Bugün, bizim ülkemizde pek hissedemesek de aslında 'uzay çağında' yaşadığımızı doğrular nitelikte heyecan verici bir duyuru yapıldı! Güneş Sistemi'ne en yakın yıldız sistemi olan Alpha Centauri 'ye önümüzdeki yaklaşık 40 yıl içerisinde gönderilip varması planlanan bir uzay görevi: Breaktrough Starshot!
Alpha Centauri 4.37 ışık yılı (yaklaşık 44 trilyon km) mesafede Güneş'e en yakın yıldız sistemi olarak biliniyor ve bu özelliğinden dolayı Güneş Sistemi dışı 'Dünya' arayışları konusunda astronom ve astrobiyologların gözünü iştahla diktikleri bir hedef olma özelliği taşıyor. Bu yıldız sistemi Erboğa (Centauri) takımyıldızındaki en parlak yıldız olarak kataloglandığından dolayı 'alpha' ön adını alıyor. Güneş benzeri iki yıldız olan Alpha Centauri A ve Alpha Centauiri B adlı iki yıldız ve bunların etrafında dolanan Proxima Centauri yıldızı ile üçlü bir sistem oluşturuyorlar. Yakın zamanlarda araştırmalar Alpha Centauri B'nin etrafında Dünya büyüklüğünde bir gezegen ihtimalini ortaya koymuş ve bu büyük heyecan yaratmıştı. Bahsi geçen görev bu yeni Dünya'yı keşfetmek adına bir fırsat olarak ortaya konuyor.
Bilimkurgu kitaplarının favori temalarından olan ve bu konuyla ciddi ciddi uğraşan kişilerin dahi aklına gelemeyecek kadar kısa bir sürede gerçekleştirilmesi planlanan bu görevi geçmişte teorik fizik eğitimi almış şu anda da serveti nereden kaynaklı olduğuna emin olamadığım Rus milyarder Yuri Milner başlangıç finansmanı olarak 100 milyon dolarını karşılıyor; kendisine büyük bir bilim insanı/mühendis ekibi eşlik ediyor. Milner Facebook, Spotify gibi dev internet şirketlerinin fonlarına başlangıç destekleri sağlayan ve son birkaç yıldır 'Breakthrough Prize' adında temel bilimler alanında önde gelen çalışmalara milyon dolarlar mertebesinde ödüller veren bir 'hayırsever' olarak tanımlanıyor.
Bahsi geçen plana göre günümüzde çığır açma noktasına gelen nanoteknoloji yöntemleriyle gerekli donanımın tümü yalnızca 1 gramlık bir çipe sığdırılmış birçok küçük otonom araçlar şeklinde üretilecek. Bu araçlar üzerlerine entegre edilmiş, tıpkı rüzgarın gemi yelkenlerini şişirdiği gibi Dünya'dan gönderilecek yoğunlaştırılmış lazerlerle 'şişirilecek' yelkenlere sahip olacaklar. Bu araçlar yörüngeye çıkarılarak serbest bırakılıp lazerlerle birkaç dakika içerisinde ışık hızının %5'ine kadar hızlandırılacaklar. Bu da iki dakika içerisinde Dünya'dan 1 milyon km uzaklaşacaklar anlamına geliyor. Yol boyunca hızlanarak ışık hızının %20'sine kadar ulaşacak küçük uyduların yaklaşık 20 yılda yıldız sistemine varması; yıldızların yakınından geçip potansiyel 'Dünya'ları görüntülemesi hedefleniyor (Görevi görsel olarak anlatan kısa bir video için tıklayınız).
Kaba bir hesapla, her şeyin yolunda gittiği düşünüldüğünde yapılan bu ilk yatırım ve girişimle birlikte gerekli teknolojini geliştirip uyduların üretilmesi için 20 yıl, ardından gönderilip Alpha Centauri'ye varması için de bir 20 yıl daha ön görülüyor. Elde edilecek görüntülerin Dünya'ya varışı için de bir 4 yıl koyduğumuzda, kabaca 45 yıl gibi bir sürede görev tamamlanıyor!
45 yıl neden bu kadar heyecanlandırır ki diyenleriniz varsa, böylesi kısa bir süre şu ana kadar hayal edilebilen tüm zamanların kat be kat ötesinde olduğunu hatırlatmak gerekir. Örneğin 1970'lerde fırlatılan Voyager'ların mevcut hızlarıyla Alpha Centauri'ye varmaları 70 000 yıl sürerdi, ki o yöne doğru gitmiyorlar zaten. İyon hızlandırma yöntemi ile yapılan en iyimser tahminler de bin yıl mertebesinin altına inemiyor; birçok farklı senaryo düşünülerek yapılan ön görülerin hiçbiri kendi jenarasyonumuzda geliştirilip, gönderilip sonuçların alındığı bir görevi tahmin edemiyordu. Böylesi iddialı bir hedef için bir o kadar iddialı bir ekip, plan ve aynı ölçekte finansal destek gerekeceği kuşkusuz. Bu üçünün de ilk aşamada bir araya getirildiği çok açık görülüyor.
Yuri Gagarin'in ilk uzaya çıkışı anısına 'Yuri Gecesi' olarak kutlandığı bugün, 12 Nisan, böylesi bir duyuru için çok iyi bir seçim olmuş! İnsanoğlu olarak fiziksel olarak attığımız adım her ne kadar henüz çok küçük olsa da geliştirilen teknolojiler ve en önemlisi bilimsel ilerleme ve hayal gücü ile ulaşmaya çalıştığımız yerler artık çok çok daha yakın görünüyor. Hedeflenen zaman dilimi tutturulamasa bile bu girişimle elde edilecek deneyim ve yapılacak çalışmaların bizleri diğer Dünya'lara fazlasıyla yakınlaştıracağı kesin! Alpha Centauri etrafındındaki bir gezegenin yakın görüntüsünü görmek ihtimali dahi fazlasıyla heyecan verici!
Görevin detayları ve bugün yayınlanan duyuru için: Breakthrough Initiative: Starshot
Görevi kapsamlıca ele alan, yıldızlar-arası seyahat konusunda müthiş bir kaynak: Centauri Dreams
New York Times'da konuyla ilgili yayınlanan ve bu yazı için referans olarak kullandığım kapsamlı yazı: A Visionary Project Aims for Alpha Centauri
Alpha Centauri'ye gitmek üzerine Nautilus'da geçen sayılarda yayınlanan harika bir yazı: Roadmap to Alpha Centauri
*Güneş'ten sonra elbette!
3
yorum
alpha centauri, astronomi, Haber, Uzay Araştırmaları, Uzay Uçuşu
yorum
12 Nisan 2016 Salı
Etiketler:alpha centauri, astronomi, Haber, Uzay Araştırmaları, Uzay Uçuşu
Hedef En Yakın Yıldız*: Alpha Centauri
GökGünce'nin Sekiz Yılının Ardından
Blog yazmak zor zanaat, hele günümüz internet medya ortamında belki düşünüldüğünden daha da zor. Bu ay sekizinci yılını dolduruyor GökGünce; son zamanlarda 'ne kadar da uzun zaman olmuş ilk yazıyı yazalı beri' diye düşünür durur buluyorum kendimi. 'Çarpışan Galaksilere' dair Hubble'ın yayınladığı olağanüstü fotoğraflar ilk yazımı [Çarpışan Galaksilerle Başlamak - Nisan 2008] motive etmişti, öncesinde astronomiye dair bulduğun hangi blog varsa hepsi tek tek takip ettiğim, amatör astronomiyle yavaş yavaş fakat oldukça 'tutkulu' bir şekilde uğraştığım dönemler ve ben de bu konuda bir şeyler 'üretmek istiyorum'un somut bir karşılığıydı bu blog… Bu süreçte neler neler olmadı ki… Uzun zamadır bloga yazı yazmıyor olmanın, fakat bir taraftan da yakın zamanda okuyup internet kullanım alışkanlığımdan bloglara bakışıma kadar birçok konuda dramatik bir etki yaratan bir yazının [Kurtarmamız gereken Web] tetiklediği tekrar yazma dürtüsü; bir taraftan ilk baştaki noktadan geldiğim yere dair kendimce bir değerlendirme yapma isteği; hepsi birleşip bu yazıya malzeme oldu denebilir.
Sekiz yıl önce tam anlamıyla okuyacak Türkçe astronomi blogu bulamamaktan yakınıp başlattığım GökGünce her ne kadar benim derdime derman olamamış olsa bile o zamandan beri kendi çapında bir takipçi yaratıp, özellikle yazdığım popüler ve kapsamlı birkaç başlık sayesinde referans gösterilir bir hal aldı. Meselem aslında blog hakkında konuşmaktan ziyade blogla paralel kendi hayatımdaki gelişmelere değinmek, fırsat olursa gene blogla bitirip bağlamak.
O dönemler İTÜ'de mühendislik öğrencisiydim ve ortaokuldan beri matematik, fizik gibi konulara fazlasıyla meraklı ve ilgili olmama rağmen dönüp dolaşıp kendimi mühendislikte bulmuştum işte; okurken bir taraftan bilişim sektöründe çalışıyordum ve yaptığım işler öylesine keyifsiz ve tatminsiz geliyor, bende öylesine bir 'sıkışma hissi' yaratıyordu ki hayatımda bir şeyleri değiştirmenin, yeni bir şeylere girişmenin gerekliliği fazlasıyla hisseder olmuştum, sonuçta da çocukluğumun "bilinçsizce" fakat bir o kadar tutkuyla ilgilendiğim uğraşım astronomiye sardım [Güneş Sistemi'ni Keşfetmek Üzerine - Mayıs 2014]. Bir de baktım ki 'amatör astronomi' diye bir şey varmış meğer, kendi dürbün ve teleskobunla dışarı çıkıp gökyüzünün keyfini sürebildiğin, olayı biraz ciddiye alırsan bilimsel çalışmalara dahi katkı sağlayabildiğin... Google ufak çaplı bir araştırmayla bile onlarca kaynağı önüme serdi; dergiler, haber siteleri, kitaplar, etkinlikler… Her birine sarılıp ilk fırsatta İstanbul'da gerçekleştirilen etkinliklere, amatör astronomi grupları buluşmalarına katılmaya başladım. Bunlardan ilki İstanbul Ünv. Amatör Astronomi Topluluğunun Mayıs ayı etkinliğiydi ve ben ilk defa Satürn'ü teleskoptan görmüştüm; o anki hissi anlatmak güç (bana şu ana kadar böyle bir şeyi deneyimleme fırsatı vermeyen eğitim sistemine hıncımı da...) fakat ayaklarım yerden kesilmişti [Teleskopla Bir Çocuğa Satürn'ü Göstermek - Temmuz 2013]. Büyük bir şey olduğu belliydi ve o gün eve giderken sanki hayatımın önemli bir dönemecin eşiğinde olduğunu sezer gibiydim… Ki çok beklememe gerek kalmadı, 2009'da karar verdim, İTÜ'yü bıraktım ve Boğaziçi Fizik bölümünde sıfırdan fiziğe başladım [Yeni Ben ve Yeni GökGünce - Eylül 2009].
Bir taraftan fizikle matematikle uğraşıyor, bir taraftan da amatör astronomi konusunda edindiğim bir sürü arkadaşlar ve imkanlar sayesinde kendi teleskobumla gözlemler yapıyor, Gökbilim astronomi forumuyla ilgileniyor, kendi aramızda kurduğumuz Gökyüzü Gönüllüleri ile ülkenin dört bir ucunda yetişkinlere ve özellikle çocuklara gökyüzünü gösterip yıldızları, gezegenleri anlatıyordum. [Gökyüzüne Gönül Koymak - Gökyüzü Gönüllüleri - Eylül 2009] Dostlarımla birlikte belki de binlerce insana Satürn'ün halkalarını, Jüpiter'in uydularını, Ay'ın kraterlerini gösterdik… Bir taraftan da işin 'eğitim' kısmına dalıp okul dışı aktiviteler şeklinde çocuklara türlü türlü astronomi etkinlikleri, yaz okulları, seminerler, atölyeler ve gözlem şenlikleri düzenliyorduk. Yetmedi, bu girişimlerimizi destekleyen Sabancı Ünv.'den astrofizikçi hocalarımız sayesinde 'Öğretmen Eğitimi' işine girdik; ilk başta Galileo Öğretmenleri programı, sonrasında Evreni Anlayalım projesi dahilinde yüzlerce öğretmenle buluşup astronomiyi derslerine, öğrencilerine nasıl taşıyabilecekleri üzerine kafa yorduk, yazdık, çizdik, tartıştık, sunduk...
Bu arada okulda işler ilerliyor, ben temel fizik derslerini geçip artık yavaş yavaş araştırma yapmaya hazırlanıyorum. Gittikçe kopuyorum bir taraftan gözlem yapmaktan, kendi teleskobumu kendi keyfime, kendi arkadaşlarımla birlikte kurup, eskisi gibi sabahlara kadar gözlemler yapmıyor, bahsettiğim etkinlikler dışında 'kafamı havaya kaldırmıyorum' neredeyse… Fizik ve matematik büyülüyor beni o dönemler; doğaya ve evrene yepyeni bir pencere açılıyor önümde ve ben teorik fiziğin büyüsüne kapılıp ilerliyorum. Astrofizik tarafında da ne yapacaksam bir şekilde gözlemle doğrudan ilişkili olmayan kozmoloji gibi alanlara gözü dikiyorum… Bir şekilde detayların içinde boğulup gidiyorum. Bir zamanlar avucumun içi gibi bildiğim gökyüzü yavaş yavaş hafızamdan ve günlük hayatımdan silinmeye başlıyor...
Bir yandan da eğitim konusunda ekip olarak öyle bir noktaya geliyoruz ki bu işlerle artık 'yarı-profesyonel' bir şekilde ilgilenir oluyor; Türk Astronomi Derneği'ne üyeliğimle birlikte yurtdışında yapılan çalışmalara katılmak konusunda girişimlere başlıyorum. İlk iş uluslararası Universe Awareness projesinin Almanya'daki toplantısına katılıp Türkiye temsilciliğine üstlenmek ve döndüğüm gibi projenin Türkiye'ye uyarlanması için çalışmalara başlamak oluyor. Şu anda proje Evreni Anlayalım adıyla üçüncü yılını dolduruyor ve oluşturduğumuz Türkçe kaynaklar ve verdiğimiz altı öğretmen eğitim programı ile aktif olarak ilerlemeye devam ediyor. Ama ben hala gökyüzüne bakmıyorum…
Okulda artık son seneye geliyorum, lisans programı sonunda vereceğim araştırma projemi belirleyip her ne kadar teorik işlere heves etsem de asrofizikte 'sadece teori' diye bir şey olmadığını sonunda anlayıp okulda bir araştırmacının (Dr. Tülün Ergin) öğrencisi olup, gama-ışını astrofiziği konusunda çalışmaya başlıyoruz. Evrenin en yüksek enerjili süreçlerini inceliyoruz, bunlardan ilki bir süpernova patlaması ve bunun modellenmesi. Çalışmaya son anda dahil olup çok küçük de olsa bir katkı verme fırsatım oluyor ve böylece ilk yayın deneyimimi yaşıyorum! [3C 391 Süpernov Kalıntısı ve İlk Makalem - Haziran 2014] Ardından kendi projemizi belirleyip Aktif Galaksi Çekirdekleri (AGN - Active Galactic Nuclei) üzerine hem gama ışınında hem de optik tayfta bir şeyler yapıyoruz; Fermi Uzay Teleskobu ve Türkiye Ulusal Gözlemevi optik teleskoplarından faydalanıyoruz. Çok ilerleyemesek de elde ettiğimiz sonuçları Rusya'da COSPAR'da sunma fırsatımız oluyor. O dönemler 'bilimsel araştırma' kültürü ve disiplinine alışma dönemlerini yaşıyorum ve bu noktada kitaplardan öğrenemeyeceğim birçok şeyi deneyimleyip akademinin 'çetin' koşullarına hazırlanıyorum. İnternette dolanan görseller vardır hani, astrofizikçiyim; annem 'uzaya gideceğimi', yakın arkadaşlarım 'büyük bir teleskopbun arkasına gözümü dayamış gözlem yaptığımı', konuyla alakasız insanlar da 'yıldız falı baktığımı' düşünürken ben oturup saatlerce bilgisayar başında kod yazıp analiz yapıyordum… Kısacası yine gökyüzüne bakmıyordum...
Ardından lisans bitti [Yeni Mezundan Lisans Fizik/Astrofizik Tavsiyeleri - Mayıs 2014], arada birkaç gelişmenin ardından yüksek lisans başladı; lisansta istediğim noktaya getiremediğim çalışmaları bir yana bırakıp 'teorik fizik' ve 'matematik' konusunda bir dostumun yaptığı benzetmeyle 'kara-kuşak fizikçi' olmak adına farklı konulara yöneldim. Geçimişteki konularla yakından uzaktan ilgisi olmayan fakat fizik ve matematiğin çok temel alanlarını oluşturan dinamik sistemler, nümerik analiz, doğrusal olmayan sistemler gibi konularda müthiş şeyler öğrendim, ufak çaplı bir çalışmaya dahil olma fırsatım oldu (Prof. Dr. Muhittin Mungan aracılığıyla) [John Nash'in Ardından Evrimsel Oyun Kuramı - Mayıs 2015]. Yepyeni bir alana girip orada temel oluşturmak ve elle tutulur bir şeyler üretmek noktasına gelmek için verilmesi gereken eforun ne kadar büyük olduğunu deneyimle fırsatım oldu böylece; geçmişte astrofizik için verdiğim tüm emeğim ve çevremi bırakıp sıfırdan bir yola girmek çok zordu. Bir takım sebeplerle ilerlemedi zaten. İlerleseydi gökyüzüne bağımı tekrar nasıl sağlardım onu tahmin bile edemiyorum. Ama sonuçta 'kürkçü dükkanı' misali dönüp dolaşıp gene astrofizikle ilişkili bir konuya geri dönme fırsatım oldu.
Tabii arada önemli bir gelişme oldu; 2015'de Ulusal Astronomi Kongresi'nde Türk Astronomi Derneği'nin yayınlaadığı Gökyüzü Bülteni'nin editörlüğü teklifine fazlasıyla istekli bir şekilde 'evet' deyip, ilk başlarda aylık fakat şu anda iki ayda bir yayınladığımız bülten üzerinde çalışmaya başladım [Gökyüzü Bülteni Yayında - Haziran 2015]. Geçmişte astronomi ile ilgili kimleri tanımışsam, kendilerine ulaştığımda bana sonsuz destek vermeleri sayesinde bülteni hızlıca ayağa kaldırıp, kaliteli bir süreli yayın haline getirmeyi başardık. Bu vesileyle aktif olarak astronomiye geri dönmüş oldum fakat halen her şey 'kağıt üzerinde'ydi; dürbün ve teleskoplarım odamda paslanmaya yüz tutmuşlardı...
Bu arada tabii akademiye ilk adım olarak yüksek lisansımın ikinci döneminde Fizik Bölümü'nde araştırma görevlisi olmuş ve yıllar önce verdiğim kararımın ilk somut meyvelerini toplamaya başlamıştım. Bahsettiğim yeni araştırma çalışmama geri dönersek; her ne kadar bildiğimiz anlamda 'gözlemsel' bir çalışma olmasa da kullanılan yöntemler ve projenin ev sahipliğini yapan merkez nedeniyle fazlasıyla ilgi çekici bir projenin içinde buldum kendimi. Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi olarak bilinen ve medyada da sıklıkla ismi geçen CERN'de axion adı verilen 'karanlık madde' adayı bir parçacığı Güneş'ten gelen ışımada arayan CAST (CERN Axion Solar Telescope) projesinde son birkaç ay içerisinde aktif olarak çalışmaya başladım (Prof. Dr. Serkant Çetin ve Doç. Dr. Erkcan Özcan eşliğinde). Devasa bir süpermıknatıs kullanılarak Güneş'in gözlendiği bu deneyde bu yaz itibariyle teleskoba eklenecek bir sensörün entegrasyonunda bizzat yerinde çalışmaya başlıyor olacağım. Her ne kadar parçacık fiziğine çok daha yakın olsa da 'astro-parçacık fiziği' olarak isimlendirilen alandan bir şekilde tekrar gökyüzünü yakalamış oldum.
Geldiğim nokta itibariyle astrofizik anlamında büyük bir projenin içinde yer alıp bir taraftan da düzenli olarak astronomi ile sürekli içli dışlı olma fırsatı veren Gökyüzü Bülteni var olsa da gerek bölümdeki işlerin yoğunluğu gerekse de tüm fizik serüvenim sürecinde yoğun çabaların etkisiyle ilk başta bahsettiğim mühendislik okurken hissettiğim 'sıkışma' hissini tekrar hisseder haldeyim ve bunu son zamanlarda epey sık düşünür oldum. Uzun zamandır arşivimde olan fakat ancak bugün seyretme fırsatım olan muhteşem bir belgesel de bu yazıyı ve bu blog üzerinden kendi 'maceramı' gözden geçirmem için tetikleyici etken oldu. 'Seeing in the Dark', aynı isimli bir kitaptan esinlenip yazarın 'amatör astronomi' ile uğraşan kişileri konu edindiği bir belgesel. Bir zamanlar fazlasıyla içinde olduğum, küçük-büyük teleskoplarla türlü gözlemler yaptığım, fotoğraflar çekmeye çalıştığım ama en önemlisi birbirinden renkli kişiler tanıyıp, dostlar edindiğim çok güzel bir uğraş amatör astronomi ve ben ondan fazlasıyla uzak kaldığımın ayırdına vardım. Fizik okumama karar vermemden öte, beni temel bilimlerle tanıştıran, evrene ve hayata dair tonla şey öğreten ama en önemlisi çocukken hissettiğim merak ve heyecanı hayatıma tekrar kazandıran böylesi bir şeyden kendimi daha fazla uzakta tutamam diye düşünmeme sebep oldu.
Bu vesileyle gerek bahsettiğim yeni gelişmeler ışığında gerekse de astronomi/amatör astronomi konularında, bir taraftan da fizik ve matematikte ilgilendiğim, okuduğum merak ettiğim birçok konuda burada daha fazla şeyler paylaşmak, daha fazla şey 'yapmak' konusunda kendime bir söz verdim. Bunu ifade etmek biraz uzun oldu ama yazının sonunu getiren okuyucuya da selam etmeden geçmek olmaz!
Yeni gelişmeler ve yazılarda görüşmek üzere!
Sekiz yıl önce tam anlamıyla okuyacak Türkçe astronomi blogu bulamamaktan yakınıp başlattığım GökGünce her ne kadar benim derdime derman olamamış olsa bile o zamandan beri kendi çapında bir takipçi yaratıp, özellikle yazdığım popüler ve kapsamlı birkaç başlık sayesinde referans gösterilir bir hal aldı. Meselem aslında blog hakkında konuşmaktan ziyade blogla paralel kendi hayatımdaki gelişmelere değinmek, fırsat olursa gene blogla bitirip bağlamak.
