Geçen yıl başından beri kendime verdiğim sözlerden biri de gittikçe köreldiğini üzülerek gözlemlediğim kitap okuma alışkanlığımı tekrar kazanmak adına ilgilendiğim konularda 'tuğla' niteliğinde yazılmış, çoğu 'kurmaca-dışı'(non-fiction) kitaplardan her ay en az 1.5 tane okumaktı; yani iki ayda üç kitap. Ocak ayında istikrarlı bir başlangıç ile birkaç kitap ve biyografi devirmeyi başardım da nitekim; fakat mart ayı itibariyle kendime verdiğim sözün yavaş yavaş etkisini kaybetmesiyle tekrar bir silkinip durum değerlendirmesi yaparak okumalara geri döndüm, bu vesileyle de elimden geldiğince burada kitaplara dair 'Kitap Kulübü' altında ufak tefek şeyler karalama kararı verdim.
Geçen ayın kitapları birbiriyle kısmen ilişkili; ortak noktaları kanser araştırmaları. Kişisel bir takım hassasiyetlerim nedeniyle de özellikle ilgi duyduğum bu konuyu enine boyuna ele alan, baş yapıt niteliğinde bir kitap 'Tüm Hastalıkların Şahı: Kanserin Biyografisi'(Domingo Yayınevi). Kendisi klinik bir onkolog (kanser uzmanı) olan kitabın yazarı Siddhartha Mukherjee 500 sayfalık kitabın her sayfasında tüm detaylarıyla müthiş bir 'gazetecelik', her hikayesindeki dokunuşuyla da 'yazar' kabiliyetini ortaya koyuyor. Kanser, insanlığın en büyük 'baş belası' olarak tarihin en eski zamanlarından günümüze kadar etkileri gittikçe büyüyen bir şekilde gelen, çok yakın zamanda muhtemelen sizin veya tanıdığınız birinin bu hastalıktan bir şekilde etkileneceği ön görülen "çaresiz" bir hastalık özelliği taşıyor. Kitapta hastalığın çeşitli türlerinin Ortaçağda Galen'in 'vücuttaki dört temel sıvı' yaklaşımıyla tedavi yöntemlerinden günümüzde genetik, biyokimyasal ve biyo-teknoloji yaklaşımlarıyla gelinen noktaları tüm detaylarıyla fakat yan tarafta kendi deneyimlerinden de yararlanarak müthiş bir kurgu ile ortaya koyuyor yazar. Kitapta anlatılanların bütününe baktığımda, bunun öncesinde bu ölçekte olacağını tahmin etmediğim müthiş bir 'bilimsel problem'le karşı karşıya olduğumu hissettim; üstelik bu problem sadece 'entellektüel' bir araştırma hazzının ötesinde doğrundan insanlığa pratik çözümler sunabilecek bir nitelikte. Bir taraftan da elde edilen tüm gelişmelere rağmen kanser olgusunun korkunç bir karmaşıklığa ve buna karşı geliştirilecek 'çözümün' de müthiş bir çaba ve devrimsel bir atılıma gerek duyduğunu fazlasıyla hissettim. Kitabın önemli bir kısmını oluşturan Amerika'da 60-70'lerde kansere karşı açılan savaşın yapılan tüm araştırma ve yatırımlara rağmen hala kazanılamamış olması, üstelik ortalama insan ömrünün uzaması ve sigara kullanım alışkanlıklarında gözle görünür bir değişimin olmaması nedeniyle kanser vakalarının gittikçe artıyor oluşu gerçekten endişe verici. Kitabı okuduktan sonra kitaptan yola çıkarak hazırlanmış, toplam 6 saatlik PBS belgeseli 'Cancer: Emperor of All Maladies' kitapta geçen karakterleri tanımak ve gerçek hikayelere tanık olmak adına benim için epey etkili oldu.
İkinci kitap 2015 Nobel Kimya ödülünü DNA onarım mekanizmaları üzerine yaptığı araştırmalar sayesinde kazanan bilim insanımız Aziz Sancar'ın Orhan Bursalı tarafından kanımca 'epey aceleye getirilmiş' biyografisi: Aziz Sancar ve Nobel'in Öyküsü (Kırmızı Kedi Yayınevi). Kitabın, Aziz Sancar ile uzun zamandır yakın bir ilişkisi olduğu her bir satırından gözümüze sokulduğu fakat bu yakınlık sayesinde Aziz Hoca'nın doğrudan kendi katkılarının da olduğu güzel bir okuma olduğunu itiraf etmeliyim. Anlatım tarzına ilk etapta alışmak konusunda epey zorlansam da bir noktadan sonra bunlara takılmadan Aziz Hoca'nın Nobel'e giden müthiş hikayesini ve olağan üstü azmini detaylıca kavrama fırsatım oldu. DNA onarım mekanizmaları ve kitabın son kısımlarına doğru bunun özellikle kanser araştırmalarına dair öngördüğü potansiyel tedavi yöntemleri, bunlar altında yatan biyolojik ve biyokimyasal altyapıları 'anlaşılır' olsun diye epey üstün körü geçilmiş; hedefi böylesi bir bilim insanını Türkiye'de geniş kitlelere tanıtmak olan bir kitap için belki de makul bir yaklaşım. 'Magazinel' bir biyografiden ziyade tüm bu araştırmalarını detaylıca ele alan bilimsel bir biyografi okumayı yeğlesem de eldeki ile şimdilik yetinmek gerekecek gibi duruyor.
Sıradakilere gelirsek; şu anda elimde beni iddialı başlığı ile uzun zamandır heyecanlandıran Nick Lane'in 'Yaşam Neden Var?' (Koç Üniversitesi Yayınları) kitabı ve geçen günlerde tesadüf eseri elime geçen usta yazar Oliver Sacks'ın çocukluğunda kimya ile ilişkisi üzerinden anlattığı güzel bir yaşantı 'Tungsten Dayı' (Yapı Kredi Yayınevi). Bu ikisi de bir sonraki Kitap Kulübü'nün konusu olacaklar.