1835’de ünlü Fransız pozitivist filozof Auguste Comte kendinden emin, oldukça iddialı bir sav ortaya atmıştı: “Yıldızların ve gezegenlerin içinde neler olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz...” Bilim Tarihi böylesi özgüven patlaması yaşan bilim insanları ve dönemlerle dolu fakat gel gör ki A. Comte’nin iddiasının üzeinden uzun bir zaman geçmeden yıldızlar da dahil olmak üzere bütün maddeler hakkında bilgi edinebildiğimiz “tayf” ölçüm tekniklerinin ortaya atılması, insanlığın evreni anlayışında en büyük adımlardan birini atmasını sağladı. Comte bu kadar feci bir şekilde haksız çıkacağını nerden bilsin?
Artık biliyoruz ki, bütün maddelerin çeşitli mekanizmalarla yaydıkları ya da soğurdukları ışınımda(tayflarında) kendilerine has belli karakteristik özelliklerin izleri bulunuyor. Dolayısıyla, herhangi bir cisimden gelen ışınımın tayfına bakarak, tayftaki karakteristik çizgilerden o cisimin içindeki tüm maddeleri tek tek sıralayabiliyoruz. 1814’lerde Fraunhofer tarafından gözlenen ilk tayf çizgilerinin ardından 1859’da Kirchhoff ve Bunsen tayf çizgileri üzerinde yaptıkları araştırmalarla çizgilerin, onları yayan maddelere özgü olduklarını iddia etmiş, Güneş’in tayfını da elde edip Güneş’in yapısında demir olduğunu ilk defa ortaya atmışlardır. Ama asıl heyecan verici gelişme ise, 1868 Ağustos’un Tam Güneş Tutulması sırasında Güneş atmosferinin tayfını inceleyen Fransız bilimci Pierre Janssen, daha önceden karşılaşmadığı bir sarı çizgiye rastlar ve bunun sodyuma karşılık geldiğini düşünüp not eder. Ardından bu gizemli çizgiyi, İngiliz bilimci Norman Lockyer inceler ve bunun, önceden bilinmeyen, yeni bir elemente ait olduğunu ortaya koyar; ismini de Yunan’ca Güneş kelimesi helios’tan yola çıkarak Helyum koyar.. Fakat bu yeni elemente Dünya üzerinde ilk defa rastlanana kadar daha bir 37 yıl geçecektir ki ancak 1895’de İskoç kimyacı William Ramsay Helyum’u ilk defa uranyum mineralleri ile yaptığı deneylerde izole etmeyi başarır.. Yani kısacası, Helyum elementi Dünya’da keşfedilmeden çok daha önce Güneş’te keşfedilmiştir!
Güneş’in görünür dalga boyundaki tayfı.. Aralardaki karanlık bölgeler, Güneş yüzeyindeki belirli elementlerin ışığı soğurmasıyla oluşan boşluklar – tayf çizgileri.. Detaylı bilgi için Bulutsu.org’daki tam açıklamaya göz atabilirsiniz.
Bu konuda birşeyler yazmama vesile olan ise Günün Gökbilim Görüntüsü’nde bugun yayınlanan geçen haftaki Güneş Tutulma’sının özgün bir fotoğrafı… Alttaki fotoğrafta, solda kavuşum anının fotoğrafı, sağda ise Tam Tutulma sırasında Güneş’in renk küresinden(chromosphere) yayılan ışınımın küçük bir alanda çizgi şeklinde yüzlerce delikten(kırınım ızgarası-diffiraction grating) geçirilerek oluşturulmuş tayf görüntüleri bulunuyor. En kuvvetli tayf çizgilerini oluşturan en baştaki kırmızı ışınım ve sondaki mavi ışınımın kaynağı Hidrojen atomları, ortadaki sarı ışınımın kaynağı ise Helyum! (Buradaki ışınımın nedeni yukarıdaki görüntüde olduğu gibi soğurulma değil, renk küredeki ışınım..)
Telif Hakkı: Constantine Emmanouilidi
Newton’un ışığı pirizmadan geçirerek renklerine ayırmasıyla aynı prensipten yola çıkarak, farklı maddelerin izlerini, ışınım tayflarından çıkarmak daha sonra astronominin inanılmaz bir hızla gelişmesini sağladı. Astronomide, inceldiğimiz cisim hakkında bilgi alabildiğimiz tek şey ondan bize ulaşan ışık, dolayısıyla tayf analizinin mümkün olmasıyla incelenen kaynakların içeriği, sıcaklığı, hareketine dair herşey yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı! Bence, yukarıdaki fotoğraf arka plandaki tüm bu gelişmeleri oldukça estetik bir şekilde yansıtıyor.
Kaynaklar:
0 yorum:
Yorum Gönder