0
yorum

28 Ocak 2016 Perşembe

13. Fizik Haftası 1-5 Şubat'ta İTÜ'de!

Altı yıldır fizik öğrencileri tarafından yine fizik öğrencilerine yönelik olarak düzenlenen Fizik Haftası'nın bu yıl 13.'sü İstanbul Teknik Üniversitesi'nde gerçekleştirilecek. 1-5 Şubat tarihleri arasında bir hafta boyunca lisans-yüksek lisans- doktora öğrencilerinin kendi çalıştıkları ya da ilgi alanları dahilindeki konuları olabildiğince ulaşılabilir, daha çok 'deneyim paylaşımı' şeklinde kısa ders ve sunumlarla anlatacaklar.


Açılış konuşmasını Mimar Sinan Ünv. Fizik Bölümü'nden Doç. Dr. Afif Sıddıki veriyor olacak. Pazartesi öğleden sonra ve salı sabah olmak üzere iki oturumluk 'Klasik Fizikte Faz Uzayı' başlıklı benim de bir katkım olacak. Konuşmamın özeti aşağıda:

Fiziksel bir sistemi karakterize etmek için kullanılan parametreleri, koordinatları veya durum değişkenlerini geometrik olarak incelemek adına faz uzayına yerleştiririz. Ardından genellikle çok-boyutlu bir yapıya sahip bu uzay üzerinde çalışarak sistemin davranışını (örneğin klasik bir sistemin yörüngesini) anlamaya çalışırız. Bu konuşmada öncelikle fizikte temel dersler almaya başladığımızdan itibaren karşımıza çıkan faz uzay kavramını tanımlayıp, tarihsel kökenlerine kısa bir giriş yapacağız. Ardından klasik mekanikten temel birkaç problemi faz uzayı üzerinde tanımlayıp, klasik faz uzayının geometrisine giriş yapacağız. Bu noktada ilk inceleyeceğimiz başlık Liouville’in ünlü faz uzayında yörünge boyunca korunan yoğunluk fonksiyonu kavramı olacak. Burada Hamiltonyen sistemlerin genel tanımını verip, sistemin faz uzayındaki hareketini bir akış olarak göstereceğiz. İkinci olarak da Poincaré’nin sonlu bir faz uzayına sahip sistemler için ifade ettiği Recurrance (tekrarlama) Teoremini faz uzayındaki hareketi istatistiksel olarak inceleyerek kanıtlamaya çalışacağız. 
Kaynaklar: 
Introduction to Modern Dynamics - David D. Nolte - Oxford Unv. Press (2014)
Tangled Tale of Phase Space - David D. Nolte - Physics Today - Nisan 2010
NPTEL Physical Applications of Stochastic Processes Youtube Video (Lecture 28-29 “Statistical Aspects of Deterministic Dynamics”)

Kişisel olarak etkinliğe dördüncü Fizik Haftası'ndan beri katılarak okuldaki fizik derslerimin yanında konunun doğrudan içinde olan öğrencilerden, çoğu zaman deneme-yanılma ile öğrenilen birçok deneyim ve bilgi edinme fırsatı bulup hala devam eden birçok güzel arkadaşlıklar edinme fırsatım oldu. Etkinliğin en büyük handikabı belki de herkesin sunumlar sırasında kafasına takılan noktayı çekinmeden dilediği kadar sorup, tartışıp tipik seminerlerdeki gibi 'anlıyormuş gibi' yapmak zorunda kalmaması... İlk Fizik Haftalarını düzenleyen dostların doktora çalışmaları artık yavaş yavaş tamamlanıp, etkinliğin organizasyon ve içeriğini bizlere devrettiğinden beri içinde bulunmaktan müthiş keyif ve tatmin aldığım bir etkinlik olduğunu söyleyebilirim.  Farklı farklı konularda seviyesi oldukça iyi dersler dinlemek isterseniz önümüzdeki hafta sizleri İTÜ'ye bekleriz. Etkinlik herkese açık olup, internet sitesi üzerindeki kayıt formunu doldurmanız yeterlidir.

Detaylı program ve tüm konuşma özetlerine 13. Fizik Haftası internet sitesinden erişebilirsiniz: http://fizikhaftasi.itu.edu.tr/
0
yorum

22 Ocak 2016 Cuma

Gökyüzü Bülteni Ocak-Şubat 2016 sayısı yayında!

Arkamızda dolu dolu altı sayıyı geride bırakıp, Gökyüzü Bülteni olarak 2016'ya Ocak-Şubat'16 sayısı ile giriyoruz! Türk Astronomi Derneği olarak yayınladığımız ve benim de editörü olduğum Gökyüzü Bülteni yeni yıldan itibaren artık iki aylık periyotta yayınlanmaya başlayacak. Bir yıla altı sayı sığdırmaya çalışacağız kısacası, bir de yapabilirsek özel bir sayı hazırlayacağız.

Yeni sayımızda Mars Gezginlerini kapağa taşıdık. Özyeğin Üniversitesi'nde yoğun ve özgün çalışmalarıyla Mars gezginleri konusunda araştırma ve teknik çalışmalar yürüten ÖzÜ Rover Takımı bu sayıda da bizleri yalnız bırakmayarak, 'Bir Mars Gezgininin Anatomisi' başlıklı harika bir yazıyla bültene katkı sağladılar! Mars gibi bir konuyu kapakta işleyip baş yazıyı Türkiye'den bu konu üzerine kafa yorup, çalışmalar yürüten bir gruptan almak bizler için çok güzel bir his. Aynı zamanda Gökyüzü'de yapmaya çalıştığımız işin felsefesine de çok güzel uyan bir durum. Sadece NASA/ESA vs. haberlerinin çevirilerinden öte Türkiye'de astronomi/astrofizik/uzay araştırmaları konusunda mütevazi de olsa yapılan araştırma ve çalışmaları göz önüne çıkarmak, okurlara 'ithal' bir içerikten ziyade olabildiğince yerel ve özgün bir içerik sunmak öncelikli amacımız.

Bülten Kapak Konusu'ndan ibaret değil elbette; en önemli bileşenlerinden biri Haberler kısmımız ve ardından gelen iki öğrenci arkadaşımızın yurtdışında katıldıkları çalıştay ve okulların ardından yazdıkları deneyim yazıları. Türkiye'de yapılan y.lisans/doktora seviyesinde araştırmaları ele aldığımız 'Astronomi & Astrofizik Araştırmaları' bölümü ve birbirinden ilginç köşeleri saymıyorum bile.

Bültene aşağıdaki bağlantılardan erişebilirsiniz. Bu bağlantıları kendi sosyal medya sayfalarınızda ve çevrelerinizde paylaşarak bültenin daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirseniz bizleri çok mutlu edersiniz! İyi okumalar!

0
yorum

20 Ocak 2016 Çarşamba

Güneş Sistemi'nde Dokuzuncu Gezegen İhtimali!

Güneş Sistemi her nedense astronomi ve astrofizikte genelde yeterli ilgiyi görmez; gezegenler milyarlarca yıldır dolandıkları yörüngelerinde dolana dururlar, arada bir uzakta bir yerde yeni bir cisim keşfedilir ama bu düşünülen 'büyük resme' çok da bir şey eklemez gibi görünür. Halbuki gerçek bu durumdan ancak bu kadar uzak olabilir! Güneş Sistemi araştırmaları bana kalırsa en dinamik ve en ilgi çekici konular arasında; bugün duyurusu yapılan olası 9. Gezegen haberi ise tam olarak bunu doğrular nitelikte!

CalTech'den iki gezegen bilimci Mike Brown ve Konstantin Batygin'in ortak yaptıkları çalışmaya göre Güneş Sistemi kaçınılmaz olarak bir başka gezegene, Plüton'un tahtından edilmesiyle sekize düşen aileye bir ek olarak, dokuzuncu bir üyeye sahip olması gerekiyor. İkilinin yaptıkları teorik ve bilgisayarla hesaplamalı çalışmaları bu sonucu, bu alanda çalışan birçok kişinin de sonrasında onayladığı şekliyle ortaya koyuyor.

Öne sürülen dokuzuncu gezegenin bir sanatçı çizimi (Kaynak: CalTech)

Herşeyin temelinde Kuiper Kuşağı'nda yakın zamanda keşfedilen bir grup cismin yörüngelerinde gözlenen alışılmadık bir örüntü yatıyor. Kuiper Kuşağı, Güneş Sistemi'nin oluşumu sırasında arda kalan parçaların dev gezegenlerin kütle çekimleriyle etraflarını 'temizlerken' dışarı doğru fırlattığı ve Neptün'ün yörüngesinin ötesinde kümelendiği bir bölge olarak tanımlanıyor. Bu bölgede irili ufaklı birçok cisim olduğu öngörülürken, bu cisimlerin hem Dünya'ya uzaklıkları hem de oldukça sönük olmaları nedeniyle gözlenmeleri de bir o kadar zor oluyor. Araştırmada sözü geçen cisimlerin yörüngeleri detaylı bir şekilde incelendiğinde, her birinin Güneş'e en yakın noktaları yani perihelion'larının aynı yöne doğru yönelmiş olduğu gözleniyor. Üstüne bu cisimlerin yörüngelerinin her biri diğer sekiz gezegenin Güneş etrafında dolandığı düzlemin yaklaşık 30 derece altında yer alıyor. Güneş Sistemi'nin dışında, birbirinden ve başka bir cismin etkisinden uzak bir grup cismin birbiriyle bu kadar uyumlu ve benzer hareket ediyor olması hemen soru işaretleri yaratıyor elbette.

Kuiper Kuşağında yörüngeleri aynı yöne yönlenmiş bir grup cisim (mor renkli) ve yine kuşağa dik alışılmadık yörüngelerdeki(yeşil) cisimleri açıklamak için öne sürülen 1-10 Dünya kütleli gezegen (turuncu) (Kaynak: CalTech)

Önerilen çözümlerden ilki Kuiper Kuşağın'daki kütlelerin bu cisimleri etkileyip, gözlenen yörüngelere sahip olmalarına neden olması; yapılan hesaplamalara göre bunun için gerekli kütle Kuiper Kuşağı için bugün öngörülen kütlenin 100 katı kadar; dolayısıyla bu seçenek eleniyor. İkinci olarak da böylesi bir etkiden bu cisimlerin dışında dolanan büyük bir gezegenin sorumlu olduğu ortaya atılıyor. Araştırmacılar 1  ila 10 Dünya kütlesi arasında bir gezegeni, bu cisimlerin tam karşı konumunda yörüngeye soktuklarında diğer cisimlerde gözlenen örüntünün birebir oluştuğu fark ediliyor. Üstelik bu konfigürasyon, gezegen sistemleri gibi birbiriyle büyük ölçüde etkileşen sistemler için gerekli en hassas şartı yani 'kararlılık' şartını da sağlıyor! Dahası da var, önerilen çözüm şu ana kadar nedeni anlaşılamamış Kuiper Kuşağında keşfedilmiş dik yörüngeli cisimleri, Sedna ve 2012 VP113 adlı cismin garip yörüngelerini de doğal bir sonuç olarak ortaya çıkarıyor. "Bir taşla kuş katliamı" kısacası!

Peki böylesi bir gezegen, Güneş Sistemi'nin o kadar dış bölgesinde nasıl oluşmuş olabilir? Bunun için araştırma sahiplerinin önerdikleri model, Güneş Sistemi oluşurken öncül diskte oluşmaya başlayan günümüzde Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün olan dört büyük temel çekirdeğin yanında beşinci bir çekirdeğin de oluştuğu fakat Jüpiter gibi dev bir gezegen tarafından sistemin dışına itildiği şeklinde Bu senaryo hiç de yeni bir senaryo değil aslında; Güneş Sistemi dışındaki gezegen sistemlerinde gözlenen yıldızından çok çok uzaktaki gezegenler için önerilen en temel mekanizma olarak biliniyor 'göç' (migration) mekanizması. Üstelik 1-10 Dünya kütlesinde bir gezegenin varlığı, başka gezegen sistemlerinde en çok gözlenen fakat bizim sistemimizde şu ana kadar tek bir örneği olmayan böylesi bir cismi ortaya koyup, bizim Güneş Sistemimizin de diğer sistemler gibi 'olağan' bir sistem olduğunu gösterecek en iyi örnek olacaktır.

Bu sonuçlara gözlemsel verilerden yola çıkarak büyük ölçüde teorik hesaplamalar ve bilgisayarla yapılan simulasyonlar aracılığıyla ulaşılıyor elbette. Çünkü kütle çekimi gibi 'basit' bir etkileşime sahip olsalar da çok fazla sayıda cismina aynı anda etkileşip, hangi yörüngelere sahip olacakları problemi çok ciddi hesap ve bilgisayar yardımı olmadan çözülebilecek bir problem değil. Merak edenler üç cismin birbiriyle etkileşiminin dahi çözülemeyecek karmaşıklıkta olduğunu görmek için 3-cisim problemi diye aratabilirler. Fakat burada vurgulanması gereken, benzer süreç Güneş Sistemi'nin sekizinci üyesi Neptün'ün keşfi sırasında da birebir yaşanmıştı, tek farkla o zaman hesap sadece kalem kağıtla yapılmak durumunda kalmıştı.

Tıpkı Uranüs'ün yörüngesindeki 'olağandışı' özelliklerden yola çıkarak 'orada olması gereken' bir gezegen olarak ortaya atılan ve hemen sonrasında gözlenen Neptün gibi, çalışmanın sahipleri Kuiper Kuşağında Güneş'ten uzaklığı Dünya'nın Güneş'e uzaklığının 100 katı yörüngede dolanan bir gezegen olduğunu söylüyor. Fakat bir farkla; yörüngesine dair ön görüde bulunsalarda gezegenin şu anda 20000 yıllık yörüngesinin hangi noktasında olacağını söyleyemiyorlar. Gene de bu bilgiler ışığında büyük grupların dokuzuncu gezegeni aramak için yarından itibaren kolları sıvayacaklarına adım gibi eminim! Keşif haberini birkaç yıla alırız gibime geliyor!


2
yorum

1 Ocak 2016 Cuma

Buz ve Gökyüzü

Yeni yılın ilk gününün bir taraftan rehaveti bir taraftan da 'yeni yıldan beklediklerini' daha fazla beklememek ve bir an önce gerçekleştirmek adına ilk adımları atmak arasında gidip gelen garip bir hissi var. 2016'dan kendim için beklediğim şeylerden biri de uzun zamandır merakla okuyup takip ettiğim kutup keşif/araştırmalarına dair biraz daha detaylı okumalar yapmak, eski keşif hikayelerinin peşine düşmek ve dünyanın her iki çatısı hakkında da detaylı bilgi sahibi olmak vardı... Bugün SineBu'da izlediğim La Glace & Le Ciel (Buz ve Gökyüzü) belgeseli bunun için yılın ilk gününden ilk adımı atmak konusunda tam denk geldi.

Buz ve Gökyüzü, Başka Sinemalar adı altında gösterilen çoğunluğu bağımsız ve festival filmlerinden oluşan seçkinin içinde ilk gördüğümde beni şaşırtan bir bilim-coğrafya belgeseli. Yirmi üç yaşında ilk kez Antarktika'ya ayak basmış şimdi ise seksenli yaşlarına ulaşmış Fransız buzul bilimci Claude Lorius'un altmış yıllık bilimsel keşif macerasını görsel bir şölen şeklinde anlatan bir belgesel. Genel olarak Antarktika çalışmaları ve bunların gerçekleştirilmesindeki zorluklar üzerinden, özel olarak da burada yapılan çalışmaların iklim bilim ve özellikle küresel ısınma adına ne söylediğine dair etkileyici bir anlatı.


Belgeselde C. Lorius ve ekibi, 1960'larda yapılan ilk seferlerde bundan önce kimsenin incelemediği bölgelerde çeşitli meteorolojik ve buzul bilim ölçümleri yapıyorlar ve birçok örnek alıyorlar. Ardından gelişen mühendislik imkanlarıyla yüzeyi delip yerin metrelerce altına inip on binlerce yıl önce üst üste yığılmış buz kütlelerini inceleme fırsatı buluyorlar. Son olarak da Rusların efsanevi Vostok İstasyonundaki yine efsanevi buz delme aleti ile 3600m'ye kadar inip buzların arasına hapsolmuş günümüzden 400 000 yıl öncesinin atmosferinden örnekler alıp iklim döngülerini ve günümüzdeki karbondioksit fazlalığını ortaya çıkarıyorlar.


Belgesele dair en çarpıcı nokta C. Lorius'un ilk seferinden son gidişine kadar tüm Antarktika seferlerinin müthiş profesyonel bir şekilde kayda geçirilmiş olup, neredeyse altmış senelik bir zaman aralığını kapsayan görüntü kayıtlarının bir araya getirilmesi ile ortaya müthiş incelikli bir tarihsel belge konmuş olması. Bu tip hikayeleri kitaplardan okumaya alışığım fakat bu sefer karşımda tüm zorlukları ve içindekilere hissettirdiği duygularla kanlı canlı insanlar vardı. Bu görüntülerin tipik bir 'belgesel' havasından ziyade o anı belgelemek adına kayda geçirilmiş olması epey samimiyet katmış. Film boyunca aralarda C. Lorius'un günümüzde Antarktika'nın olağanüstü coğrafyasında alınmış görüntüleri, hikayesini kendi dilinden anlatan buzul bilimciyi tüm uğraşları, deneyimi ve başarılarıyla karşımıza koyuyor ve beni 'hayatını bir probleme' adamak üzerine derin derin düşündürüyor.


İklim değişikliği konusu içine siyaset ve politika girmiş herşey gibi oldukça kirli ve eldeki bilimsel verilere rağmen herkesin bir 'fikri' olduğu bir konu... Buz ve Gökyüzü olayın politik tarafına hiç girmeden sadece bilim ve keşfetme hazzı üzerinden, bu keşife imza etmiş bir devin müthiş bir hikayesini anlatıyor sadece. C. Lorius'nun gezegenin en ıssız ve belki de en kırılgan bölgelerini bizzat görmüş biri olarak dünyamıza karşı duyduğu hassasiyet ve bunu ifade edişindeki samimiyet beni fazlasıyla etkiledi diyebilirim.

Fırsatınız varsa iyi bir keşif belgeseli seyretmek için Buz ve Gökyüzü'nü gösterimden çıkmadan izleyin derim! Başka Sinema'daki gösterim programı için tıklayınız.

Paylaş!

 

Copyright © 2010 Gök Günce | Blogger Templates by Splashy Templates | Free PSD Design by Amuki