O dönemler İTÜ'de mühendislik öğrencisiydim ve ortaokuldan beri matematik, fizik gibi konulara fazlasıyla meraklı ve ilgili olmama rağmen dönüp dolaşıp kendimi mühendislikte bulmuştum işte; okurken bir taraftan bilişim sektöründe çalışıyordum ve yaptığım işler öylesine keyifsiz ve tatminsiz geliyor, bende öylesine bir 'sıkışma hissi' yaratıyordu ki hayatımda bir şeyleri değiştirmenin, yeni bir şeylere girişmenin gerekliliği fazlasıyla hisseder olmuştum, sonuçta da çocukluğumun "bilinçsizce" fakat bir o kadar tutkuyla ilgilendiğim uğraşım astronomiye sardım [Güneş Sistemi'ni Keşfetmek Üzerine - Mayıs 2014]. Bir de baktım ki 'amatör astronomi' diye bir şey varmış meğer, kendi dürbün ve teleskobunla dışarı çıkıp gökyüzünün keyfini sürebildiğin, olayı biraz ciddiye alırsan bilimsel çalışmalara dahi katkı sağlayabildiğin... Google ufak çaplı bir araştırmayla bile onlarca kaynağı önüme serdi; dergiler, haber siteleri, kitaplar, etkinlikler… Her birine sarılıp ilk fırsatta İstanbul'da gerçekleştirilen etkinliklere, amatör astronomi grupları buluşmalarına katılmaya başladım. Bunlardan ilki İstanbul Ünv. Amatör Astronomi Topluluğunun Mayıs ayı etkinliğiydi ve ben ilk defa Satürn'ü teleskoptan görmüştüm; o anki hissi anlatmak güç (bana şu ana kadar böyle bir şeyi deneyimleme fırsatı vermeyen eğitim sistemine hıncımı da...) fakat ayaklarım yerden kesilmişti [Teleskopla Bir Çocuğa Satürn'ü Göstermek - Temmuz 2013]. Büyük bir şey olduğu belliydi ve o gün eve giderken sanki hayatımın önemli bir dönemecin eşiğinde olduğunu sezer gibiydim… Ki çok beklememe gerek kalmadı, 2009'da karar verdim, İTÜ'yü bıraktım ve Boğaziçi Fizik bölümünde sıfırdan fiziğe başladım [Yeni Ben ve Yeni GökGünce - Eylül 2009].
Bir taraftan fizikle matematikle uğraşıyor, bir taraftan da amatör astronomi konusunda edindiğim bir sürü arkadaşlar ve imkanlar sayesinde kendi teleskobumla gözlemler yapıyor, Gökbilim astronomi forumuyla ilgileniyor, kendi aramızda kurduğumuz Gökyüzü Gönüllüleri ile ülkenin dört bir ucunda yetişkinlere ve özellikle çocuklara gökyüzünü gösterip yıldızları, gezegenleri anlatıyordum. [Gökyüzüne Gönül Koymak - Gökyüzü Gönüllüleri - Eylül 2009] Dostlarımla birlikte belki de binlerce insana Satürn'ün halkalarını, Jüpiter'in uydularını, Ay'ın kraterlerini gösterdik… Bir taraftan da işin 'eğitim' kısmına dalıp okul dışı aktiviteler şeklinde çocuklara türlü türlü astronomi etkinlikleri, yaz okulları, seminerler, atölyeler ve gözlem şenlikleri düzenliyorduk. Yetmedi, bu girişimlerimizi destekleyen Sabancı Ünv.'den astrofizikçi hocalarımız sayesinde 'Öğretmen Eğitimi' işine girdik; ilk başta Galileo Öğretmenleri programı, sonrasında Evreni Anlayalım projesi dahilinde yüzlerce öğretmenle buluşup astronomiyi derslerine, öğrencilerine nasıl taşıyabilecekleri üzerine kafa yorduk, yazdık, çizdik, tartıştık, sunduk...
Bu arada okulda işler ilerliyor, ben temel fizik derslerini geçip artık yavaş yavaş araştırma yapmaya hazırlanıyorum. Gittikçe kopuyorum bir taraftan gözlem yapmaktan, kendi teleskobumu kendi keyfime, kendi arkadaşlarımla birlikte kurup, eskisi gibi sabahlara kadar gözlemler yapmıyor, bahsettiğim etkinlikler dışında 'kafamı havaya kaldırmıyorum' neredeyse… Fizik ve matematik büyülüyor beni o dönemler; doğaya ve evrene yepyeni bir pencere açılıyor önümde ve ben teorik fiziğin büyüsüne kapılıp ilerliyorum. Astrofizik tarafında da ne yapacaksam bir şekilde gözlemle doğrudan ilişkili olmayan kozmoloji gibi alanlara gözü dikiyorum… Bir şekilde detayların içinde boğulup gidiyorum. Bir zamanlar avucumun içi gibi bildiğim gökyüzü yavaş yavaş hafızamdan ve günlük hayatımdan silinmeye başlıyor...
Bir yandan da eğitim konusunda ekip olarak öyle bir noktaya geliyoruz ki bu işlerle artık 'yarı-profesyonel' bir şekilde ilgilenir oluyor; Türk Astronomi Derneği'ne üyeliğimle birlikte yurtdışında yapılan çalışmalara katılmak konusunda girişimlere başlıyorum. İlk iş uluslararası Universe Awareness projesinin Almanya'daki toplantısına katılıp Türkiye temsilciliğine üstlenmek ve döndüğüm gibi projenin Türkiye'ye uyarlanması için çalışmalara başlamak oluyor. Şu anda proje Evreni Anlayalım adıyla üçüncü yılını dolduruyor ve oluşturduğumuz Türkçe kaynaklar ve verdiğimiz altı öğretmen eğitim programı ile aktif olarak ilerlemeye devam ediyor. Ama ben hala gökyüzüne bakmıyorum…
Okulda artık son seneye geliyorum, lisans programı sonunda vereceğim araştırma projemi belirleyip her ne kadar teorik işlere heves etsem de asrofizikte 'sadece teori' diye bir şey olmadığını sonunda anlayıp okulda bir araştırmacının (Dr. Tülün Ergin) öğrencisi olup, gama-ışını astrofiziği konusunda çalışmaya başlıyoruz. Evrenin en yüksek enerjili süreçlerini inceliyoruz, bunlardan ilki bir süpernova patlaması ve bunun modellenmesi. Çalışmaya son anda dahil olup çok küçük de olsa bir katkı verme fırsatım oluyor ve böylece ilk yayın deneyimimi yaşıyorum! [3C 391 Süpernov Kalıntısı ve İlk Makalem - Haziran 2014] Ardından kendi projemizi belirleyip Aktif Galaksi Çekirdekleri (AGN - Active Galactic Nuclei) üzerine hem gama ışınında hem de optik tayfta bir şeyler yapıyoruz; Fermi Uzay Teleskobu ve Türkiye Ulusal Gözlemevi optik teleskoplarından faydalanıyoruz. Çok ilerleyemesek de elde ettiğimiz sonuçları Rusya'da COSPAR'da sunma fırsatımız oluyor. O dönemler 'bilimsel araştırma' kültürü ve disiplinine alışma dönemlerini yaşıyorum ve bu noktada kitaplardan öğrenemeyeceğim birçok şeyi deneyimleyip akademinin 'çetin' koşullarına hazırlanıyorum. İnternette dolanan görseller vardır hani, astrofizikçiyim; annem 'uzaya gideceğimi', yakın arkadaşlarım 'büyük bir teleskopbun arkasına gözümü dayamış gözlem yaptığımı', konuyla alakasız insanlar da 'yıldız falı baktığımı' düşünürken ben oturup saatlerce bilgisayar başında kod yazıp analiz yapıyordum… Kısacası yine gökyüzüne bakmıyordum...
Ardından lisans bitti [Yeni Mezundan Lisans Fizik/Astrofizik Tavsiyeleri - Mayıs 2014], arada birkaç gelişmenin ardından yüksek lisans başladı; lisansta istediğim noktaya getiremediğim çalışmaları bir yana bırakıp 'teorik fizik' ve 'matematik' konusunda bir dostumun yaptığı benzetmeyle 'kara-kuşak fizikçi' olmak adına farklı konulara yöneldim. Geçimişteki konularla yakından uzaktan ilgisi olmayan fakat fizik ve matematiğin çok temel alanlarını oluşturan dinamik sistemler, nümerik analiz, doğrusal olmayan sistemler gibi konularda müthiş şeyler öğrendim, ufak çaplı bir çalışmaya dahil olma fırsatım oldu (Prof. Dr. Muhittin Mungan aracılığıyla) [John Nash'in Ardından Evrimsel Oyun Kuramı - Mayıs 2015]. Yepyeni bir alana girip orada temel oluşturmak ve elle tutulur bir şeyler üretmek noktasına gelmek için verilmesi gereken eforun ne kadar büyük olduğunu deneyimle fırsatım oldu böylece; geçmişte astrofizik için verdiğim tüm emeğim ve çevremi bırakıp sıfırdan bir yola girmek çok zordu. Bir takım sebeplerle ilerlemedi zaten. İlerleseydi gökyüzüne bağımı tekrar nasıl sağlardım onu tahmin bile edemiyorum. Ama sonuçta 'kürkçü dükkanı' misali dönüp dolaşıp gene astrofizikle ilişkili bir konuya geri dönme fırsatım oldu.
Tabii arada önemli bir gelişme oldu; 2015'de Ulusal Astronomi Kongresi'nde Türk Astronomi Derneği'nin yayınlaadığı Gökyüzü Bülteni'nin editörlüğü teklifine fazlasıyla istekli bir şekilde 'evet' deyip, ilk başlarda aylık fakat şu anda iki ayda bir yayınladığımız bülten üzerinde çalışmaya başladım [Gökyüzü Bülteni Yayında - Haziran 2015]. Geçmişte astronomi ile ilgili kimleri tanımışsam, kendilerine ulaştığımda bana sonsuz destek vermeleri sayesinde bülteni hızlıca ayağa kaldırıp, kaliteli bir süreli yayın haline getirmeyi başardık. Bu vesileyle aktif olarak astronomiye geri dönmüş oldum fakat halen her şey 'kağıt üzerinde'ydi; dürbün ve teleskoplarım odamda paslanmaya yüz tutmuşlardı...
Bu arada tabii akademiye ilk adım olarak yüksek lisansımın ikinci döneminde Fizik Bölümü'nde araştırma görevlisi olmuş ve yıllar önce verdiğim kararımın ilk somut meyvelerini toplamaya başlamıştım. Bahsettiğim yeni araştırma çalışmama geri dönersek; her ne kadar bildiğimiz anlamda 'gözlemsel' bir çalışma olmasa da kullanılan yöntemler ve projenin ev sahipliğini yapan merkez nedeniyle fazlasıyla ilgi çekici bir projenin içinde buldum kendimi. Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi olarak bilinen ve medyada da sıklıkla ismi geçen CERN'de axion adı verilen 'karanlık madde' adayı bir parçacığı Güneş'ten gelen ışımada arayan CAST (CERN Axion Solar Telescope) projesinde son birkaç ay içerisinde aktif olarak çalışmaya başladım (Prof. Dr. Serkant Çetin ve Doç. Dr. Erkcan Özcan eşliğinde). Devasa bir süpermıknatıs kullanılarak Güneş'in gözlendiği bu deneyde bu yaz itibariyle teleskoba eklenecek bir sensörün entegrasyonunda bizzat yerinde çalışmaya başlıyor olacağım. Her ne kadar parçacık fiziğine çok daha yakın olsa da 'astro-parçacık fiziği' olarak isimlendirilen alandan bir şekilde tekrar gökyüzünü yakalamış oldum.
Geldiğim nokta itibariyle astrofizik anlamında büyük bir projenin içinde yer alıp bir taraftan da düzenli olarak astronomi ile sürekli içli dışlı olma fırsatı veren Gökyüzü Bülteni var olsa da gerek bölümdeki işlerin yoğunluğu gerekse de tüm fizik serüvenim sürecinde yoğun çabaların etkisiyle ilk başta bahsettiğim mühendislik okurken hissettiğim 'sıkışma' hissini tekrar hisseder haldeyim ve bunu son zamanlarda epey sık düşünür oldum. Uzun zamandır arşivimde olan fakat ancak bugün seyretme fırsatım olan muhteşem bir belgesel de bu yazıyı ve bu blog üzerinden kendi 'maceramı' gözden geçirmem için tetikleyici etken oldu. 'Seeing in the Dark', aynı isimli bir kitaptan esinlenip yazarın 'amatör astronomi' ile uğraşan kişileri konu edindiği bir belgesel. Bir zamanlar fazlasıyla içinde olduğum, küçük-büyük teleskoplarla türlü gözlemler yaptığım, fotoğraflar çekmeye çalıştığım ama en önemlisi birbirinden renkli kişiler tanıyıp, dostlar edindiğim çok güzel bir uğraş amatör astronomi ve ben ondan fazlasıyla uzak kaldığımın ayırdına vardım. Fizik okumama karar vermemden öte, beni temel bilimlerle tanıştıran, evrene ve hayata dair tonla şey öğreten ama en önemlisi çocukken hissettiğim merak ve heyecanı hayatıma tekrar kazandıran böylesi bir şeyden kendimi daha fazla uzakta tutamam diye düşünmeme sebep oldu.
Bu vesileyle gerek bahsettiğim yeni gelişmeler ışığında gerekse de astronomi/amatör astronomi konularında, bir taraftan da fizik ve matematikte ilgilendiğim, okuduğum merak ettiğim birçok konuda burada daha fazla şeyler paylaşmak, daha fazla şey 'yapmak' konusunda kendime bir söz verdim. Bunu ifade etmek biraz uzun oldu ama yazının sonunu getiren okuyucuya da selam etmeden geçmek olmaz!
Yeni gelişmeler ve yazılarda görüşmek üzere!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)