: gama ışını patlamalarının ardalan ışınımlarını gözlemek için kullanılan robotik teleskop ; T60 : 60cm'lik teleskop ; RTT150 : 1.5 metrelik dev teleskop

Şenlik fotoğrafları için TUG'un sitesine göz atabilirsiniz.

İşte böyle... Temmuz ayı oldukça hareketliydi demek istediğim. Ağustos ayını kendi çalışmalarıma ayırırım diye düşünüyordum fakat yine olmayacak sanırım. 14 Ağustos'ta Sabancı Unv.'de gerçekleştirilecek "Galileo Öğretmen Ağı" programına Gökyüzü Gönüllüleri ekibi olarak resmi bir davet aldık ve 3 gün boyunca orda olacağız. Bu bizim için harika bir gelişme aslında. Yaptığımız çalışmaların, etkinlikleri resmi olarak yürüten Türkiye Astronomi Dernği tarafından tanındığının ve değer verildiğinin göstergesi. Bir tarafta kokteyle 10 dakika geç kalacakları için 5 dakika sunum zamanı vermekten çekinen zihniyeti sorgulayıp, diğer tarafta çalışmalarımıza değer verip bizleri birer "Galileo Öğretmeni" olarak gören anlayışa saygı göstermekten kendimi alamıyorum...

Bu uzun ve nispeten kişisel yazının sonuna sabırla gelebilenlere ayrıca teşekkür ederim :)

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki