Bundan yaklaşık iki yıl önce Galaxy Zoo adıyla bir proje duyurulmuştu. Büyük teleskoplar kullanılarak gökyüzünün belirli bölgelerinin taranmasıyla elde edilen binlerce görüntü, bilgisayar başında fotoğraflardaki galaksileri sınıflandıracak gönüllülerin erşimine açılmıştı. ( Evet, tam da geçen yazımda bahsettiğim tipte bir proje ) Binlerce astronomi meraklısı siteye kaydolmuş ve birkaç ay zarfında on binlerce galaksi sınıflandırılmıştı. İnsan gözünün hassasiyetinin bilgisayar programlarından çok daha iyi olduğu düşünülerek geliştirilen bu uygulama sonuçta başarıya ulaşmış ve sonunda sınıflandırma çalışmalarına büyük katkıda bulunmuş bir çok kişinin de isminin bulunduğu araştırma makaleleri yayınlanmıştı.
Tüm bu süreç içerisinde, Hollanda’lı bir öğretmenin sitede galaksiler arasında gezerken oldukça ilginç bir fotoğrafa rastlamasıyla dikkatler bir anda, ne olduğu ilk bakışta belirlenemeyen bu cisme yöneldi. Birçok bilim insanının da dikkatini çeken bu cisim, keşfeden kişinin ismine atıfta bulunularak Hanny’s Voolverb(Hanny’nin Cismi) olarak anılmaya başlandı. Eldeki veriler cismin yapısına dair fazla bilgi vermediğinden dünyanın farklı yerlerinden birçok astronom, cismi radyo ve x-ışını dalga boylarında gözleyerek bilgi edinmeye çalıştı. Son olarak da Hubble ile detaylı bir şekilde gözlenen cismin sonunda sırrı da açığa çıktı.
Yukarıdaki fotoğrafta spiral galaksinin hemen altındaki yeşil yapı, bahsi geçen Hanny’nin Cismi. Hubble ile elde edilen bu görüntüde cismin galaksiler arası boşlukta bulunan olağan bir gaz bulutundan ziyade , hemen yakınındaki galaksi ile etkileşen ve üst kısmındaki sarı bölgede yakın zamanda tetiklenmiş bir yıldız oluşum bölgesi barındıran bir yapı olduğu ortaya çıktı. Gözlenen bu yıldız oluşumu aynı zamanda üstteki spiral galaksi hakkında da birçok ipucu veriyor. Bahsi geçen yıldız oluşumunun tetiklenmesi, galaksinin merkezindeki karadeliğin bir dönem aktif olmasıyla ilişkilendiriliyor. Cismin yeşil görüntüsü ise galaksiden yayılan ışınımın gaz bulutunu aktif hale getirip, oksijen atomlarının ışıma yapması ile oluşuyor.
Böylesine tesadüfi bir keşif ile ortaya atılan sorular, ardından birçok bilim insanının bir araya gelerek ortaya koydukları çaba ile cevaplanmış oldu. Bu gibi projelerin belki de en güzel yanı, bahsi geçen görüntüleri çoğu zaman ilk kez gören siz oluyorsunuz ve eğer yukarıdaki gibi bir “gariplikle” karşılaşırsanız kendi isminizle anılan bir gökcismine sahip oluyorsunuz!
Hubble Uzay Teleskobu ekibi tarafından yayınlanan detaylı basın duyurusu için tıklayınız.
Bugün, Chandra X-Işını Teleskobu ekibi tarafından yayınlanan basın duyurusu astronomi araştırmalarının nasıl yapıldığına dair çok güzel ipuçları barındırıyor. Duyuruda, bizden 30 milyon ışık yılı uzaklıkta, oldukça hızlı bir şekilde yıldız oluşumuna ev sahipliği yapan cüce bir galaksiden ve galaksinin merkezideki Güneş'in milyon katı kadar büyük kütleye sahip karadelikten bahsediliyor. Evrimini tamamlamış ve "olağan" diyebileceğimiz galaksilerin merkezlerinde devasa karadeliklere rastlamak artık çok şaşırtıcı değil fakat habere konu olan Henize 2-10 olarak adlandırılan galaksi, gözlenen özelliklerine bakılırsa olağandan ziyade evrenin ilk zamanlarındaki ufak ve düzensiz yapılı galaksilere benziyor. Durumu ilginç kılan da bu!
Chandra X-Işını Teleskobu ekibi tarafından yayınlanan fotoğrafta cüce galaksi Henize 2-10'un X-ışını, radyo ve optik dalga boylarında çekilmiş görüntülerinin birleştirilmiş hali görünüyor. Mavi renkler optik(görünür) dalga boyunda olup galaksideki yoğun yıldız oluşum bölgelerini gösteriyor. Orta bölgedeki pembe alan ise yüksek enerjili X-ışını bölgesi. X-ışını bölgesi, fazla fark edilmese de ortadaki sarı radyo bölgesiyle çakışıyor. İşte tam burası devasa karadeliğin bulunduğu yer. ( Telif Hakkı : NASA / STScI )
Galaksi adını verdiğimiz, milyarlarca yıldızdan oluşan ve kütle çekimi ile bir arada duran bu devasa yapıların oluşum ve evrimi kozmolojinin en aktif çalışma alanlarından biri. Evrenin ilk zamanlarında belirli bölgelerdeki yoğunlaşmalar ve bu yoğunlaşmaların birbirini tetikleyerek oluşturduğu düşünülen bu büyük ölçekli yapılar, ilk başta devasa birer yıldız fabrikalarıydı. Galaksinin birçok bölgesinde yüksek hızlarda gerçekleşen yıldız oluşumları ile galaksi zamanla büyüyor ve yakın çevremizde gördüğümüz tipik galaksiler halini alıyor. Tüm bu süreç içerisinde galaksilerin merkezlerindeki yüksek kütleli karadeliklerin oluşumu ise tam bir muamma! Bu karadelikler, galaksinin ilk aşamasında oluşup galaksinin evrimini tetikleyen bir unsur mu, yoksa galaksi oluşup gelişme sürecinde belli mekanizmalarla beslenip bu boyutlara mı ulaştı?
Galaksimiz Samanyolu'nun ilk baştaki gaz bulutundan oluşumunu görsel bir şekilde gösteren bir simulasyon
Yapılan gözlemlerle, galaksi merkezlerindeki karadeliklerin kütleleri ile galaksinin gelişimi hakkında fikir veren ortasındaki şişkinlik (bulge) arasında doğru bir orantı olduğu ortaya çıkarılmıştı. Böylece karadelik ve galaksinin büyüme sırasında birbirini karşılıklı tetiklediği sonucuna varıldı. Fakat iki yıl önce, evrenin ilk zamanlarına ait galaksiler üzerinde yapılan gözlemlerde galaksi merkezlerindeki karadeliklerin bilinen oranın aksine çok daha yüksek kütleye sahip olduğu anlaşıldı. Bu, karadeliklerin daha önceden oluştuğunu destekleyen bir gözlemdi. Habere dönersek, bahsi geçen araştırmada ise merkezinde devasa bir karadelik bulunan fakat yapısında şişkinlik gözlenmeyen bir cüce galaksi keşfedildi, üstelik bu galaksinin bütün özellikleri erken evrendeki ilk galaksilere çok benziyor. Yani bu son gözlem karadeliklerin, galaksinin evrim aşamasında şekil kazanmalarından çok daha önce oluştuklarını destekliyor.
Galaksi evrimini spiral ve eliptik galaksiler için ayrı ayrı gösteren bir görsel (Telif Hakkı Paerson Education)
Yukarıda bahsettiğim düşünme yöntemi çok da karmaşık değil aslında ama yöntemler üzerine kafa yorduğunuzda gerçekten çok etkileyici gelecek. Elinizde, evrenin tarihinin sonlu bir zaman öncesine karşılık gelen görüntüler var ve teleskoplarınızla baktığınızda evrenin sadece o anının görüntüsünü görebiliyorsunuz. Bunun ne kadar ilginç bir durum olduğunu şöyle örnekleyebiliriz: Örneğin tüm insanlığa yabancı olan uzaylıların bir gün kalkıp da Dünya'yı ziyaret ettiğini düşünelim. Bu uzaylılar insanlar hakkında araştırma yapmaya çalıştıklarında, çeşitli gözlemlerle ellerinde bir çok veri olacak fakat bu verileri anlamlandırmakta zorluk çekeceklerdir. Örneğin bazı insanların(örneğin çocukların) boylarının ortalama 1.20 - 1.30 m, bazılarının(örneğin yetişkinlerin) daha yüksek, ortalama 1.70 olduğunu görecekler. Buradan boy ölçüsünün insanların karakteristik bir özelliği olduğunu da çıkarabilirler..Fakat bu yanlış olur çünkü boy ölçüsü en azından belirli bir yaşa kadar değişen bir özellik. Uzaylıların bunu anlayabilmesi için insanları en azından 4-5 yıl boyunca gözlemeleri gerek.
Astronomide de benzer bir durum söz konusu fakat daha dramatik; çünkü elimizdeki sistemlerin evrimleri hakkında fikir edinebilmemiz için gözlememiz gereken zaman ölçekleri milyonlarca yıl mertebesinde. Bu durumda çok daha yaratıcı davranıp yapmamız gereken, evrenin bize sunduğu belki de en muhteşem şey olan gökyüzünde derinlere bakarak evrenin geçmişine dair bilgiler toplamak ve bu bilgilerden yola çıkarak günümüzdeki görüntüleri de göz önüne alıp modeller kurmak.. Milyarlarca yıl yaşayan yıldızların sınıflandırılmasından, galaksilerin sınıflandırılmasına kadar bir çok araştırma bu şekilde yapılıyor; çünkü insanlık, evrendeki en basit süreçleri bile izleyebilecek kadar ne ömre ne de gözlemsel geçmişe sahip.. Astronomi konusunda beni en çok etkileyen şey de tüm buna rağmen insan aklının ortaya koyduğu yöntemler sayesinde, evrenin ölçeği, yapıtaşları ve muhtemel geleceğine dair elinde tuttuğu onlarca bilgi.Sizce de hayret uyandırıcı değil mi?
GökGünce’ye arada uğruyorsanız haberiniz olmuştur ama geçen gün yazdığım bir yazının ve dolayısıyla yeni görsel blogumun reklamını yapmak için Evrensel Karaler’deki yazıyı buraya da gönderiyorum. Evrensel Kareler, bilim ve sanatın kesiştiği noktalardaki konularda paylaştığım görsellerden oluşuyor. Fazla söze gerek yok, aşağıdaki yazı daha iyi fikir verecektir. Evrensel Kareler hakkında bir iki tanesi dışında fazla yorum/eleştiri/geridönüş alamadım.. Bazen tüm bu yazdıklarım, paylaştıklarım “suya yazı yazmak” hissi verebiliyor, o yüzden tek cümlede olsa fikirlerinizi rica ediyorum!
-------------------------------------------
Günümüzün ikon haline gelmiş, en çok tanınan grafik sanatçılarından biri Escher. Eserlerindeki birçoğu matematiksel sezgilere dayanan farklı perspektifler ve tekrarlamalar sanatçıyı diğer örneklerden bambaşka bir yere koyuyor. Hiperbolik geometriden, küresel geometriye, simetriden, paradokslara uzanan birçok matematiksel kavram Escher'in ifade biçiminde rol oynuyor. Her ne kadar lise düzeyinde bir matematik eğitiminden ileriye gitmemiş olan sanatçının sezgisel kavrayışıyla oluşturduğu onlarca eseri, birçok matematikçi için üzerinde derinlemesine çalışılacak bir problem ifade ediyor. Tıpkı yukarıdaki taşbaskı "Resim Galerisi" eserinde olduğu gibi...
Escher'in bu eserini bilenler resimde bir gariplik sezecekler, çünkü normalde Escher resmin ortasında yuvarlak, beyaz bir boşluk bırakmıştı. Bu garip "eksiklikten" rahatsız olan matematikçi Hendrik Lanstra, bir proje grubu oluşturup resmi detaylı analiz ettikten sonra, Escher'in kullandığı geometrik yöntemi tekrar oluşturup matematikte "eliptik eğriler" olarak bilinen eğrilerden yararlanarak eksik parçayı oluşturdu. Yukarıdaki resimde tam ortadaki bölge, detaylı analiz sonucunda ortaya çıkan sonuç.
Escher'in resmin ortasındaki bölgeyi teknik bir zorluktan mı yoksa farklı bir nedenden dolayı mı boş bıraktığı tartışma konusu. Fakat bir sanatçının eserindeki boşluğu matematik kullanarak tamamlamak oldukça sıradışı! Farklı sanat anlayışlarına göre bu müdehale farklı yorumlanabilir ama bence konu Escher olduğunda yöntem ve sonuca sanatçı kendisi şahit olsaydı memnun kalabileceğini tahmin ediyorum.
Projenin ayrıntılarını ve resmin orjinalini web sitesinden, teknik ayrıntılarını SIAM News(pdf) ve Notices of AMS'deki(pdf) makalelerden inceleyebilirsiniz.
Astronomi ile ilk kez tanıştığım ve birkaç yıldır da devam ettirdiğim şekliyle "amatör astronomi", astronomi ile "profesyonel" kaygılar (para, akademik kariyer, şan şöhret vb..) gütmeden tamamen keyif almak ve bu devasa evrenin şaşırtıcı özelliklerine kimi zaman arka bahçene kurduğun teleskopla, kimi zaman ise bilgisayar başında tanıklık etmek olarak tanımlanabilir. Gökyüzü herkese açık bir laboratuar olduğundan dolayı da çok uzun zamanlardan beri bu konuda uğraşan birçok kişi olmuş, bu kişilerden birçoğu da kayda değer gözlemlerde bulunmuş. İşin keyif tarafının dışında elindeki olanakları biraz daha iyi olan veya gerekli sabır ve disipline sahip olanlar, William Herschel gibi Uranüs gezegenini keşfetmekten tutun da bir haftadır internette haberleri dolaşan 10 yaşında küçük bir kızın, bizden 240 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galakside patlayan bir yıldızı keşfine kadar birçok alanda astronomi bilimine katkı sağlayabiliyorlar.
Bu yazıya ilham veren yukarıda bahsettiğim, "Dünya'nın en genç süpernova kaşifi" sıfatını taşıyan Kanadalı ufaklık, Kathryn Aurora Gray'in bir televizyon roportajı:
Bunun öncesinde 6 tane supernova keşfi olan babasının rehberliğinde Kathryn'in uyguladığı yöntem basit olarak, gökyüzünde özellikle galaksi yoğunlaşmalarının olduğu bölgelerden belirli zaman aralıklarıyla alınan fotoğrafların birbiriyle karşılaştırılması sonucu, eski fotoğraflara göre "orda olmaması gereken" bir parlamanın tespit edilmesi şeklinde özetlenebilir. Supernovalar olarak anılan bu olaylar genelde çekirdeklerindeki nüklüer yakıtı tüketen yıldızların patlaması olarak biliniyor fakat Kathryn'nin keşfettiği supernova, Tip Ia dediğimiz, bir beyaz cüce(yakıtını tüketmiş bir yıldız kalıntısı) ve yanında normal bir yıldızın bulunduğu çift yıldız sistemlerinde görülen bir patlama. İşin biraz fiziğine eğilirsek; beyaz cüce güçlü kütleçekimsel etkisiyle yanındaki yıldızdan yavaş yavaş kütle çalmaya başlıyor ve çaldığı bu kütleler beyaz cüce yıldızın üzerine yığılıyor. Yığılma sonucu yıldızın kütlesi, bu tip yıldızların fiziksel yapıları nedeniyle sahip olabilecekleri kritik bir kütle değerini (yaklaşık 1.4 Güneş kütlesi) geçtiğinde beyaz cücenin yüzeyinde dengesizlikler oluşuyor ve nükleer bir patlama gerçekleşiyor. Bu öyle bir patlama ki parlaklığını şu şekilde ifade edersek daha iyi anlaşılabilir: Bir galakside herhangi bir süpernova patlaması durumunda sadece süpernovanın parlaklığı tüm galaksinin parlaklığının yüzlerce katı olabilir ve tipik bir supernova patlamasında 10 sn'de yayılan enerji Güneş'in tüm 10 milyar yıllık ömründe yaydığı enerjiden yüzlerce kat fazla olabilir!!!
Tip 1a süpernova patlamalarının temsili bir gösterimi. Üst karede, sağdaki beyaz cüce yıldız yanındaki yıldızdan madde çalarak etrafında bir yığılma diski oluşturuyor. Yığılan bu maddeler kiritik bir kütle değerini aştığında alttaki karede gösterildiği gibi yüksek enerjili bir patlama gerçekleşiyor.
Supernova avcılığı, teleskop kullanmadan, evinizdeki bilgisayarınızda kullanabileceğiniz bir fotoğraf analiz programıyla kolaylıkla yapılabilecek bir şey. İnternette konuyla ilgili yüzlerce kaynak var. Fikir edinmek ve başlangıç için Springer'in How to Observe serisinden Martin Mobberley'in "Supernovae" kitabı ilk adım olabilir.
Fotoğraflar üzerinden analiz çalışmalarına biraz daha kolay ve kullanılabilir bir arayüz üzerinden başlamak isteyenlere ise geçen günlerde aktif olan Dünya Dışı Gezegen geçişleri tespit etme projesi - Planet Hunters (Gezegen Avcıları) - önerilebilir. Tek yapmanız gereken siteye üye olup "Tutorial" kısmında anlatılan temel şeyleri okumak ve hemen fotoğrafları analiz etmeye başlamak. Yapılan iş temel olarak yıldızların yaydıkları ışığın zaman bağlı grafiklerini incelemek ve bu grafiklerde ancak bir gezegenin yıldızın önünden geçişinde gözlenebilecek azalmaları tespit etmek. Profesyonel astronomlar bu işi bilgisayar programlarıyla otomatik süreçlerle yapıyorlar fakat insan gözünün hassasiyeti ve dikkati kimi zaman bilgisayarınkinden çok daha etkili olabiliyor. O yüzden profesyonel astronomlar, bilgisayar başındaki zamanının bir kısmını "bilime bağışlayacak" gönüllüler arıyor! Yapılacak çalışmada dikkate değer bir katkınız olması durumunda kendinizi akademik bir makalenin yazar listesinde dahi görmeniz mümkün!(Galaksi sınıflandırmasından, Samanyolu'ndaki gaz bulutlarının incelenmesine kadar bahsettiğime benzer birçok proje hakkında Zooniverse sitesinden bilgi alabilirsiniz )
Amatör astronomların bireysel olarak veya profesyonellerle ortaklaşa yaptıkları çalışmaların önemini vurgulayan bir makale de dün ArXiv'de yayınlandı. Süpernova avcılığından, derin uzay fotoğrafçılığına kadar birçok alanda amatörlerin çalışmalarının profesyonellerinkine katkılarda bulunduğundan bahsediliyor makalede, fikir vermek açısından incelenebilir.
Konu astronomi olunca, "amatör" deyip de geçmemek gerek! Yukarıda verdiğim örneklerde de görüldüğü gibi biraz mesai ve teknik çaba harcayarak bu konulardaki gelişmelere siz de katkı sağlayabilirsiniz. Olur da, bahsettiğim herhangi bir projeye katılma konusunda ilham verdiğim biri olursa da yorum kısmına ufak bir not yazarsa, bir yazımın ufak da olsa fark yaratabildiğini görmüş olurum, sevinirim ;)
2011'in ilk Güneş tutulması yarın(4 Ocak) sabah saatlerinde gerçekleşecek ve Türkiye'den de gözlenebilecek. Ay'ın Güneş'in büyük bir kısmını örteceği bu parçalı Güneş tutulması Calsky'dan aldığım zaman bilgilerine göre İstanbul'da 09:06'da başlayıp 10:36'da maksimuma ulaşacak. Bu noktada Güneş'in %56'sına yakını Ay tarafından kapatılacak. Tutulma 12:12'de de sona erecek.
%50'nin üzerinde bir kapanma gerçekleşeceğinden tutulma oldukça belirgin olacağa benziyor. Tutulmayı seyretmek için doğrudan Güneş'e bakmanın zararlı olduğunu tekrar etmekte fayda var. Eğer küçük bir teleskobunuz ve Güneş filtreniz varsa keyifli bir gözlem ve güzel bir fotoğraf fırsatı olabilir. Ben kendi teleskobum için Baader filtremi hazırlıyorum bugün; yarın havanın güzel olması durumunda(ki hava durumu tam tersini söylüyor) tutulmayı izlemeyi umut ediyorum.
Bu tutulma Saros 151 tutulma çevriminin 14. tutulması. Saros çevrimi yaklaşık 18 yıllık bir süre ve bu periyotta Güneş tutulmaları Ay, Dünya ve Güneş'in geometrik konumları ve tutulma günleri açısından kendini tekrar ediyor. Günler tutsa da birbirini takip eden saros çevrimindeki aynı tarihli tutulmalar coğrafi olarak 120 derece doğuya kaymış oluyor. Yani aynı bölgedeki tutulmalar ancak 3 Saros çevriminde( yani yaklaşık 54 yılda) bir kendini tekrar ediyor. Detaylı bilgi almak isteyenler NASA'nın ilgili sayfasını inceleyebilirler.
Olur da yarın hava kapalı olursa tutulmayı internet üzerinden canlı izlemek isteyenler AstronomyLive’ın webcast’inden yararlanabilir.
Ufak bir duyuruda bulunayım istedim… Ben de bugün itibariyle “micro-blogging” olayına Tumblr’da açtığım “Evrensel Kareler” sayfasıyla girmiş oldum. Uzun zamandır, türlü nedenlerle, düzenli bir şekilde güncelleyemediğim GökGünce’ye kendi açımdan bir nevi telafi ve özellikle geçen aylarda yapmayı planladığım ve burdan duyurduğum “Bilim ve Sanat” temalı görsel materyaller paylaşacağım projeye ilk adım olarak düşünüyorum Evrensel Kareler’i.
Sitenin açıklamasında da belirttiğim gibi, içeriği:
Evren ve evreni anlamlandırma çabasına dair çeşitli fikirler, fotoğraflar, videolar, resimler hatta müzikler..
olarak planlıyorum. Sadece astronomi ile sınırlı değil, matematikten tutun bilimin tüm alanlarına dair şeyler olacak. Tumblr’ın formatı gereği GökGünce’deki gibi detaylı yazılardan ziyada birkaç paragrafta tanıtıcı bir yazı ve görsel ile kolaylıkla paylaşım yapılabiliyor. Tumblr kullanıcıları siteyi doğrudan takip edebilirler ya da Tumblr üyeliğiniz yoksa da RSS ile takip edebilirsiniz. İlk üç yazıyı yayınladım bile, siteyi aşağıdaki bağlantıya tıklayarak ziyaret edebilirsiniz!
NOT : Yukarıdaki şekil Clabi-Yau manifold olarak bilinen 6 boyutlu geometrik cismin iki boyutlu kesitinin gösterimi. Daha fazla merak edenler için geçen ay yayınlanan Plus’taki makaleye göz atmalarını tavsiye ederim.
Gece 12’den sonra yazılmış bir yazı için geleneksel “yeni yıl” kutlaması konusunda geç kalmış olabilirim, o halde “yeni yıldız yılınız” kutlu olsun demek istedim! Biraz önce feed listemdeki bir karikaturden esinlendim açıkçası. SpikedMath’de bir grup yeni yıl partisinde geri sayım yapıp yeni yılı kutluyorlar ardından bir süre geçtikten sonra grup dağılıyor ve geriye kalan iki kişi “şimdi tam zamanı” deyip geri sayıp “yeni yıldız yılını” kutluyor.
Kaynak: SpikedMath
Grup tarafından (ve bugün tüm Dünya’da hemen hemen herkes tarafından) kutlanan ilk yıl, tropik yıl dediğimiz Dünya’nın Güneş’in yörüngesinde ardışık iki bahar noktasından geçmesi arasındaki süre aslında ve bu 365.256 ortalama Güneş gününe denk geliyor. Bir de Yıldız Yılı olarak tanımlanan yıl var ki burada referans alınan nokta Güneş değil, bizden çok çok uzakta oldukları için durağan kabul edilen yıldızlar oluyor. Yani Dünya’nın hareketsiz kabul edilen bir yıldıza göre hesaplanan bir tam dönüşü yıldız yılı olarak tanımlanıyor. Tropik yıl Dünya’nın yaptığı devinim hareketi nedeniyle yıldız yılından 20 dakika kısa. Yani yıldız yılını 20 dakika daha geç tamamlıyor Dünya, ki bu da yukarıda karikaturdeki kahramanlarımızın son karede kutladıkları yıl.
Yıl hesapları gerçekten kafa karıştırıcı olabiliyor. Ben geçen sene Sabancı’da Ünal Ertan hocanın yaptığı bir sunumda bu karmaşıklıkla tanışmıştım ve anlayana kadar baya bir uğraşmıştım. Bahsettiğim sunuma şu linkten ulaşabilirsiniz; daha birkaç ilginç noktadan da bahsediyor.
GökGünce’nin konseptine yakışır bir şekilde kutlamış oldum böylece yeni yılı! Yeni yıl için bir dileğim olacaksa da o da “yıldızların ışığının her zaman yolunuzu aydınlatması”! İyi seneler!